Câmiler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Şubat 2019
Pazartesi
Elifi görse mertek sanan cahil, camiye birkaç güzel ayet ve hadîs levhası asılınca homurdanmaya başlamış. “Burası cami mi, yoksa antikacı dükkanı mıdır?.. Camiyi tekkeye benzettiler…” Ve daha bir sürü hezeyan.
Caminin mihrap duvarına Tahtakale işi ucuz, iğrenç ve berbat bir saat asılınca, elifi görünce mertek sanan herif sevinç içinde uçar, “Ne gözel oldu ne gözel!..”
Abbasî halifesi Harunurreşid Frank İmparatoru Şarlman’a bir çalar saat hediye göndermiş. İmparatorun etrafındaki vüzerası, yüksek rütbeli rahipler şaşıp kalmışlar; “İçinde şeytan mı var bunun?” demişler. Bizim, ayet ve hadîs levhasına karşı çıkan adam da böyledir. Tık tık tık… Saate bayılır.
Sadece saate mi? Mihrap duvarına asılan, monte edilen her nevi ışıldak, zırıldak, fırıldak onun nazarında bir acayip, bir harika, bir güzeldir ki, sormayın.
Elektrikli matkaplarla kıble duvarı delinir ve oraya kocaman bir klima cihazı monte edilir. Ayet ve hadîs levhalarına bid’at diyen zihniyet bir sevinir bir sevinir ki…
Hiçbir medenî, zevkli, okumuş, kültürlü insanın evine ve bürosuna koymayacağı kalitesiz, pis, iğrenç bir tahta veya madenî dolap mihrap duvarına yerleştirilir, içine karmakarışık şekilde Mushaf-ı şerifler altalta üstüste yerleştirilir. Bu dolap da bid’at olmaz, “Ne gözel” olur.
Şu adamların fetvalarına bakınız:
Mihrab duvarına, kıble tarafına âdi saat, klima cihazı, vantilatör, kalorifer, pis bir dolap, hoparlör, şarjlı ışıldak lambası ve bunlara benzer eşya konulunca bunlar bid’at olmaz, namaz kılanların zihnini dağıtmaz. Lakin aynı duvara nefis yazılı, çerçeveli ayet ve hadîs levhaları asılınca bid’at olur. “İndirin onları oradan!.. Burası cami mi, antikacı dükkanı mı?..”
Rusya Federasyonu’nun Krasnador eyaletinde oturan Mesket Türklerinden, felsefe doktoru bir okuyucum geçen hafta bir iş için İstanbul’a geldi, Lâleli’de bir otelde kaldı. Sabah erkenden kalkmış, namaz için camiye gitmiş. Cemaat kaç kişiymiş biliyor musunuz?Sadece üç kişi. Biri bizim Rusyalı…
Kıble duvarından ayet ve hadîs levhalarını indirtenlerin umurunda mıdır camiye, bilhassa sabah namazına cemaat gelip gelmemesi…
Birkaç samimî Müslüman bir kampanya açsalar ve beş vakit namaz kılanların ve camilere gelenlerin sayısının artması için çalışsalar, propaganda yapsalar. Bu propagandalar neticesinde camilerdeki cemaat çoğalmaya başlasa, bazıları hemen alarm zillerine basar ve “Ne oluyoruz yahu!” derler.
Bundan kırk sene kadar önce Marmara bölgesindeki büyük bir şehrin müftüsünü ziyaret etmiştim. “Ne gibi faaliyetler yapıyorsunuz?” soruma gülerek “Aydan aya imamların ve müezzinlerin maaş bordrolarını hazırlıyoruz…” cevabını vermişti. O günlerde yine az çok bir şeyler yapılabiliyordu. Bugün hiç birşey yapılamıyor.
Camilerde vaaz, irşad, dinî dersler, çocuklara Kur’ân ve ilmihal kursları, kültürel faaliyetler, eskiden olduğu gibi haftanın muayyen günlerinde klasik din kitaplarının okutulması, Mesnevî dersleri, sosyal yardım işleri bitmiştir. Camilerde Mesnevî-i şerif okutulması için atalarımızın vakıfları vardı. Ne oldu onlar acaba?
Emekli olduktan sonra hidayete gelip namaza başlayan bazı “görevliler” vardır. Onlar camileri dolaşırlar ve “uygunsuz bir durum” tesbit ederlerse hemen “ilgili” makamlara bilgi verirler.
“Filan caminin imamı din kültürünün yayılması için çaba sarfediyor hakkından gelinmesi…”
“Filan camide, yaşı onbeşin altındaki mâsum Müslüman yavrularına Kur’ân ve ilmihal dersleri veriliyor. İcabına bakılması…”
“Feşmekân camide cemaat kalabalıklaşıyor, birtakım dolaplar dönüyor. Tahkikat yapılması…”
Dinsizleri üzmeyen, tedirgin etmeyen işler de var:
Caminin avlusuna sultanî bir helâ yapılacakmış…Yapılsın efendim yapılsın…
Camiye akustik tekniğine aykırı berbat bağırtlaklar (hoparlörler) konulacakmış. Konulsun efendim konulsun…
Camiye, alttan ısıtmalı kalorifer yapılacakmış… Yapılsın efendim yapılsın…
Böyle şeyler yapılsın ama kesinlikle camide ilmî, kültürel, uyarıcı, toplayıcı, sosyal faaliyetler yapılmasın.
Mâlum… Kıble duvarına ayet ve hadîs asmak bid’attir, fakat zırıldak, fırıldak, ışıldak, klima, bağırtlak koymak bid’at değildir…
İstanbul’da darphane gibi para toplayan birtakım camiler vardır. Hattâ, bu camilerin derneklerinin kontrolunu “Hizmet aşkıyla” (!) ele geçirmek isteyen birtakım harîsler de vardır. Şimdiye kadar böyle bir derneğin, basit ilmihal ve ahlak kurallarını içeren bir dinî broşür basıp da cemaate dağıttığı görülmüş müdür? Böyle bir hizmeti ne bizim Müslümanlar yapar, yapabilir; ne de malumlar ve mahutlar buna izin ve ruhsat verir.
Ülkemizde yetmiş binden fazla cami var. Bu camiler, beş vakit ezan okunup içlerinde namaz kılınması dışında bütün ilmî, kültürel, sosyal fonksiyonlarını yitirmiştir.
Okumuş tabaka, gençlik camiye gitmiyor. Yüksek kültürlü vatandaşlar camiye gitmiyor. Çünkü onları camiden kaçırmak, camiden uzak tutmak için ne mümkünse yapılıyor.
Şu İstanbul’un, binlerce camisinden kaçında güzel ezanlar okunmaktadır? Bu rakam yirmi otuzu geçmez. Artık çok camide müezzin de yok. Ezanın erkan ve adabını bilmeyen, sesi hiç müsait olmayan biri çıkıyor. Amplifikatör (ses yükseltici) cihazını sonuna kadar açıyor ve avaz avaz bağırmaya başlıyor. Civardaki camlar sarsılıyor… “Efendi sen bu Ezan’ı kaça okuyorsun?..” “Ne demek istiyorsun? Ben Allah için okuyorum!…” “Öyleyse çok yalvarıyoruz, Allah için okuma…”
“Efendi, hoparlörü niçin bu kadar açıyorsun?..” “Bu son kertesidir, bundan daha fazla açılmadığı için bu kadar açıyorum…” “Efendi, hoparlörün sesi 120 desibel… Bu çok yüksek değil mi?…” “Tabiî yüksek olacak, benim dinim yüksek değil midir?..”
Camiler İslâmî hayatın merkezleridir. Camiler dinî, sosyal, kültürel fonksiyonlarını yitirdiği, ümmet-i Muhammed’i çekemediği zaman İslâm toplumu dejenere olur ve sonunda çöker. İslâmcıların umurunda mı? 20 Mayıs 2003