Perşembe

 

Cuma namazına, vakit namazlarına, ibadet etmek niyet ve maksadıyla her Müslüman gelebilir, katılabilir. “İbadet etmek maksat ve niyetiyle” dedim. Başka bir niyet ve maksatla gelirse münafıklık etmiş olur.

İstanbul’un önemli camilerinden birindeki çok kıymetli, sanatlı, güzel bir hüsn-i hat levhası çalınmıştı. Nihayet hırsız yakalandı. Aaa! Beş vakitte namaza devam eden biri değil mi? Meğerse levhayı, şüphe çekmeden yürütmek için dindar kılığına girmiş biriymiş.

Son zamanlarda camilere birtakım casus ve ajanlar dadanmıştır. Bunlar bilhassa cuma namazlarında hutbeleri dikkatle dinliyor ve imamların rejim ve resmî ideoloji düşmanlığı yapıp yapmadıklarını araştırıyorlarmış. Evet, camiye gelmek her Müslümanın hakkıdır ama bu gibi niyet ve maksatlarla camiye gelmek, jurnalcilik yapmak ayıptır, ahlâksızlıktır. Elli seneyi aşan bir zamandan beri cuma namazına giderim, şimdiye kadar bir kere bile bir hatip efendinin minberden devlet, rejim, Atatürk aleyhinde konuştuğunu görmedim, duymadım.

Bir kere hiçbir din hizmetlisi devlet aleyhtarlığı yapmaz. Devlet hepimizindir. Rejim, düzen, sistem devletten ayrı bir şeydir. Din adamları minberlerde, mihraplarda, vaaz kürsülerinde rejim aleyhtarlığı da yapmazlar. Çünkü böyle bir şeyin yeri o makam ve mevkiler değildir.

İslâm bilgeliğinin önemli bir temel kuralı vardır: Söylediğin her söz doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değildir.

İstanbul’a yakın büyük bir ilçede emekli bir memur cuma namazına gitmiş, hatibin hutbesini beğenmemiş. “Bu adam dolaylı şekilde Atatürk ilke ve inkılâplarına çatıyor” diye bir dilekçe hazırlayıp ilgili makamlara vermiş. Zavallı imam efendi büyük sıkıntılar çekmiş, mâsumiyetini anlatıp isbat edinceye kadar anası ağlamış.

Bütün imam, hatip, vaiz ve diğer din görevlisi efendilere ihtar ediyorum: Uyanık ve dikkatli olsunlar. Camilere, ibadet niyet ve maksadıyla değil de, casusluk, münafıklık, ajanlık maksadıyla gelen adamların şerlerine karşı tedbirli olsunlar.

Camiler siyaset yeri değildir. Hutbelerde, vaazlarda ucuz tenkit edebiyatı asla yapılmamalıdır. Söylenmemesi gereken doğrular söylenmemelidir. Minberlerde, kürsülerde iman, İslâm, Kur’ân, Sünnet, fıkıh, ahlâk bilgileri beyan edilmelidir. Münafıkların, ajanların, casusların kullanabileceği açıklar verilmemelidir.

Camilerde mutlaka söylenmesi gereken din gerçekleri bazen meskûtün anh geçiliyor. Şimdiye kadar hiçbir camide:

– Aziz cemaat! Beş vakit namazı cemaatle kılmak dinî bir mecburiyettir. Hanefî mezhebine göre şer’î özür olmaksızın terki asla caiz olmayan, vacibe yakın çok kuvvetli bir sünnet-i müekkededir. Ezan okununca camiye geliniz, cemaat içinde yerinizi alınız. Allah’ın rahmeti ve yardımı cemaat üzerinedir… şeklinde bir konuşma dinlememişimdir.

28 Şubat’tan bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı, müftüler, din görevlileri son derece tedirgindir. Ağır baskılar yapılmaktadır. Casusların, ajanların, jurnalcilerin iftirasına uğrayan bir imam hemen sürülmektedir.

Din hayatı üzerindeki bu gibi baskılar hür, demokrat, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, medenî bir ülkeye yakışmaz. Böyle şeyler Kızıl Çin, Vietnam, Küba, Kuzey Kore gibi ateist felsefeli diktatörlüklerde olabilir ama Türkiye gibi Müslüman bir ülkede olması çok ayıptır.

Efendiler! İyi niyetle, ibadet etmek amacıyla camilere gelmenizden ancak memnuniyet duyarız. Aramızda görüş farklılıkları da olsa önemli olan iman kardeşliğidir. Lâkin casusluk, ajanlık, jurnalcilik için camiye gelmeyiniz. Böyle bir şey medenî insanlara yakışmaz.

Yine birtakım münafıkların müftü, imam, hoca gibi din adamlarına giderek kışkırtıcı sorular yönelttiklerini, onların ağızlarını aradıklarını, açıklarını bulmaya çalıştıklarını duymaktayım. Resmî ideoloji, Atatürk ilke ve inkılapları konusunda tartışma çıkartmak için bin türlü şeytanlıklar yapılmaktadır. Hiçbir din görevlisi bu gibi oyunlara gelmemeli, tuzaklara düşmemelidir.

Müslümanlar dinimize, milletimize, devletimize hizmet eden bütün büyüklerimizi severler. Onların bu sevgisinden kimsenin şüphe etmeye hakkı yoktur.

Müslümanlar Nemrud, Firavun, Ebû Cehil gibi zâlimleri, dinsizleri sevmezler. Bu onların hakkıdır. Bir Hıristiyan’a Neron’u sevdirmek mümkün müdür? Bir Yahudi Hitler’i sevebilir mi? Bir Kırımlının, bir Çeçen’in, bir İnguş’un Stalin’i sevmesi mümkün müdür?

Atatürk tarihe geçmiş önemli bir şahsiyettir. Atatürkçü geçinen bazılarının karanlık niyet ve maksatlarla camilere gidip de fitne ve fesat çıkartmaları asla doğru bir hareket değildir. Bu gibi ilkelliklerden, despotluklardan vaz geçilmelidir.

Türkiye Kuzey Kore gibi bir ülke değildir ve inşaallah asla öyle olmayacaktır.

Hocalarımız çok dikkatli ve uyanık olarak şu konularda hizmet etmelidir:

(1) Tashih-i itikad. İnanç konusundaki sapık, bid’at, yanlış propagandalarla mücadele etmek, ehl-i sünnet itikadını korumak.

(2) Beş vakit namazın kılınmasını teşvik etmek.

(3) Vakit namazlarının camilerde cemaatle kılınması yolunda telkin ve teşviklerde bulunmak.

(4) Müslümanları birlik ve beraberliğe, kardeşliğe çağırmak; mü’minler arasındaki tefrika, kin, nifak ve şikakı önlemek için gayret göstermek.

(5) İsraf, lüks, aşırı konfor ve tüketim, gösteriş, saçıp savurma gibi günahların aleyhinde bulunmak.

(6) Ahlâk, fazilet, hayır hasenat, iyilik yapmayı tavsiye etmek.

(7) Müslümanları din bilgilerini, ilmihallerini öğrenmeye çağırmak.

Müslümanlara söylenecek elbette başka konular vardır. Lâkin onların yeri camiler değildir. Her şeyin yeri, vakti vardır.

Müftü efendiler en az ayda bir kere imam ve vaizleri, çok dikkatli olmaları, jurnalcilere fırsat vermemeleri hususunda uyarmalıdır. Mü’min, Allah’ın nuruyla gören ve sezen firasetli bir kimsedir. Bu firaset, kimin ajan olduğunu, kimin olmadığını sahibine bildirir.

İçimizdeki bazı beyinsizlerin ve firasetsizlerin patavatsızlıkları yüzünden şimdiye kadar başımıza hayli belâ ve musibetler geldi. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş. Benim tavsiyem, değil yoğurdu, dondurmayı bile üfleyerek yiyiniz.

Cami kapıları fitne ve fesada, tefrikaya, casusluğa, jurnalciliğe, tartışmalı konulara kapatılmalıdır. Tartışmalar, bazı gerçeklerin ilan ve beyanı başka platformlarda yapılmalıdır. 30 Haziran 2000