Cuma

 

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Profesörlerinden biri, “Çanakkale Zaferinin olağanüstülükler sayesinde kazanıldığını savlayarak savaşanları önemsizleştirmenin, canlarını feda eden Mehmetçiklerin anısına saygısızlık olarak görülmesi gerektiğini” söylemiş. Milliyet gazetesi böyle yazıyor. Çanakkale Savaşında olağanüstü haller, kerametler, ilahî yardımlar görülmesi ve olması; o savaşta devletimiz, vatanımız, milletimiz, mukaddesatımız için canlarını veren şehitlerimizin kıymetini düşürmez.

Müslümanlar nazarında derecesi en yüksek şehitler ve gaziler, Bedir savaşına katılmış olanlardır. Din kitaplarımız o savaşta Allah’ın Müslümanlara yardım ettiğini, melekler gönderdiğini, Peygamberimizin yerden birkaç avuç toprak alarak kâfirler tarafına serptiğini, bu toprakların müşriklerin (Allah’a ortak koşanların) gözlerine girdiğini ve buna benzer başka mucizeler ve olağanüstü haller olduğunu yazıyor. Bu olağanüstülükler Bedir şehitlerinin kadr ü kıymetlerini, yüksek derecelerini nasıl gölgelemiyorsa; Çanakkale’de görülen olağanüstülükler de orada çarpışan kimisi şehit, kimisi gazi olan Mehmetçiklerin şan u şerefine hiçbir gölge düşürmez. Sayın Profesör

“… Mehmetçiklerin anısına saygısızlık olarak görülmesi gerekir…”

demiş. Buradaki gerekir kelimesi mantık bakımından son derece yersiz ve isabetsizdir.

Bundan sonra yazacağım satırlarda Sayın Profesörü muhatap almıyorum, genel konuşuyorum… Birkaç yıldan beri Müslüman halkımız akın akın Çanakkale’yi ziyarete gitmekte, oradaki şehitliklerimizde vatan için canlarını veren Mehmetçiklerimize hayır dua etmektedir. Bunlar dinî faaliyetlerdir, dinî inancı ve hassasiyeti olmayan kimselerin bu ziyaretlerden, şehitliklerde Kur’ân okunmasından, dua edilmesinden rahatsız olmamaları gerekir.

Çanakkale’de olağanüstü haller görülmüş müdür, görülmemiş midir? Biz Müslümanlar bu konuları tartışmak istemeyiz. Çünkü bu konular:

  • İnanmayanları ilgilendirmez.
  • Sadece bizi ilgilendirir.
  • Anzakların kabirlerini ziyaret için taa Avustralya’dan geliyorlar, bir sürü masraf yapıyorlar. Biz niçin kendi ülkemizin uzak veya yakın yerlerinden oralara gidip de şehitlerimizin hatıralarını tazeleyip yüceltmeyelim.

    Ülkemizde genel nüfusa nispetle çok az miktarda ateist, agnostik, deist bulunmaktadır. Din, iman, mukaddesat konularında bunlarla Müslümanların arasında büyük farklılıklar mevcuttur. Onların çoğunluğun kültürüne, kimliğine, inançlarına saygı göstermeleri gerekmez mi?

    Adam pozitivist, gayba iman etmiyor, ne Allah’a inanıyor, ne mucizelere, ne kerametlere, ne olağanüstü hallere… Bu adamın dinsizliği kendisine aittir, inanmıyor diye bize saldırması, agresif bir lisan ve üslupla bizi tenkit etmesi doğru değildir.

    İslâmî kesimde de, sayıları çok az olan

    reformcular

    vardır. Bunlardan bir kısmı Cemalettin Efganî’yi önder ve imam kabul eder. Kimdir bu Efganî? Farmasondur. Bir başka özelliği de Şiî olduğu halde kendisini yalancıktan Sünnî göstermesidir. Şimdi, din ve iman konusunda bu adamı rehber kabul edenler mucizelere, kerametlere inanmayabilirler. Lakin büyük caddede yürüyen, orta yolda giden ve Müslümanların yüzde doksanını teşkil, eden Ehl-i Sünnet camiası mucizeye de inanır, velilerin kerametlerine de. Velilerin kerameti, peygamberlerin mucizelerinin devamı mahiyetindedir.

    Bir ateist, bir agnostik yahut Cemalettin Efganî’ye bağlı reformcu bir Müslüman mucizeleri, kerametleri, olağanüstü halleri reddediyor diye, bunlara inanan büyük çoğunluğu tenkid ve tahkir etmek insafa, vicdana, medeniliğe, insan haklarına sığar mı? Çanakkale’de cereyan etmiş olağanüstü hallere, kerametlere hurafe demek çok çirkin bir tecavüzdür. Hiçbir gerçek aydın, halkının inançlarına, duygularına böyle saldırmaz.

    Müslümanların akın akın Çanakkale’ye gitmeleri, dine karşı olan birtakım egemen zümreleri çok rahatsız ve tedirgin ediyor.

    Bu konuda saldırgan bir üslup kullanıyorlar. Bunlardan mason olanlara soruyorum:

    – Masonlukta bu gibi inançlar yok mudur? Pekâlâ vardır.

    Sabataycılara da soruyorum:

    – Sabataycılık dininde (evet o bir dindir), olağanüstü vak’alar, inançlar yok mudur?

    Birtakım ideolojilere bağlı kimseler bazı tarihî şahsiyetleri putlaştırıp onlara insanüstü sıfatlar vermiyorlar mı? Hayır, hayır!.. Çanakkale Savaşıyla ilgili olağanüstü haller kesinlikle hurafe değildir. Bunların bazıları o günleri yaşamış kimselerin şehadetleriyle sabittir. Bazılarının kaynakları belli değildir. Her iki halde de hurafe yoktur.

    O savaşta Allah ordumuza yardım etmiştir.

    Peygamberimizin ruhaniyeti orada bulunmuştur.

    Üçler, yediler, kırklar… Ricalullah… Gayb erenleri gelmişlerdir.

    İnanmayanların inançsızlıkları kendilerine ait olsun. Bizim inançlarımıza, hüsn-i zanlarımıza karışmasınlar ve hele saldırgan tenkitler yöneltmesinler. Geçmiş yıllarda, Çanakkale’de bazı şehitliklerde Kur’an-ı Kerim, Yasin-i Şerif okuyan Müslümanlara müdahale edildiğini duyduk, çok üzüldük.

    İnkâr etmesinler:

    Çanakkale ziyaretlerinin dinî bir havaya bürünmesinden çok rahatsız oluyorlar. Rahatsızlıklarını içlerinde gizlesinler. Bu ülkede din ve vicdan hürriyeti vardır. Biz Müslümanlar dinî duygularımızı dinsizlerden öğrenecek değiliz.

    Sevgili Müslüman kardeşlerime buradan sesleniyorum:

    * İmkânınız varsa yılın her mevsiminde akın akın Çanakkale’ye gidiniz ve şehitlikleri ziyaret ediniz. Orada Kur’an okuyunuz ve bu tilâvetten hâsıl olan sevabı şehitlerin ruhlarına bağışlayınız.

    *

    “Çanakkale Savaşı esnasında olağanüstü haller, kerametler görülmedi. Bunlar hep hurafedir”

    diyen rehberleri dinlemeyiniz.

    * Oraları ziyaret ederken civardaki camilerde ve mescitlerde vakit namazları ve nafile namazlar kılınız.

    * Fakirlere, muhtaçlara, maddi yardım yapınız, bunların sevabını şehitlerin, yakınlarınızın ve bütün ahirete göçmüş müminlerin ruhlarına hediye ediniz.

    *

    “Peygamber Efendimizin Kur’an’dan başka mucizesi yoktur”

    diyen reformculara inanmayınız.

    *

    “Velîlerin kerameti yoktur

    ” diyenler bid’atçıdır, İslâm’ın ana caddesinden ayrılmışlardır, onlara da kulak asmayınız.

    Sadece Çanakkale Savaşlarında değil, tarih boyunca birçok savaşlarda Müslümanlara ilahî yardımlar gelmiştir. Peygamber Efendimizin ruhaniyeti Ehl-i İslâm’ın imdadına yetişmiştir. Bazen bu yardımlar gelmemiş, Müslümanlar hezimete uğramışlardır. Bunun da sebepleri vardır.

    Türkiye halkını dinden, dini duygulardan, dini şuurdan uzaklaştırmak istiyorlar. Bunda başarılı olurlarsa ülkemiz çöker. Biz bu coğrafyada bin yıldan beri varız ve bu varlığımızın birinci unsuru İslâm’dır. İslâm’ı yitirirsek varlığımızı da yitiririz.

    “Var olalım ama İslâm olmasın…”

    böyle bir şey mümkün değildir.

    Türkiye için en büyük tehlike sekülerleşmedir.

    Yani din ile hayatın birbirinden kopmasıdır. Müslümanların daha fazla namaz kılması için çalışmalıyız. Halkın Ramazanda daha fazla oruç tutması için çalışmalıyız. Hayata, hadiselere; İslâm açısından, İslâm gözüyle bakmalıyız. Yememiz, içmemiz, hayat tarzımız, hayat felsefemiz hep İslâm’a göre olmalı. Çanakkale ziyaretleri elimizde çok güzel bir fırsattır, bunu değerlendirmeliyiz. Daha dindar… Daha ahlâklı… Daha faziletli… Daha doğru ve dürüst… Daha aydınlık-nurlu… Çanakkale şehitlerini ve gazilerini (herhalde hepsi vefat etmiştir) rahmetle anıyorum, ruhları şad, mekânları cennet olsun. 17 Mart 2007