Pazar

“Biz tarihte ilk defa mâbetsiz bir şehir inşa ettik” diye övünmüşlerdi. Onlar, yeni nesillere okuma-yazma öğretirken, okuma-yazma bilmeyen mürekkep câhil yığınlar yetiştirdiler.

Seksen yıl önce yayınlanmış bir karikatür: On iki on üç yaşlarında küstah bir çocuğa hakim soruyor, “Babanı bir kurşunda yere sermişsin, öyle mi?” Çocuk şımarıkça şu cevabı veriyor: “Evet, mâziye ait her şeyi yıkıp devireceğiz!”

Kafes ardından çıkarıp sözde kurtardıklarını sokaklarda kafeslediler.

Oh, lüküs hayat ne hoş…

Halk sefalet, rezalet, baskı, hastalık, kıtlık, bit, frengi, verem, dipçik altında ezilirken onlar cazbandların eşliğinde çılgınca dans ettiler.

Eski Romalılar orgie sofralarında, yataklara uzanarak tıkınırlar, iyice doyduktan ve içtikten sonra biraz öteye giderler, boğazlarını bir kaz tüyüyle tahrik edip içlerini boşaltırlar, tekrar sofraya oturup yiyip içmeye devam ederlermiş…

Onlar Tanrı’ya savaş ilân ettiler ve yeryüzünü fesada verdiler.

Zincirli ve bukağılı esir kafilelerine hürriyet marşları okuttular.

Sabah ezanları okunurken, darağaçlarındaki cesetler rüzgârla sallanıyordu hazin hazin.

Pembelerde merhamet yoktu, Yeşilleri amansızca ezdiler.

Meczubun biri, bundan üç yüz küsur yıl önce sokaklarda çılgınca koşup bağırıyormuş. “Ey ahali! Bilmiş olunuz ki, Türk’ün hakimiyeti sona erdi, (……)’in hakimiyeti başladı…”diye. Meczuba malum olmuş.

Habaset ve tahribat için bir kısım Türkleri de kendilerine benzettiler.

İnsan maymundan türemiş… Babası mı maymunmuş, anası mı?Yoksa her ikisi de mi maymunmuş?

İmkân olanak, ihtimal olasılık; imgeleme, simgeleme, dürtü, irdeleme, kanı, manı düttürü… Lisan deme dil de, sığır dili mi?

Kübizm, dadaizm, süper-modernizm… Bu yapılanlar ne çirkin?

Televizyondaki dizinin konusu: Tercan, ağabeyinin karısı Mercan’ı sevmektedir. Baldız hanım eniştesine aşıktır. Baba altmışından sonra azmış, ana iyice havalanmıştır. Bunca ahenk içinde bir de evin küçük kızı hamile kalmaz mı? Kimden?Orası belli değil…

Ne kadar çok Ali Baba ve Kırk Haramiler türedi…Herkes çalıyor; kimi gitar, kimi kemençe, kimi ut, kimi dolar, kimi euro, kimi YTL çalıyor.

Aç köpekler gökteki aya karşı uluyor.

Yer homurtular içinde sallanıyor, gökten çatırtılar geliyor. Zemin göçecek, âsuman çökecek galiba.

Dağlar, vadiler, nehirler, ırmaklar, göller, ovalar, yaylalar sıkıntı içinde; toprak bir inip bir kalkıyor nefes nefese.

Şehidler mezarlarında kan terliyor. Ruhlar âleminde bir telâş, bir telâş. Hayat süren leşlerin bir şeyden haberleri yok.

Denizler koktu, nehirler koktu, göller koktu.

Şu okumuş adam büyük dedesinin mezar taşını niçin okuyamıyor?

Şu herif deli mi ki, ölesiye haram mal topluyor. Öylesine aç, öylesine kudurmuş ki, kendisine dünyayı verseniz, yanında Ay’ı da isteyecek.

İnsanlar niçin ağlamıyor? Niçin birkaç kişi feryat edip gömleğini parçalamıyor. Niçin binde bir kişi olsun, üzüntü ve heyecandan bayılmıyor?

Hayvanlar bile doyunca yemeği bırakıyor da, bu açlar niçin çatlayıncaya, patlayıncaya, tıksırıncaya, geberinceye kadar yiyor da yiyor?

Şu dinibütün görünen münafık, haram paranın yakıcı olduğunu bilmiyor mu ki, topladıkça topluyor.

Oğluna,torununa yüklü bir miras bırakmak emelindedir o. Bilmiyor mu ki, haram para yakıcı ve kahr edici bir mirastır.

Oğlan züppe, kız hoppa… Haramla büyüyüp yetişen böyle olur elbette…

Geğirtiler, böğürtüler, homurtular, iniltiler, gurultular, ünlemler; oha moha, aha, yuh be, amma da kral… Bu adamların insan gibi bir lisanları yok mudur?

Benim takımım gol yiyince tezahürat mı yaptın, al sana, ta kalbinin ortasına bir kama darbesi. Geber, geber, geber!..

Yanından hızla geçen otomobildeki kapkaççı, kadıncağızın çantasını kapmış. Kadın vermek istemiyor. Çantada yetim çocuğunun nafakası var. Kadın yerlerde sürükleniyor, kafası bir taşa çarpıyor ve kanlar içinde ölüyor. Bu kapkaççıların ardında kimler var?

Telefonlarda konuşmalar: Armut dersem çık, elma dersem çıkma…Bu iş 100 bin dolardan aşağıya olmaz, o da senin hatırın için… Ağabey malları verdik, bize bir kıyak yapsana… Gökdelen otelinde bu gece bir karı ayarlasana… Tamam ulan, iyi iş gördünüz, gidin eğlenin bu gece, felekten bir kâm alın… Baba selâm eder… Gözlerinden öperim yiğitlerim.

Basın baronu Kont Senlibenli, koru içindeki saray yavrusu köşkünde şömineye yakın bir koltukta oturuyor. Şömenide, Afrika’dan ithal edilmiş odunlar yanıyor. Odun deyip geçmeyin, bunların özellikleri var: Yanarken müzikal çıtırtılar ve çatırtılar çıkartıyor. Müzikal odun şöminede, viski Bohemya kristali bardakta, oh kekâh, hayat ne güzel.Türkiye ne Pembe…

Zavallı cahil kadın, birkaç ayrı kredi kartı almış, harcamış, harcamış, harcamış. Borç sekiz milyar olunca paniğe kapılmış, intihar etmiş. Sekiz milyar liracık için intihar edilir mi? Şu herifin Moldavyalı metresi ayda sekiz milyara geçinemiyor.

Eskiden bu denizde üç yüz çeşit balık avlanıyordu. Şimdi on çeşit kaldı. İki yüz doksan çeşit balık nereye göç etti?

Birtakım Müslümanlar, Papazlar, Hahamlar bir araya gelmişler, öyle bir diyalog, öyle bir hoşgörü yapmışlar ki, tarifi lisanla mümkün değil. Yemişler, sohbet etmişler, kucaklaşmışlar, birbirlerine sarılıp öpüşmüşler. Aman ne muhabbet ne muhabbet. Sakın bu aşırı sevgi onları yakmasın. Malum “Ateş-i aşk yakar, yakar da yakar…”

Herif ihaleye fesat karıştırarak büyük bir voli vurmuş, malı götürmüş. Çocuklar gibi seviniyor, ağzı kulaklarına kadar yayılmış, sırıtırken otuz iki dişi görünüyor. Bu adam Cehennem’de böyle gülebilecek mi?

Dışarıda kar tipi var. Kadın satan tacir, hanesinde ziyaretine gelmiş bir meslektaşına: Yahu kırk senedir buracıkta namusumla kârhanecilik yaparım, böylesine soğuk görmemişim… demiş.

Çanlar korkunç korkunç çalıyor, sanemler korkunç korkunç bakıyor.

Türedi zengin, henüz üç yaşındaki pahalı otomobilini satıyor, yerine yepyeni ve pahalı bir otomobil alıyor. O herifin hiçbir insanî, kültürel, sosyal değeri yoktur. Lüks meskeninden, lüks otomobilinden, lüks yazlığından ve lüks yaşantısından başka. Niçin hayat demedin? Onunki hayat değil, yaşantıdır.

Be adam, sana muhterem demem mümkün değildir, mecburen sayın diyorum.

Peki bundan sonra ne olacak? Şimdi çarşamba günündeyiz. Böyle çarşambanın perşembesi nasıl olur, siz tahmin edin. 14 Mart 2005