Cuma

Geçen Mayıs ayının 3’ü ile 7’si arasında İstanbul’da The Marmara Oteli’nde Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası’nın tertiplediği “Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Türkiye’de Dinî Hayat” kollokyomunda birtakım çatlak sesler çıkmış, acayip tutumlar görülmüş, haddi aşan beyanlar vuku bulmuştur.

1. Bir Konuşmacı “Hadîsler baş ağrıtıyor” demiştir. Hadîs İslâm Peygamberi’nin sözleri, fiilleri veya sükûtu olduğuna göre, bir müslüman böyle konuşamaz, konuşursa dinden çıkar; terbiyeli bir gayr-i müslim de böyle konuşamaz, çünkü Müslümanların katıldığı bir toplantıda Müslümanların mukaddesatını tahkire hakkı yoktur. Son zamanlarda bir kısım sinsi zındıklar Sünnet’e ve hadîslere karşı âdeta bir savaş açmışlardır. Sünnet ve hadîsler İslâm dininin, Kur’ân’dan sonra ikinci ana kaynağıdır. Sünnet’i ve hadîsi inkâr, dolaylı şekilde Peygamber’i inkâr olur. Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası’nın toplantısında “Hadîsler baş ağrıtıyor” gibi talihsiz ve küstahça bir beyanda bulunulması çok üzücü ve esef verici bir hadisedir.

2. Başka bir konuşmacı da, “Bugünkü din Allah’ın gönderdiği din değil, geleneksel dindir” hezeyanını sarfetmiş. Peygamber Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Ümmetim dalalet üzerinde ittifak etmez” buyurmuşlardır. Kitabımız hiçbir tahrife uğramaksızın bugüne kadar gelmiştir. Onda eksiklik ve ilave olmadığı gibi değiştirme ve çarpıtma da yoktur. Peygamberimizin Sünnet’i, hadîsleri de tesbit edilmiştir. Bozuk fikirli konuşmacının “Geleneksel din” dediği İslâm hakikî ve Kur’ânî İslâm’dır. Ondört asır boyunca birtakım bozuk fırkalar zuhur etmişse de, Ehl-i Sünnet ve Cemaat cadde-i kübrasında yürüyen Sevad-ı Azam Müslümanları katışıksız, hakikî İslâm’ı muhafaza etmekte ve uygulamaktadırlar. Dinimizi temellerinden dinamitlemek, İslâm’ı mihraptan yıkmak isteyen zındıklar Şeriatsız, fıkıhsız, dünyevî ahkamsız, sultanî ve siyasî hükümlerden arındırılmış yeni bir din türetmek istiyor ve buna “Gerçek Kur’ân İslâmlığı” adını veriyorlar. Peygamber’i devre dışı bırakan, Sünnet’i ve hadîsleri din kaynağı olarak kabul etmeyen görüş ve doktrinler sapıktır. Gerçek İslâm değildir.

3. Bir konuşmada: “Din muamelat değil, inançtır” denilmiştir ki bu da yanıltıcı bir sözdür. İslâm dininin hükümleri şu konulardadır: Birincisi: İtikad, yani inançlara ait hükümler. İkincisi: İbadetlere ve temizliğe (Taharet) ait hükümler. Üçüncüsü: Muamelata yani dünya işlerine, hukuka ait hükümler. Dördüncüsü: Ukubat yani ceza hukuku ahkâmı, Beşincisi: Siyaset, idare hukuku, devletle ilgili hüküm ve ilkeler. Altıncısı: Ahlaka, tasavvufa, edebe, bâtınî hayata ait hükümler. İslâm’ın sadece inanç hükümlerinden ibaret olduğunu iddia etmek, dinin sahasını daraltmaktır ve bir sapıklıktır.

4. “Din kendi sahasına çekilmelidir” şeklinde bir temennide bulunulmuştur. Dinin sahası insan,dünya ve hayattır. Din bu konularda emirler, yasaklar koymuş, tavsiyelerde ve uyarılarda bulunmuştur. Allah ve O’nun Resûlü insanlığın saadeti ve selameti için bu hükümleri bildirmişlerdir. Kur’ân’da, Sünnet’te, Şeriat’ta ne varsa, Müslümanlar onları bütünüyle kabul etmeye mecburdur.

5. “Hadîs-i şeriflerin beşerî olduğu” söylenmiştir. Muteber ve ciddî usûl-i fıkıh kitaplarının beyanına göre, hadîsler de bir nev’i vahiydir. Hadîsler Kitabullah’ın yorumunu ve tefsirini yapmaktadır. Kur’ân’ın mücmel geçtiği konularda, hadîsler bilgi vermekte, aydınlatmaktadır.

6. “Akıl ikinci plana atıldı” şeklinde zihin karıştırıcı, itham edici bir görüş ileriye sürülmüştür. Dinimiz bir insanın mükellef olması için akıllı olması şartını getirmektedir. İslâm, akla büyük önem verir. Ancak dinimiz rasyonalist (akılcı) ve pozitivist zihniyeti benimsemez. İlahî vahiy ve nebevî sünnet akla rehberlik eder. Vahyi ve sünneti ikinci plana atıp da, meseleleri sadece akılla çözmeye kalkışanlar insanlığı saadete, huzura, güvene götürememişlerdir. Akılcılık akıllılık demek değildir. Akılcılık yetersiz ve başarısız bir felsefî doktrindir.

7. Bir tebliğci: “Siz ‘Dinimiz her ihtiyaca cevap veriyor, bu hususta kimseden çekindiğimiz yoktur’ diyorsunuz ama Kur’ân’da kadının dövülmesiyle ilgili ayet önümüze geldiğinde kaçacak delik arıyorsunuz” şeklinde küstahça ve meydan okuyan bir üslupla konuşmuştur. Böyle bir suçlama ve küstahlık karşısında salonda bulunan Müslümanların vakur bir protesto sergilemeleri gerekirdi. Maalesef bu yapılmamıştır. Kur’ân Allah’ın kelamıdır. Onda ne varsa haktır, doğrudur. Biz Müslümanlar dinimizin, Kitab’ımızın, Peygamberimizin, Şeriatımızın hak olduğunu her zaman isbat edebiliriz. Kadınların terbiyesi ile ilgili ayet, gerektiğinde uygulanacak istisnaî bir şeydir. Kadına en büyük değeri İslâm vermiştir. Hürleştirme perdesi altında kadını en fazla alçaltan da bugünkü sefih medeniyettir. Batı dünyası kadını seks aleti, şehvet aracı olarak görmektedir. İslâm bunlara elbette izin vermez. İslâm fuhşa, zinaya nikahsız eş hayatına, kadının seks aleti ve vasıtası olarak kullanılmasına yeşil ışık yakmaz. Kadınla erkek farklı yaratıklardır. Bu sebeptendir ki, ordularda, politika hayatında, iş sahasında erkek elemanlarla kadın elemanların sayısı eşit değildir. Kadın anne, eş, kızkardeş, teyze, olarak büyük bir itibara ve şerefe sahiptir. İnsan olarak elbette erkeklerle kadınlar eşittir. Lakin erkeklerin yapacağı işler başka, kadınların yapacağı işler başkadır. Olimpiyat müsabakalarında bile erkek atletle kadın atletler ayrı ayrı yarışmaktadır. Futbol takımlarında kadın oyuncu yoktur. Niçin millet Meclislerinde erkek milletvekilleri ile kadın milletvekillerinin sayıları eşit değildir? Kur’ân’ı ve İslâm’ı tenkide yeltenenler, önce kendi gözlerindeki mertekleri görseler iyi ederler.

Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası maalesef haddi aşmış, dinimize ve mukaddesatımıza saldırmıştır. Bazı Müslüman kişilerin bu gibi toplantılar tertiplemeleri, sponsorluk yapmaları üzüntü ve endişe verici bir husustur. Ben şahsen dinler arası toplantılar yapılmasına karşı değilim. Ancak, bu gibi konferanslarda son derece dikkatli ve edebli olunmalı, hiçbir dine saldırılmamalıdır. Zındıkların, reformcuların, bozuk adamların bu toplantıları alet ederek yeni bir din türetmeleri mümkün bir şey değildir. Çünkü İslâm, Kur’ân-Sünnet ilahî hıfz ve koruma altındadır.

Türkiye’deki statükocular, egemen azınlıklar, iki kimlikliler, derin devlet babaları ve çeteler İslâmî gelişmeden son derece rahatsız oldukları için, işlerine gelen yeni bir İslâm türetmek için harekete geçmişlerdir. Kur’ân ayıklanacak, pozitif kanunlara uymayan ayetler çıkartılacak, sünnet ve hadîsler tamamen devre dışı bırakılacak, Şeriat terkedilecek, fıkıh yürürlükten kaldırılacak ve sonunda kuşa çevrilen bir din ortaya çıkacaktır. Hava alırlar!

Avrupa’daki ve ABD’deki bazı kiliseler ve lobiler bu iş için büyük paralar harcamaktadır. Ülkemizdeki bazı kişiler ve gruplar maalesef satın alınmış veya kiralanmıştır.

Müslümanlar! Uyanık olunuz, aldanmayınız. 03 Haziran 2000