Cumartesi

 

Büyük boy ciltli 265 sayfalık İngilizce kitabın ismi “Cha-No-Yu, Japon Çay Seremonisi” (Cha-No-Yu The Japanese Tea Ceremony, bu by A. L. Sadler, M. A., Charles E. Tuttle Company, Rutland, Vermont and Tokyo). Kitabın içinde Japonların geleneksel çay seremonisi ile ilgili hayli resim var, sonunda da iyi kağıda basılmış, halen müzelerde ve özel koleksiyonlarda yer alan eski, antika Japon çay kâselerinin fotoğrafları yer alıyor. Eserde, bir de katlanan çok uzun ve detaylı bir çay üstadı soykütüğü yer alıyor. Başlangıç tarihi 1450. Bizim İstanbul’u feth edişimizden önce başlıyor…

Japonya’yı Japonya yapan özelliklerden ve geleneklerden biri de bu çay seremonisidir.

Evet her şeyin bir geleneği, ciddiyeti, kuralı, kaidesi olmalıdır. Bunlar olmazsa çay da olmaz, kahve de olmaz, limonata da olmaz; velhasıl köy olmaz, kasaba olmaz.

Bizim eskiden bir kahve pişirme, içme, sunma geleneğimiz vardı. Ayrıca yirmi kadar şerbetimiz vardı. Bunlarla ilgili görgülerimizi, geleneklerimizi, âdetlerimizi hep yitirdik. Çay oldukça yenidir bizde. Onunla da ilgili bir geleneğimiz olamadı.

Suyu kaynatırsın, çayın üzerine dökersin, demlenince içersin… O kadar kolay ve basit değildir bu iş.

Her işte olduğu gibi çayda da nice inceliklere dikkat edilmesi gerekir. Ben uzmanı ve ustası değilim ama bildiğim kadarıyla bazı çay kurallarını sayayım:

1. Çay iyi su ile yapılır. Kireçli, madenli, klorlu su ile çay olmaz.

2. Çay porselen veya toprak demlikte demlenmelidir. Madenî, hele alüminyum demlikte iyi çay olmaz.

3. İçine çay konulup üzerine sıcak su dökülecek çaydanlık sıcak olmalıdır.

4. Çok kaynar, yüz derecedeki su ile çayın demi iyi olmaz. 100’den birkaç derece aşağı sıcaklıkta olmalıdır.

5. Demleme müddeti çayın cinsine ve içenin zevkine göre değişir. Beş dakika ile on beş dakika arasında bekletilerek demlenmelidir.

6. İlk üç dakikada içerseniz çay uyarır, tenbih eder. Beş dakika sonra sükûnet verir.

7. Çay içilecek mekân çok önemlidir. Pis, dağınık, pasaklı, kirli, berbat bir mekânda ve ortamda içilen çayın tadı iyi olmaz.

8. Çay içilecek bardak veya fincanlar elden geldiği kadar zevkli ve kaliteli olmalıdır. Adam çok zengin, fakat en ucuz ve kötü bardak, tabak ve kaşıklarla çay içiyor. Ayıplarım doğrusu. Paran var, git iyi, kaliteli, sanatlı bardak, tabak ve kaşık al. En pahalı bardak ve fincan ille de en iyisi değildir. Sanatlı, kaliteli olması gerekir.

9. Çay içilirken nezih ve kibar insanlarla birlikte içilmelidir. Kaba insanlarla içilen çayın tadı olmaz.

10. Çay içerken güzel, iyi, yüksek konularda sohbet edilmelidir.

11. Çaya çok şeker konulursa çay tadı gider, hoşaf veya reçel olur. Bir bardak çaya bir çay şekeri yeter.

12. Bu madde dindar Müslümanlar içindir: Çayın ruhânîlerle ilgisi vardır. Hazırlamaya başlarken Bismillah çekmelidir.

13. İçinde çay rengi ve çay aroması bulunan sun’î, katışıklı çaylardan uzak durmalıdır. Sağlığa zararlıdır.

14. Çayı yavaş yavaş içmelidir. Bir solukta yuvarlanan kaynar çay sağlığa zararlıdır.

15. Fazla çay sıhhate iyi gelmez. Günlük ölçüsünü kaçırmamalıdır.

16. Akşam saat: 18.00’de insandaki uyku mekanizması harekete geçer. O saatten sonra içilen çay uykuyu kaçırır.

17. Çay bazen açık ve limonlu olarak içilebilir. Limonun, kabuğu üzerinde kalmak şartıyla ince, hilâl şeklinde kesilmesi gerekir. (Limon kesilmeden önce çok iyi yıkanmalıdır. Çürümesin diye üzerlerine zehirli kimyevî madde püskürtülmektedir.) Limon kabuğunda hazmı kolaylaştıran bulantıyı önleyen şifalı bir madde vardır. Ağır yemeklerden sonra limonlu çayın büyük faydası görülür.

18. Çayın sunulması da önemlidir. En zevkli çay kömürlü bir semaverde yapılan çaydır. Semaverin odada veya salonda bulunması gerekir.

19. Bir büyük, tepsi ile çay getirirken, küçükler oda kapısında onu karşılamalı, elinden tepsiyi alıp servisi (misafir de olsa) kendisi yapmalıdır.

20. Çay hazırlamak, çay sunmak, çay içmek hiçbir zaman kabalığı, zevksizliği, âdiliği kabul etmeyen işlerdir. İlle de nezaket, zerafet kibarlık, incelik olması gerekir.

21. Bizde ve Japonya’da çayı, kahveyi, yemeği höpürdetmek ayıp değildir. Avrupa ülkelerinde çok ayıptır. Buna dikkat edilmelidir. (Köpüklü nefis bir kahvenin höpürdetmeden tadı çıkmaz… Japonya’da çayı höpürdeterek içerken, ‘Aman ne güzel olmuş!’ demek ev sahibine iltifatmış…)

Biraz da genel konulardan bahsedeyim:

Bizde yemek yeme, çay kahve içme, meşrubat içme gibi konularda gelenek de yoktur, görgü de. Bazı resepsiyonlarda açık büfelere nasıl saldırıldığını görünce içim daralıyor. İnsan acından geberse bu kadar saldırgan ve açgözlü olmaz!

Yemek yeme âdabı, çay ve kahve içme âdabı, meşrubat içme âdabı, meyve ve tatlı yeme âdabı üzerinde faydalı küçük broşürler çıkartılmalıdır. Yayınlanmış olan görgü kitaplarının çoğu Avrupa kitaplarıdır, onlardaki bilgi ve geleneklerin çoğu bize uymaz, uygun düşmez.

Tarihini hatırlamıyorum, bundan birkaç yıl önce “Kirazın nasıl yenileceğini” anlatan birkaç paragraf karalamıştım. Evet kiraz yemenin bile bir adabı, erkanı, usûlü vardır. Bir kilo kirazı önüne koyacaksın ve deliler gibi, aç ayılar gibi, nefes almadan, etrafa çekirdek püskürterek o meyve yığınını eritip bitireceksin. Böyle kiraz yenmez. Kiraz ilahî bir eser ve ikramdır. Onun renginden, şeklinden, tadından azamî zevki ve hazzı alarak yenilmesi gerekir. Yavaş yavaş, damak tadını alarak, güzelce, kibarca, efendice kiraz yemek…

Eski din ve ahlak kitaplarımızda sofra adabına dair çok nasihatlar var ama bugünün Müslümanları onlara pek riayet etmiyor. En büyük hastalığımız ve görgüsüzlüğümüz çok yemektir. Kaliteye hiç önem vermiyoruz, sadece kantiteye (niceliğe) bakıyoruz. Japonlardan ibret alalım. 18 Mayıs 2003