Çeçen Mülteciler Perişan
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Ocak 2019
Pazar
Çeçenistan’da 1999’da başlayan ikinci İslâmî kurtuluş savaşından sonra yüzbinlerce Müslüman Çeçen kardeşimiz komşu ve yakın ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Türkiye’ye sığınan az sayıdaki Çeçen, İstanbul’un Anadolu yakasında üç ayrı yerde büyük acılar, sıkıntılar ve sefalet içinde yaşıyor. Çeçenistan şu anda emperyalistler tarafından cehenneme çevrilmiştir ve orada çok ağır, çok kanlı, çok merhametsiz insan hakları ihlalleri yapılmaktadır.
Mâmur şehirler, bayındır beldeler ve köyler harabe haline getirilmiştir. Bir İslâm ülkesi olan Çeçenistan kan, gözyaşı, acı, ateş, felaket içindedir. Ülkemizde Çeçen kökenli vatandaşlarımızın sayısı az değildir. Lakin ne acıdır ki, son savaştan sonra bize sığınan birkaç bin Çeçen’in durumu hiç de iyi değildir.
Türkiye, bu din kardeşlerimize, bu komşularımıza karşı yapması gereken vazifeleri ve yükümlülükleri yerine getirmemektedir. Ülkemizdeki sığınan Çeçenlerin durumunu madde madde yazıyorum. Maddeler bittikten sonra ne yapabileceğimizi, bugünkü olumsuzlukları gidermek için ne gibi çareler ve çözümler bulabileceğimizi de arz edeceğim.
Türkiye, Çeçen mültecilere 1951 Cenevre uluslararası sözleşmesini, uygulamamaktadır. Halbuki, bu sözleşmeye imza atmış bir devlet olarak bunu uygulaması gerekir.
Ankara İktidarı, Rusya Federasyonu ve onun başkanı Putin Gospodin ile iyi geçinmek, ona şirin görünmek için Çeçen mültecilere büyük zorluklar çıkartmakta, onların büsbütün ezilip perişan olmasına yol açmaktadır.
Ülkemizdeki Çeçenler fiilen mülteci olmalarına rağmen, hukukî olarak kendilerine mülteci statüsü tanınmamış olduğu için, hukukî güvencelerden ve temel haklardan mahrum olarak belirsiz şartlar altında yaşamaktadırlar.
Çeçen mültecilerinin geçerli pasaportları yoktur. Bir kısmı pasaport alamamaksızın vatanlarını terk etmiş, bir kısmının ise pasaportlarının müddeti bitmiştir.
Mülteciler açlık çekmektedir. Kendilerine az sayıda gönüllü sivil kuruluş ve kişiler zaman zaman yardım ediyorlar ama bu yardımlar son derece yetersizdir. Milyonlarca varlıklı ve zengin Türkiyelinin arasında birkaç bin Çeçen mültecinin aç kalması ne kadar ayıp ve utandırıcı bir manzaradır.
Mülteci statüsüne sahip olmadıkları için çalışma imkanına da sahip değillerdir, az da olsa ekmek parası kazanamıyorlar.
Barındıkları yerler sağlıklı evler ve meskenler değildir. Küçük, dar, harap mekanlarda çok sıkışık vaziyette yaşamaya çalışıyorlar. Bundan üç sene önce bir kış günü Fenerbahçe’deki Çeçen kampına gittiğimde birkaç metre karelik beton hücrelerde kaldıklarını görmüştüm. Bu hücrelerde soba kurmak için boru deliği bile yoktu.
Kış mevsimlerinde ısınamadıkları için hasta olmaktadırlar. Bilhassa küçük çocukları ve yaşlılar çok ıstırap çekmektedir.
Son zamanlarda az sayıda mülteciye geçici ikamet izni verilmişse de, çok fakir oldukları için ikamet harcı parasını bulamıyorlar, dolayısıyla ikamet belgesini de alamıyorlar.
İkamet alabilenler de rahat ve huzurlu değildir. Çünkü ikamet izninin süresi bittiğinde, süre tekrar uzatılacak mıdır, yoksa sınır dışı mı edileceklerdir?
Feci şartlar altında, beş parasız olarak vatanlarını terk etmiş bu mültecilerden ikamet için harç parası istenmesi 1951 sözleşmesine, insafa ve vicdana aykırıdır.
Zaman zaman polis tarafından gözaltına alınan Çeçen mülteciler, geçerli belgelere sahip olmadıkları için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün Yabancılar Şubesi’nde, sağlıklı olmayan çok kötü şartlar altında, hukuka aykırı bir biçimde, uzun süre gözaltında tutulabilmektedir. Bu muameleye maruz kalan nice Çeçen’in maddî ve ruhî sağlığı bozulmuştur.
Bu durumları protesto etmek ve seslerini Türkiye halkına ve dünyaya duyurabilmek için bazı Çeçen mülteciler açlık grevi yapmak zorunda kalmışlardır.
Resmî makamların, halkın, Müslümanların ilgisini görmeyen, ayakta ve hayatta kalacak kadar gıda maddesi ve diğer zarurî ihtiyaçlarını temin edemeyen birtakım mülteciler mecburen, içleri kan ağlayarak Hıristiyan Avrupa ülkelerine gitmek zorunda kalmışlardır.
Üç grup teşkil eden Çeçen mültecilerin bir grubu, son derece zengin ve refahlı bir semtte bulundukları halde bu bölgenin zengin ve varlıklı halkından maalesef gerekli yardım ve ilgiyi görmemişlerdir.
Uluslararası Af Örgütü, Türkiye hükümetini, Çeçen mültecilerinin öncelikle hukukî haklarını tanımaya, onların mülteci statüsünü kazandırmak için gerekli muameleleri yapmaya, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ni uygulamaya çağırmıştır.
Ankara iktidarı Rusya’dan, ABD’den, İsrail’den çekindiği için ülkemize sığınmış birkaç bin Çeçen’e gerekli ilgiyi gösteremez, yardımı yapamaz. İktidardan ümidi keselim.
Bu konuda vatansever, namuslu, duygulu, hassas, vazifesini bilen ve yapan Türkiyeliler ne yapabilirler? Tekliflerimi madde madde yazıyorum:
(1) Derhal zekât ve yardım parası toplayalım ve bunları mağdur mültecilere elden teslim edelim. İane toplayalım demiyorum, çünkü iane toplamak birtakım kanunî formalitelere bağlıdır.
(2) Toplanan zekât ve yardım paralarının dağıtımı için üç kişilik geçici bir komite kuralım.
(3) Paralar büyük kişiler için bir, çocuklar için yarım nisbetinde olmak üzere zarflara konulacak ve mültecilere bizzat elden verilecektir.
(4) Bu işi düzgün yapabilmek için üç ayrı yerdeki Çeçenlerin listesi çıkartılacaktır.
(5) Yardım dağıtımı 2’nci maddedeki komitenin koordinasyonu ve yönlendirmesi ile yapılmalıdır. Verilen yardımlar için imza alınmalı ve her dağıtım sonrasında zabıt tutulmalıdır.
(6) Herhangi bir dedikoduya sebebiyet vermemek için son derece dikkatli olunmalıdır.
(7) Taşradan yardım etmek isteyen olursa tanıdığı sağlam bir Müslümanı (maalesef çürüğü de var) vekil tayin etmelidir.
Bu konuda görüşmek, fikir almak isteyenler yazılı olarak BedirYayınevi faxıyla bana ulaşabilir. (Fax No: 0 212/513 06 32) 04 Temmuz 2005