Cuma

 

Çeçenler nihayet Caharkale’yi boşaltmak, dağlık bölgeye çekilmek zorunda kaldılar. Bu bir yenilgi midir? Asla! Savaş bitmemiştir, hattâ yeni başlamıştır. Dev Rusya’ya karşı bir avuç Çeçen’in konvansiyonel savaş vermesi zaten doğru değildir. Ruslar gerilla savaşı ile yola getirilecektir. Başka çare yoktur.

Arap ülkelerinden gelen vehhabî tandanslı birtakım kimselerin Dağistan’da giriştikleri hareket yanlıştı. Çeçenler ehl-i sünnete bağlıdır. İki kanatları vardır: Şeriat ve tarikat. Vehhabilikte, selefilikte, çağdaş Arap aktivizminde ise tek kanat vardır. Onlar tarikatı, tasavvufu inkâr ederler. Bu yüzden de başarısızlığa uğrarlar. 19’uncu asırda Şeyh-imam Şamil Hazretleri Nakşibendiliği askerî disipline sokmuş, müridizm hareketini geliştirmiş ve Kafkasya’da Moskof emperyalistlere yıllarca kan kusturmuştur. Şeyh Şamil Halid-i Bağdadî Hazretleri’nin halifesi idi, ondan icazet almıştı. Kafkasya’da zalimlere, sömürgecilere, emperyalistlere karşı ancak Şeriat ve Tarikat kanatlarıyla uçarak cihad yapılabilir.

Ruslar son harakette ağır kayıplar verdi. Bundan sonra başlayacak gerilla savaşı esnasında daha çok kayıp vereceklerdir. Evlâtları ölen Rus anneleri, dehşete düşen Rus kamuoyu Moskova’daki zalimlere baskı yaparak savaşı durdurmaya çalışacaktır.

Çeçenler namuslarını, şereflerini, haysiyetlerini korudular. İmanlı, amelli, ahlâklı, faziletli, mürüvvetli, mücahid Müslümanlar nasıl olurmuş, bunu öğrenmek isteyenler Çeçenler’e baksın. Şehid olanlarına rahmet, geride kalanlara zafer diliyorum.

Kuzey Kafkasya Rusya’nın toprağı değildir. 1917 ihtilâlinden sonra orada bir “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti” kurulmuştu. Lenin ve hempaları kızıl rejimi oturtunca zor kullanarak, kan ve ateş içinde bu devleti yıktılar, topraklarını gayr-i meşru şekilde Sovyetler Birliği’ne kattılardı. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bu bölgenin de bağımsızlığına kavuşması gerekirdi. Ne çare ki, burada otuz kırk kavim yaşıyor, her birinin lisanı ayrı, kimliği ayrıdır.

Çeçenistan’da çok küçük hain bir zümre Ruslarla işbirliği yapmış, meşru Çeçen iktidarına karşı zalim istilâcıların safında yer almıştır. Her toplumun içinde böyle hainler ve satılmışlar çıkar.

Haçlı Batı dünyası maalesef Çeçenistan’ı desteklemedi, bu mazlum küçük millete yardım etmedi. Çünkü onlar İslâm’dan ve Müslümanlardan korkuyor.

Şu anda Rusya Federasyonu’nda korkunç bir kokuşma ve kargaşa hüküm sürmektedir. Büyük bir yağmacı, ailesi, etrafı yirmi milyar dolar hortumlamıştır. ABD’den, Avrupa’dan gelen muazzam miktardaki yardım parası bunların cebine girmiştir.

Sovyetler Birliği gibi Rusya Federasyonu da çöker ve dağılırsa hiç kimse şaşmasın.

Ruslar gittikten sonra bazı Türkistan devletlerinde maalesef eski komünistler tarafından, Stalin zulmüne rahmet okutacak diktatörlük rejimleri kurulmuştur. Farsça konuşan Tacikistan’da bir İslâm devleti kurulacaktı. Ruslar, Batılılar, Hindistan, İsrail, Çin, Türkiye elbirliği ile bunu önlemişlerdir.

Bazı ahmaklar ve saflar, fitne fesat dinecek, yaralar sarılacak, huzur ve güven gelecek, dünya cennete dönecek diye ümid ediyorlar. Âhir zamanda yaşıyoruz. Fitne ve fesat, nifak ve şikak bitmez. Sahih-i Müslim’de yazılı olan bir hadîs-i şerifte, Peygamberimizin hizmetine bakan Enes Hazretleri, “Ben Resulullah’tan duydum, ‘Bu dünya işleri, her gelen gün geçen günü aratarak bozula bozula kıyamete doğru gidecektir’ buyurmuşlardır” demiştir.

Ne zaman hakikî Mehdi zuhur ederse, onun iktidarı esnasında bir müddet sukûnet ve güvenlik olacak, dünyanın hali salâha gidecek, ondan sonra yine bozulacaktır.

Sahte mehdilerin, sahte kurtarıcıların, sahte mücahidlerin peşinden giden ahmaklar aldatılıyor, afyonlanıyor.

Müslümanlar itikadlarını tashih etsinler. Başta beş vakit namaz olmak üzere ibadetleri dosdoğru yerine getirsinler. Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapsınlar, yapamıyorlarsa yapanları desteklesinler. Çoluk çocuklarını ateşten korusunlar. Sadaka ve dua ile belâları def etmeye çalışsınlar. Fitne ve fesada karışmasınlar.

Müslümanların işi çok zordur. “İşler kolay halledilir, siz bize para verin, başka şeye karışmayın” diyenlere inanmayınız.

Günlük dedikodular, büyük medyanın yalancı ve sahte gündemi sizi oyalayıp durmasın. 16 Ağustos 1999’da ülkenin gündeminde neler vardı. 17 Ağustos gecesinde saat üçü iki geçe Adapazarı, İzmit, Gölcük, Yalova’da yer hiddetle deprendi ve tarihî bir facia yaşandı. Eski sun’î uyduruk gündem bitti.

Bu ülkenin en birinci gündem maddesi iman ile küfür arasındaki mücadeledir. Bunu kimse hatırından çıkartmasın.

Baronla Röportaj

Baron hazretleri beni çok geniş, lâkin berbat bir şekilde döşenmiş çalışma mekânında kabul buyurdular. Selâm, merhaba ve müsafahadan sonra hemen sorulara geçtim.

– Efendim, memleketin halini nasıl görüyorsunuz?

– Ben ben ben… Ben de ben…

– Peki Kafkasya’daki, Balkanlar’daki, Ortadoğu’daki durum nasıl?

– Ben, bana, bende, benden, benim…

– Müslümanların hali ne olacak?

– I am… Ich bin… Je suis… Moi… Mamma mio… Ene…

– Sizce işler iyiye doğru mu gidiyor, yoksa büsbütün bozuluyor mu?

– Ben geliyorum… Ben geliyorsun… Ben geliyor… Ben geliyoruz… Ben geliyorsunuz… Ben geliyorlar…

– Müslümanların şimdiye kadar ciddî bir bilgi bankası, yine ciddî bir stratejik araştırmalar enstitüsü, bir plan ve program dairesi kurmaları gerekmez miydi?..

– Ben varken bunlara ne lüzum var?

Baron hazretlerinden öğreneceklerimi öğrenmiş, parlak bir röportaj yapmış bulunuyorum. Gereken tazimatı ifa ederek huzurlarından ayrıldım. O da çekmecesinden binlik tesbihini çıkartarak, “Ben… Ben… Ben..?” diye evradını okumaya başladı. 12 Şubat 2000