Çekik Gözlü Garson
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Ramazan’ın birinci gecesinde bir restaurant-café’ye çay içmeye dâvet edildim. Çaylari çekik gözlü, kibar tavirli bir garson getirdi. Bir Türkistan ülkesinden Istanbul’a üniversitede okumaya gelmis, geceleri biraz harçlik kazanmak için garsonluk yapiyormus.
Bizde üniversite ögrencileri garsonluk, çocuk bakiciligi, boya ve badana isleri, benzin istasyonlarinda isçilik gibi çalisma sahalarina pek ragbet etmezler. ABD’de binlerce üniversiteli genç, hayatlarini kazanmak için böyle isler yapiyormus.
Çalisip namusuyla para kazanmak ayip degildir: ayip olan asalaklik, tembellik, gurur ve kibirdir.
En büyük ahlaksizlik bes alti yerden burs almaktir.
Bizde bir iste çalismak isteyen kisinin birtakim sartlari vardir: 1. Sosyal haklari olacak, 2. Emeklilik hakki olacak, 3. Sendikal haklari olacak, 4. Haftada iki gün tatili olacak, 5. Senede bir ay izni olacak, 6. Az is çok maas olacak… Bu kafayla Türkiye batar… Batti bile.
Istanbul’un çesitli yerlerinde Ermenistan’dan gelmis kadinlar var, bavul ticareti yaparak para kazaniyorlar. Onlardaki azme, iradeye, sabra, tahammüle hayran kalmamak mümkün degil.
Tahtakale semtinde binlerce çesit Taiwan, Kizil Çin mali satiliyor. O mallari çaliskan, azimli, kanaatkâr, sabirli, tahammüllü insanlar üretiyor, bunlar gemilere yükleniyor, kaç deniz, kaç bogaz ve kanal asip Istanbul gümrügüne geliyor, gümrük ödeniyor ve aklin almayacagi kadar ucuz fiyatlarla ülkemizde kapis kapis satiliyor. Biz ise issizlik, enflasyon, hirsizlik, kokusma, rezalet içindeyiz.
Bizde cep telefonu sosyal bir çilginlik ve isteri halini aldi. Her yerde lüks cep telefonu magazalari açiliyor. Cep telefonu bir ihtiyaç midir? Elbette bazilari için bir ihtiyaçtir ama herkes için degil. Bizde herkes cep telefonu aliyor. Lise ögrencilerinin bile var. Maddî durumu müsait olmadigi için alamayanlar üzgün ve küskün. Ülkenin milyarlarca dolari, yüzde sekseni bir ise yaramayan bu zirilti aletlerine gitti.
Japonya ve birkaç akilli ülke yakinda görüntülü cep telefonlari yaparlar, bizdeki milyonlarca zekâ özürlü kisi eski görüntüsüz âletleri atar ve “Televizyonlu telefonlar” alir. Batili etnologlar buna “Kargo kültürü” diyorlar.
Bizdeki otomobil hastaligi da böyledir. Bir hafta önce Sultanahmet’ten Beykoz’a bir aksam vakti iki buçuk saatte gidebildik. Caddeler, meydanlar, yollar, köprüler korkunç bir otomobil seli ile doluydu. Genellikle her arabada bir kisi vardi. Yaahu her gün, her sabah ve her aksam bu trafik rezaleti çekilir mi? Dostlarimdan biri evinden isine, isinden evine gidip gelebilmek için her gün dört saat harciyormus. Akil kâri midir bu? Her tarafi deniz olan bir sehirde yasiyoruz. Niçin yogun bir deniz tasimaciligi yok? Vapura binseler namuslarina halel mi gelir, incileri mi dökülür?
Halkin ahlakini bozdular. Tembelligi, asalakligi, lüpçülügü, hak etmedigi ücretleri almayi, vazifesine hiyanet etmeyi bir hayat felsefesi olarak benimsettiler.
Yeni nesiller bin türlü kompleksle yetistirildi. Bu memlekette ahlakin, her seyin temeli dindi. Dinle savastilar, halki ve ülkeyi dejenere ettiler. Dinin yerine bir sey koyabildiler mi? Hiçbir sey koyamadilar. Öyle birkaç vecize ile, birkaç gülünç cümle ile, en kaba ve vahsi bir hedonizm ile dinin yeri doldurulamaz.
Su güzelim Türkiye’mizi ne hale getirdiler. Hâlâ da ibret almiyorlar, utanmiyorlar, pisman olmuyorlar.
Dogru dürüst üretim yapmayan bir ülkeyiz. Üretemiyoruz ama bol bol tüketmek istiyoruz. Iran’dan kamyon kamyon meyve sebze geliyor. Bin kilometreden fazla yol yapiyorlar, gümrük ödüyorlar ve Istanbul’da patlican satiyorlar. Bizim ekecek topragimiz yok mu? Var ama kötü idare, kötü bir hayat felsefesi ülkeyi, halki mahvetmistir.
Çiçekçi dükkanlarinda Avrupa’dan ithal edilmis funda topragi satiliyor. Avrupa’dan, Amerika’dan tezek getirilse o da kapisilarak satilir.
Bugday disaridan geliyor, et disaridan geliyor, pirinç disaridan… Ülkemize gemiler dolusu domuz eti ve domuz içyagi sokuluyor ve su Müslüman halka yediriliyor.
Kocaman frigorifik gemilerle muz getiriliyor. Türkiye’nin yerli muzlari küçüktür ama kokulu ve çok lezzetlidir. Yerli muz arasaniz hiçbir markette ve manavda bulamazsiniz.
Ülkemizi tam bir sömürge haline getirdiler. Borç girtlaga kadar. Yüz milyar dolarin üzerinde iç ve dis borcumuz varmis. Ana paralari degil, bunlarin faizlerini bile ödeyemeyiz.
Herkesin emeli, ideali lüks evlere, lüks otomobillere, lüks ev esyasina, lüks elektronik aletlere, lüks telefonlara sahip olmak. Ve bütün bunlara fazla çalismadan, fazla terlemeden, fazla emek harcamadan malik olmak. Iste ülkemizi batiran kafa budur.
Egitim berbat, ülkenin beyni durumunda olan üniversiteler berbat, idare berbat, hayat felsefesi berbat, ahlak durumu berbat… Böyle bir ülke batmaz da ne olur?
Hangi medenî, ileri, hukuklu, oturmus, saglikli ülkede bizdeki gibi korkunç ve yaygin bir kokusma, rüsvet, yiyicilik, talan, soygun, hortumlama var?
Avrupa Birligi’ne girince durumumuz düzelecekmis. Ne aptalca, bos bir ümittir bu. Bir millet kendini düzeltmedikçe hiçbik güç onu düzeltip kurtaramaz.
Eskiden bu memlekette lonca teskilati, ahîlik, fütüvvet ahlaki vardi. Toplum kendi kendini kontrol ediyordu. Ahlak ve namus bos kavramlardan ibaret degildi. Isini iyi yapmayan esnafin papuçlari dama atiliyordu. Hilekârlik ve dolandiricilik cezalandiriliyordu. Çarsilar, pazarlar sabah namazindan sonra çarsi seyhlerinin dualariyla açiliyordu. Allah korkusu vardi, Seriat korkusu vardi. Helâl haram vardi. Haram kazancin cehennem atesi oldugunu herkes biliyordu. Hirsizlik, kötülük, eskiyalik yaygin degildi, yüzde bir bile degildi ve toplum o kötülükleri sinirlayacak, frenleyecek, cezalandiracak güce ve iradeye sahipti. Simdi bu güç ve irade var mi?
Bazi ahmaklar Müslümanligi cami hoparlörü, cami kaloriferi, hafiz kursu, takunya, uzun ve bol serefeli minare saniyorlar. Islam hayat demektir. Islam bilgidir, kültürdür, ilimdir, irfandir; Islam ahlak, fazilet ve yüksek karakterdir; Islam sanattir, estetiktir, güzelliktir. Müslümanlarin bu memlekete, bu halka, bu devlete sahip çikmasi gerekir. Müslümanlarin fesatçilardan daha güçlü, daha üstün olmasi gerekir. Müslümanlarin hayata hakim olmasi gerekir. 01 Aralık 2000