Seydişehir’den Hasan Dinç kardeşimize… Selâmdan sonra: “Birçok yazılarınızda cemaatleri rencide edecek talihsiz yazılar yazıyorsunuz. Bu sizin ilminize, kişiliğinize yakışmaz. Bunlardan biz zarar görmeyiz, çünkü rüşdümüzü isbatlamışız, Müslüman halkımızla bütünleşmişiz… Cemaatlerin hizmetlerini anlayamamak, görememek cehaletin ve sığ düşüncenin bir göstergesidir. Bizim yurtlarımızda 100 bini aşkın talebemiz en iyi şartlarda okuyorlar. Biz onlardan para da almıyoruz, alırken ayrım da yapmıyoruz. Sizin yazdığınız gibi reklâm da yapmıyoruz. Çünkü müesseselerimizin tertip ve düzeni, hocalarımızın ihlâsı, talebelerimizin başarısı bize yetip artıyor. Yurtlarımız Ay’da değil, Merih’te değil, isteyen herkes rahatça gezip görebilir. Yeter ki, art niyet olmasın…Netice itibarıyla göbekten aşağı vuruşları bırakınız. Hizmet kollektif çalışmayla olur, cemaatle olur…… Parayı çarçur eden, reklâm yapan cemaatler vardır, onları ayırın. Tüm cemaatleri aynı kefeye koyamazsınız…”

Cevaplarım:

(1) Elbette bütün cemaatler aynı kefeye konulamaz. Ben de koymuyorum. Bütün cemaatleri tenkit etmiyorum, bazı cemaatlerdeki tenkit edilmesi gereken hususları tenkit ediyorum. Böyle bir iş bana düşer mi, düşmez mi, bilmem ama kimse tenkit etmediği için, dinimizin emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını yerine getirmek için kınıyorum, uyarıyorum.

(2) İslâm’da esas olan Ümmet şuurudur. Ümmet şuuru yok, cemaat asabiyeti var… Bu eksikliği kabul edemeyiz.

(3) Dine, Şeriata, ehli sünnete uygun şekilde çalışan cemaatleri takdir ediyorum, onlara teşekkür ediyorum, tebriklerimi sunuyorum. Onların, benim yazılarımdan alınacak, gocunacak bir tarafları yoktur.

(4) Cemaatleri bırakalım, daha genel konuşalım. Bazı Müslümanlar Ehl-i Kitab ile Ehl-i İslâm arasında Âmentüde ihtilâf olmadığını, ittifak olduğunu/Hazret-i Muhammed’i inkâr edip yalanlayanların,Kur’ân’ı inkâr edenlerin, İslâm’ı inkâr edenlerin de ehl-i necat ve ehl-i cennet olduğunu / Üç “ibrahimî din” bulunduğunu / Tevhid inancı ile Teslis inancına bağlı olanların esasta bir olduğunu… iddia ediyorlar. Bu gibi Müslümanların, hayırlı ameller yapsalar, sâlih işler işleseler de mutlaka tenkit edilmeleri, uyarılmaları gerekir. Çünkü usûlde vahim hataları vardır. İtikad bakımından ayakları kaymıştır. Onları, itikadlarını tashih etmeleri için uyarmak gereklidir. Uyarmayanlar sorumlu olur. Bu gibi Müslümanları uyarmak, “Bizim dinimizde böyle inanç ve görüşler yoktur” demek kardeşlik hukukuna aykırı değildir, bilâkis kardeşliğin bir gereğidir.

(5) Bazı(hepsi değil) cemaatler, halktan topladıkları hayır ve hizmet paralarının bir kısmı ile bir şahsın reklâmını yapıyorlar. Bunu uygun bulmuyorum, yıkıcı olmamak şartıyla tenkit ediyorum. İslâm’da, başkanların, reislerin, kaidlerin reklâmı, övgüsü, pohpohu yapılamaz. Böyle bir şey dine de, hikmete de (bilgeliğe), aklıselime de (sağduyu) aykırıdır. İki hadîs meali vereyim: (1) “Meddahların (övücülerin) suratlarına toprak saçınız!” (2) “Din kardeşini gıyabında öven kişi, sanki onun boynuna keskin bir bıçak çalmış gibi olur…” (Bu hadîsleri İhya’da okumuştum. Arzu eden o kitaba bakar, kaynaklarını görür…”

Kur’ân-ı Kerîm’de Yahudiler ve Nasranîler din ulularını, ruhbanlarını erbab haline getirmekle suçlanıyorlar. Müslümanlar bu gibi aşırılıklardan, reklâm ve övgü edebiyatından kaçınmalıdır. Büyüklerimizi elbette severiz, sayarız, onlara hürmet ederiz ama Ehl-i İslâm’dan hizmet için toplanmış paraların bir kısmı ile onların fuzulî reklâmını yapamayız. Bazı cemaatlerin bazı mensupları (bağlıları) Allah’a, dine, imana, Peygambere, Kur’ân’a, Şeriata saldırılınca tepki göstermiyorlar ama kendi din-başlarına fiske vurulunca küplere biniyor, aşırı şekilde öfkelenip yaygara kopartıyorlar. Onların bu hali islâmî bakımdan sağlıklı mıdır?

Netice olarak: Bütün cemaatleri aynı kefeye koymayız. Bazılarının tenkit edilmesi gereken hallerini ve işlerini, isim vermeden müsbet şekilde tenkit ederiz. Bunu yapmaya mecburuz. Bu gibi tenkitler bize maddî bakımdan hiçbir şey kazandırmaz. Aksine bir yığın başağrısına sebebiyet verir. Bir Müslüman, ümmet şuuruna sahip olmak şartıyla bir cemaate bağlı olabilir ama asla cemaatçilik yapamaz. Yüce İslâm dini, bizleri bu gibi cahiliyetlerden, taassubtan, aşırılıklardan uzak durmaya çağırıyor. İslâm’da futbol kulübü tutar gibi tarikat, cemaat, hizip, fırka tutulmaz. Allah katında üstünlük şu veya bu tarikata ve cemaate mensup olmakta değil, takvadadır, dindarlıktadır.

Diyalog-İftar-Showları

İftar ne demektir? Oruç tutan Müslümanların, gün batınca sofraya oturup yemekle karınlarını doyurmalarıdır. Peki son yıllarda çıkan Dinlerarası Diyalog iftarlarına ne demeli? İslâm hocaları, çeşitli kiliselere mensup Hıristiyan papazları, Hahamlar oturmuşlar ve iftarı bekliyorlar. Top atılıyor ve yemek yeniliyor. Böyle iftarlar İslâm tarihinin hangi devrinde görülmüştür? Bunun mânâsı nedir? Bu iftarları tertipleyenlerin amacı nedir, ne yapmak istiyorlar?

Efendiler ciddî olalım. Ramazanı, orucu, iftarı böyle şovlara, böyle nümayişlere âlet etmeyelim. Oruç bir ibadettir. Bu ibadeti bu gibi iftar şovları ile ifsad etmeyelim. Eğer gerekiyorsa, eğer zaruret ve lüzum varsa İslâm hocaları ile papazlar ve hahamlar bir araya gelip yiyip içebilirler. Ancak böyle toplantılar oruç ibadetinden ayrı yapılmalı, ibadet dışı tutulmalıdır.

Evangelist Amerikalılar Irak’ta sivil Müslümanları tavuk gibi boğazlıyor, ırkçı İsrail Filistinlilere ve Lübnanlılara kan kusturuyor ve bizler burada mübarek Ramazan aylarında papazlar, hocalar, hahamlar cümbür cemaat güle oynaya iftar ziyafeti tertipliyoruz. Şeytan bile şu acınacak ve gülünecek halimize şaşıyordur… 01 Ağustos 2006