Pazar

 

Bütün Müslümanları, tek istisnasız, birleştiren şey nedir?.. Peygambere iman etmek, onu sevmek, onu önder olarak kabul etmektir. Müslümanlık Tevhid dinidir. Tevhidi en güzel, en doğru, en sahih şekliyle öğreten kimdir?.. Peygamberdir.

Dinlerarası diyalog taraftarları “Biz Müslümanlar ile Ehl-i Kitab arasında AIlah’a iman konusunda ittifak vardır, ihtilâf yoktur…” diyorlar. Yanılıyorlar ve yanıltıyorlar… Hiç Tevhid ile Teslis bir olur mu?.. Ehl-i Kitab Hz. Muhammed’e iman etmediği için Allah’a inanç konusunda büyük yanlışlıklara düşmüştür. Allah hem birdir hem üçtür diyecekler, Hz. İsa Allah’ın oğludur diyecekler ve sonra Allah’a inanç konusunda Müslümanlarla müttehid (birlikte) olacaklar. Böyle bir mantıksızlığa düşmek için diyalogcu olmak lazım.

Biz Müslümanlar Ehl-i Beyt’i, Ashab-ı Kiramı, Selef-i Sâlihîni, Müctehid İmamları, Sâdat-ı Kiramı, her asırda gelmiş olan Müceddidleri; ulemâyı, şeyhleri, mürşidleri çok severiz, onlara çok hürmet ederiz… Lâkin onları asla erbab (rabler) haline getirip putlaştırmayız. Böyle bir şey İslâm’a, Kur’ân’a, sünnete, Tevhide aykırı olur.

Zamanımızda öyle dengesiz kimseler görüyoruz ki Allah’a dil uzatılınca, Peygambere hakaret edilince, İslâm mukaddesatına saldırılınca reaksiyon/tepki göstermiyorlar; erbab haline getirdikleri (yani putlaştırdıkları) Hazretlerine ilişince ortalığı velveleye veriyorlar. Böyleleri ne biçim Müslümandır?..

Sevmenin, bağlı olmanın, saygı göstermenin ölçüleri, dereceleri, hiyerarşisi vardır. Beşerî planda en yüksekte olan Peygamberdir. Ondan sonra derece derece…

Ashab-ı Kiram’ın hepsi muhteremdir ama onların da dereceleri vardır. Bedir Savaşı’na iştirak etmiş olanlar ilk sırada yer alırlar.

Kendilerine sorsanız “biz öyle yapmıyoruz” derler ama hallerine, tavır ve hareketlerine, davranışlarına bakılınca bazılarının kendi Hazretlerini neredeyse Peygamberin üzerinde gördüklerinden şüphelenirsiniz.

Gerçek İslâm büyükleri, kendilerine bağlı olan müritlerini böyle bir dengesizlikten, sapıklıktan, aşırılıktan korur.

Yanlış anlaşılmaktan korkuyorum… Elbette bir şeyhe bağlanan onu çok sevecektir ve ona itaat edecektir… Mevleviler “Pîrimiz Hazreti Mevlana Celalettin Rumi Efendimiz…” diyeceklerdir… Kadiriler “Abdulkadir Geylani Efendimiz” diyeceklerdir… Nakşiler “Şah Muhammed Bahaüddin Nakşibend Efendimiz” diyeceklerdir… Örnekleri uzatmayayım, bunlar çok tabiî ve normaldir. Lâkin asla putlaştırmayacaklar, asla Peygamberin üzerindeymiş gibi hareket etmeyeceklerdir. Bu mübarek ve muazzez İslâm büyüklerinin ruhaniyetleri böyle şeylere kesinlikle razı olmaz. Feyzleri, bereketleri, yümnleri üzerimize sâyeban olsun.

Olgun ve gerçek bir Müslüman BÜTÜN büyüklere sevgi besler, saygı gösterir.

Bir Nakşi, Abdulkadir Geylani, Ahmed er-Rufaî, Celaleddin Rumî ve diğer tarikat pîrlerini de çok sever onlara çok hürmet eder.

Sünnî Müslümanlar, kendileri hangi mezhepten olurlarsa olsunlar, diğer hak mezheblerin müctehidlerine sevgi ve saygı beslerler.

Yahya Efendi Dergahı Şeyhlerinden Şemsüddin Nuri Efendi Hazretleri “Miftahü’l-Kulüb” adlı çok faydalı, çok feyzli, çok aydınlatıcı kitabında tarikat mensuplarına “Başka tarikatlerin şeyhlerini gördüğünüzde onlara, kendi şeyhinize gösterdiğiniz saygıyı gösteriniz” şeklinde nasihatte bulunmaktadır.

Zamanımızda bir cemaat neredeyse bütün Müslümanları kendi bünyesi içine sokmak için uğraşıp duruyor. Bu çok yanlış bir metottur. Ümmet bir bütündür. O bütün, kendisini oluşturan parçalardan birinin içine sığdırılamaz, böyle bir şey akla, mantığa, hikmete aykırıdır.

Tarikatlere ve cemaatlere rast gele adam doldurulamaz. Nasibi olanlar seçilerek alınır. Bu konuda usul şudur:

Bir Müslüman hayırlı bir rüya görür, yeşil sarıklı nuranî bir zat kendisine “filan yerdeki filan şeyhe veya tarikate intisab et” der. Adamcağız bildirilen yere gider, durumu anlatır. Şeyh Efendi öyle hemen onu kabul etmez. “Müsaade buyurunuz biz de istihare edelim, sizin rüyanız teyid ve tekid edilirse kabul ederiz…” cevabını verir.

Zamanımızda birtakım cemaatçiler, tarikatçiler bulanık sulara ağ atıyorlar kimi yakalarlarsa cemaate ya da tarikate sokuyorlar. Çok yanlış… Bu yüzden cemaatler ve tarikatler kirleniyor, dejenere oluyor.

Tarikate genel dâvet yapılmaz.

Genel dâvet İmana, İslâm’a, Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata, İslâm Ahlâkına, Ümmete yapılır. Bu saydıklarım Müslümanların temel, müşterek değerleridir.

Bazı guruplarda şöyle bir hava görülüyor: Bütün Müslümanlar bozuldu, doğru yolda olan bir biz kaldık. Bu da yanlıştır… Zamanımızda Müslümanlar arasındaki bozuklukların çoğaldığı, inkâr edilemez üzücü bir gerçektir. Lâkin “herkes bozuldu, bir biz bozulmadık” kuruntusu doğru değildir.

İtikadı sahih olan, namazı dosdoğru kılan, Allah’tan korkan ve çekinen, büyük günahlardan içtinab eden (uzak duran, onları işlemeyen), Peygamber Efendimiz’in sünnetine sarılan, İslâm ahlâkı ile ziynetlenmiş olan, dünya imtihanında başarılı olan herkes doğru yoldadır.

Bizim Hazretimiz… Var mı yok mu bizimki… O hiç yanılmaz… O hiç tartışılmaz… Onu tenkid eden zındık olur… Bütün hayır ve hizmet paraları bize verilsin. Böyle lâfların ve sloganların hayrı yoktur.

Müslümanlar Allah’ı överler, O’na hamd ve senâ ederler. Bütün övgüler, hamdler O’na mahsustur.

Müslümanlar Peygambere salât ve selâm ederler.

Ashab-ı Kiram için “Allah Onlardan razı olsun” derler.

Gelmiş geçmiş ulemâ için rahmet okurlar, hayır dua ederler.

Tasavvuf büyükleri için “Allah sırlarını takdis buyursun” derler.

Günahkâr Müslümanlar için “Allah taksiratını af eylesin, rahmetiyle muamele eylesin” derler.

Bizden önce gelen ümmetlerden bazıları kendi ruhanîlerini, haham ve kıssislerini erbab haline getirip putlaştırdıkları için yoldan çıktılar.

Şeytanın tuzaklarına düşmekten korunalım…

Bendeniz tasavvufa, tarikatlere son derece saygılı ve bağlı bir Müslümanım. Kimse öküz altında buzağı aramaya yeltenmesin. Önemli olan yukarıda yazdıklarımın doğru olup olmamasıdır. Yanlışım varsa ilim sahipleri uyarsınlar. Selâm ve hürmetlerimle… 21 Ocak 2008