Perşembe

 

Ehl-İ Sünnetin prensiplerinden biri de şudur: “Sâlih (iyi) olsun, fâsık veya fâcir (kötü, günahkâr) olsun, her imamın ardında namaz kılınız.”

Hangi fâsık, fâcir, bid’atçi imamın ardında namaz kılınmaz? Şayet, böyle bir imamın fıskı, fücuru, bid’ati kendisini küfre götürüyorsa kılınmaz.

Önemli olan husus, imamın kıldığı ve kıldırdığı namazın sıhhatidir. Bozuk imamın namazı sahih oluyorsa, onun ardında, ona uyarak namaza durulur.

Bu devirde büyük bozukluklar vardır.

Tağutîlik almış yürümüştür.

Fısk, fücur, bid’atler ayyuka çıkmıştır.

Bunları bahane ederek cemaati terk etmek uygun olmaz.

Asr-ı Saadet’ten bin küsur yıllık büyük bir aralık ile uzaklaşmış bulunuyoruz.

Artık o eski sâlih, muttaki, velî, yüksek insanlar yoktur.

Medâris-i islâmiyye kapatılmıştır, icazetli fukaha yetişmemektedir. Birtakım ilâhiyatçıların bozuk fikir ve görüşlerini biliyoruz, duyuyoruz.

Biz şu anda bulanık, kirli, kötü bir atmosfer içinde yaşıyoruz.

Hepimiz bulanık ve kirli suların balığıyız.

Müslümanlar, bazı imamları beğenmedikleri için camileri ve cemaati terk ederlerse camiler kapanır. Bütün dinsizler, densizler, donsuzlar, tağutçular da bayram yapar.

İslâm dinine göre hiçbir Müslüman, kendi kafasına ve vicdanına göre başka bir Müslümanın küfrüne, suçluluğuna, fıskına, fücuruna, bid’atçi olduğuna fetva veremez.

Bu konudaki fetvaları ehliyetli, icazetli, yetkili müftüler ve fakihler verebilir.

İmamları beğenmiyoruz. Aynaya bakalım. Biz nasılız? Başka Müslümanlar bozuk da biz Zemzemle yıkanmış pîr ü pâk, yüksek ve olgun Müslümanlar mıyız?

Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş. Biz birbirimize benzeriz.

Beş vakti, hür ve mukim Müslüman erkeklerin (yirmi küsur şer’î özürleri yoksa) cemaatle kılmaları islâmî bir kurumdur.Hiç kimsenin bir takım indî ve şahsî mütalaalarla bu kurumu bozmaya, tâtil etmeye hakkı yoktur.

Sakallı bir mü’min, imamı sakalsız olduğu için boykot ederse yanlış hareket etmiş olur.

Bir Müslüman hangi özürler dolayısıyla cemaate gitmeyebilir?

“Bugün biraz hastayım, cemaate gitmeyeyim…” Bu görüş, bu katılmayış yanlıştır. Biraz hasta olmak cemaate gitmemeyi dinen haklı, mâzur, meşru kılamaz.

Şeriat, fıkıh ne diyor, ona kulak vereceğiz.

Hastalığın, cemaate katılmamayı haklı gösterebilmesi için şu iki şartın bulunması gerekir:

1. Cemaate giderse hastalık şiddetlenecektir.

2. Yahut, uzayacaktır.

Ufak bir başağrısı, ufak bir kırgınlık, ufak bir soğuk algınlığı cemaate gelmemeye hak verdirmez.

Başın ağrıyor ama dükkânını, yazıhaneni açıyorsun,

Biraz üşütmüşsün ama daireye gidiyorsun,

Vücudunda kırgınlık var ama işini yapıyorsun…

O halde cemaate de katılacaksın.

Cemaatle ilgili bilgileri, cemaate katılmamayı meşru kılan yirmi küsur özrün neler olduğunu öğrenmek istiyorsan meşhur Ehl-i Sünnet âlimi Hacı Mehmed Zihni efendinin yazmış olduğu “Nimet-i İslâm” adlı büyük ilmihal kitabının ilgili sahifelerini okumalısın.

Biz Ehl-i Sünnet Müslümanları dinî, şer’î, fıkhî kural ve hükümleri kendi kafamızdan, kendi aklımıza göre çıkartmayız. Ehliyetli ve icazetli din büyüklerimizin eserlerine bakarız, gerçek fakih ve müftülere sorarız.

Reformcu, yenilikçi, Fazlurrahmancı ilâhiyatçılara sorarsanız onlar her şeyin fetvasını ve ruhsatını verirler. Böyle fetva ve ruhsatların hiçbir fıkhî, ilmî, şer’î kıymeti yoktur. Hükümsüzdürler.

Müslümanların son elli beş yılda hayli hürriyetleri olmuştur. Son yarım asır içinde birtakım islâmî hizmetler yapılmasına izin ve fırsat tanınmıştır. Hürriyet yüzde yüz olmamıştır ama Arnavutluk’ta Enver Hoca ekferinin zamanındaki gibi yüzde yüz kaldırılmış da değildir.

Müslümanlar son yarım yüzyıl içinde, niçin Müslüman toplumu çekip çevirerek değerli, tesirli, ihlâslı, muttaki, ahlâklı, faziletli, güçlü hocalar, müftüler, imamlar, rehberler yetiştirmemişlerdir?

Böyleleri hiç yok demiyorum ama yeterli sayıda değildirler.

İstanbul’da, büyük camilerden birine çok güzel Kur’ân okuyan bir hoca imam olarak tayin edildi. Duyduğuma göre, pazar sabahları cami mihrabtan dış kapıya kadar doluyormuş, binlerce Müslüman gelip ibadet ediyormuş. Hoca, imam dediğin böyle olmalıdır. Camiye cemaat toplamalıdır.

1970’li yıllarda birtakım radikal Müslüman gençler “Bu düzenin imamlarının ardında namaz kılınmaz” diye bir hareket başlattılardı. Hiç unutmam, sanırım 1980’deydi, bir sabah Şehzadebaşı Camii’ne gitmiştim. Cemaat bir saf bile değildi. Biz imamın ardında farzı kılarken, sonradan gelen bir grup kendi imamlarının ardında namaza başladılar. Mihraptaki imam okuyor, arkadaki imam okuyor. Camide bir karışıklık oldu.

Namaz bitip selâm verildikten sonra arkadakilere baktım. İmamları dahil hepsinin başı açıktı. Ülkenin bir bölümünde yaşayan etnik bir gruba mensup oldukları anlaşılıyordu. Namazdan sonra cami kapısındaki kamyonete binip gittilerdi.

İmam efendiye bunların kimler olduğunu sormuştum. “Zaman zaman geliyorlar, böyle ikilik çıkartıyor, nümayiş yapıyorlar…” demişti.

Bir ara da “Bu düzende cuma namazı kılınmaz” diye de bir fikir ortaya atılmıştı.

Böyle yapan, ortaya böyle fikirler atan radikal Müslümanların sonlarını gördük.Şimdi onların çoğu mücahidliği bırakmış müteahhitlik yapıyor. Kimisi sakalını kesti, kimisi şalvarını çıkardı setre pantolon giydi.Hattâ kimisi namazı bıraktı. İçki içeni var. Karı peşinde koşanı var. Bin dolap çevireni var.

Bir hadîs-i şerif “Seyahrucü fî âhirizzaman…” diye başlıyor. “Ahir zamanda birtakım gençler zuhur edecek. Onlar Kur’ân okurlar lâkin okudukları Kur’ân boğazlarından inip kalplerine gitmez…” diyor.

Hiçbir Müslüman toplum namazı bırakmış olduğu halde kurtuluşa, selâmete, felâha ermemiştir.

Hür ve mukim erkekler için cemaat, (Hanefî mezhebine göre) sabah namazının sünnet-i müekkedesinden daha kuvvetli bir sünnet-i müekkededir. Şer’î ve fıkhî özür olmaksızın kesinlikle terk edilmemelidir.

İmamları beğenmeyenler, kendi aralarında cemaat teşkil edip farz namazları birlikte kılmalıdır.

Farz namazları münferiden (yalnız kılmak) kadınlara mahsus bir haldir.

Düzen bozuktur gerekçesi ve bahanesi herşeyi yapmaya, bazı vazifeleri terk etmeye izin vermemelidir.

Düzen bozuksa, bu bozukluğu “Siz ne haldeyseniz o şekilde idare olunursunuz” hadîs-i şerifinin ışığında anlamak gerekir.

Allahü Teâlâ hazretleri iyi, vasıflı, ihlâslı, takvalı, faziletli, dindar bir Müslüman toplumun başına kötüleri geçirmez. Toplum bozuksa idareciler de bozuk olur. Toplum iyiyse idareciler de iyi olur.

“Milletimiz bu kötü idareye layık değildir” sözünün, yukarıda zikrettiğim hadîs-i şerif karşısında hiçbir kıymeti yoktur.

İmamı beğenmeyenler, vakit namazı kılındıktan hemen sonra camiye gitsinler, içlerinden birini imam yapsınlar ve farz namazı cemaatle kılsınlar.

Peygamberimiz “İki Müslüman birlikte iken, namazı ayrı ayrı kılarlarsa şeytan onları istilâ eder (onlara musallat olur.)” buyurmuşlardır.

Bursa’nın eski şeyhlerini anlatan Yadigâr-ı Şemsî adlı kitapta okumuştum.Eski devirlerde yaşamış muhterem bir şeyh efendi elli sene boyunca farz namazları daima cemaatle kılmış.

Evliyaullahın büyüklerinden Merkez Efendi hazretleri hep cemaatle namaz kılarmış. Bazen binde bir cemaati kaçırırsa, yine tek başına kılmazlar, mutlaka birkaç kişi bulup cemaat olurlarmış. Hattâ, bazen para vererek adam bulur, “Ben imam olayım, siz de nafile kılmış olursunuz” diyerek cemaatle eda edermiş namazı.

Bursa’da Yeşil Cami’nin duvarında kocaman hatla yazılıdır:

“Cemaat rahmettir, tefrika azaptır” (Hadîs meali)

Olgun Müslüman olmayabiliriz. Ancak hatalarımızı, eksikliklerimizi, yanlışlıklarımızı itiraf edebilmeliyiz. Cemaatle namaz kılmamak için hiçbir şahsî mazeretin ardına sığınmamalıyız.

Ya camiye gidelim. Gitmiyorsak özel cemaat yapalım.

Münferiden (tek başına) kılıyorsak, hatâmızı kabul edelim, Allah’tan af dileyelim, Peygamber’in ruhaniyetinden, Sünnete uymadığımız için bağışlanma isteyelim. 31 Aralık 2004