Perşembe

 

Yakın devrin büyük din âlimlerinden ve Kur’ân müfessirlerinden (yorumcularından) Elmalılı Hamdi Efendi, Hak Dini Kur’ân Dili adlı büyük eserinde, Bakara Sûresi’nin 62’nci âyetini Türkçe’ye şöyle tercüme etmiştir:

“Şüphe yok ki,

iman edenler

ve Yahudîler, Nasranîler, Sabiîler; bunlardan her kim Allah’a ve Âhiret Günü’ne

hakikaten

iman eder ve sâlih bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun olacak değillerdir” (C. 1, S. 371).

Birtakım ilâhiyatçılar, yenilikçiler bu âyete dayanarak, Hz. Muhammed’in risâletini ve dâvetini duyup da kabul etmeyen, aksine yalanlayan; Peygamber’e yalancı diyen, Kur’âna düzmece diyen, İslâm Dini’ni ilâhî ve hak din olarak kabul etmeyip, insan uydurması bir din olarak görenlerin de Cennet’e gireceklerini iddia ediyorlar.

Elmalılı Hamdi Efendi merhum,

adı geçen tefsirini zengin Osmanlı Türkçesi ile kaleme almıştır.

Bu âyetle ilgili açıklamalarının bazısını, lisanını sadeleştirerek, lâkin mânâsını kesinlikle değiştirmeyerek ve bozmayarak aşağıda muhterem okuyucularımın dikkat ve ibret bakışlarına arz ediyorum:

(1) “…Yahudîler gibi zillet ve meskenete düşenler ve ilâhî gazaba uğramış olanlar bile her ne zaman tevbe eder, Allah’a ve Âhiret Günü’ne iman ederek

son zamanda gönderdiği hidâyete tâbi olur ve ona göre sâlih ameller işlerse

o gazabtan kurtulur ve indallah (Allah katında) ecir ve mükâfat bulur.”

(2) “Hazret-i Muhammed’in gelmesinden/gönderilmesinden önce Allah’a ve Âhiret Günü’ne iman eden ve sâlih ameller işleyenler bile Tevrat ve İncil’in hükmünce, geleceğin Büyük Peygamberine iman ile yükümlü idiler… Hal böyle iken, Hz. Muhammed’in gelmesinden sonra O’nu inkâr edenler içinde

hakikî iman

sahipleri olduğunu tasavvur etmeye imkân kalır mı?”

(3) “Allah’a ve Ceza Günü’ne imanı bulunan ve bu imana uygun salih amel yapan kimselerin Hz. Muhammed’in Peygamberliğini inkâr etmeleri mümkün değildir.”

(4) “Tarihin şahitlik sayfaları içinde Hz. Muhammed’in peygamberliğinden daha belirgin ve daha açık hangi peygamberlik vardır? Bundan dolayıdır ki, gökteki yıldızlardan bazılarını kabul edip de güneşi inkâr edenlerin Allah’a karşı olan imanlarında ciddiyet ve ihlâs tasavvur etmek, hak fikriyle asla bağdaşmayan bir çelişki teşkil eder.”

(5) “Dikkate değer bir husustur ki, bu âyetteki iman, biri insanlara göre zâhirî (dış), diğeri Allah katında

hakikî

olmak üzere iki defa zikr edilmiş ve önceki

“ellezîne âmenû=o iman edenler”

Yahudilere, Nasaraya, Sâbiîne mukabil tutulmuştur. Demek ki, bu üçü Kur’ânın bahsettiği imandan mutlak olarak hariçtirler.”

(6) (Müslüman görünen) zahirî/dıştan iman sahipleri bunlarla akran tutulmuş ve hepsinin gerçek selâmeti kâmil bir imanla ve salih amelle şartlandırılmıştır.”

(7) Demek ki, gerek zâhiren (dıştan) mü’min olan Müslümanlar ve gerek bunların haricindeki Yahudiler, Nasranîler ve diğerleri,

Kur’ân’da istenildiği gibi allah ve âhiret günü’ne zâhir ve bâtınlarıyla ciddî şekilde iman eder

ve salih ameller işlerler ve bunda sebat ederlerse (ancak) o zaman “Onlar için korku yoktur ve mahzun olmak yoktur” sırrına mazhar olacaklardır ki, bundan da İslâm Dini’nin, dâveti ve hidâyeti (doğru ve hak yola kılavuzlaması) genel olan evrensel din olduğu açığa çıkar.”

(8) “Sonuç olarak bu âyetten anlaşılır ki, İslâm Dini’nin hâkim olduğu toplumun oluşması için hakikî iman şart değildir. O zahirî bir ikrar (kabul ve tasdik) ile de oluştuğu gibi, bunun içinde dünyevî bakımdan siyasî bir sözleşme ile diğer dinlerin bağlıları dahi, din hürriyetleri korunmuş olarak hayat hakkına sahiptirler. Fakat bütün bu topluluk içinde bireysel veya toplumsal gerçek selâmet (ve kurtuluş)
ancak

kâmil iman

ve sâlih amel sahiplerine vaad edilmiştir.”

Elmalılı Hamdi Efendi’nin tefsirinden çıkan hükümler şunlardır:

(a) Dıştan mü’min ve müslim görünen, fakat kalplerinde ciddî ve samimî iman bulunmayanlar bile kurtulamazlar.

(b) Peygamberimiz gönderilmeden önce, Allah, Tevrat ve İncil’de, ileride onu göndereceğini bildirmiştir. Binaenaleyh, önceki devirlerdeki mü’minlerin de, böyle bir peygamber gönderileceğini bilmeleri ve ona iman etmeleri gerekirdi.

(c) Hz. Muhammed gönderildikten sonra, onun risâleti (peygamberliği) ve dâveti (çağrısı) kendisine ulaştıktan sonra onu inkâr ve tekzib edenler (reddedip yalanlayanlar) için necat ve kurtuluş yoktur.

(ç) Kur’ân kesin olarak Teslis’i (Allah’ın üç olduğu, Hz. İsa’nın O’nun oğlu olduğu) inancını reddetmektedir. Hal böyle iken nasıl olur da, Allah hem birdir, hem üçtür, İsa Mesih O’nun oğludur diyenler Kur’âna ve İslâm’a göre Ehl-i Necat ve Ehl-i Cennet olabilir?

(d) Kur’ânın bir âyetini yorumlarken veya bir hadîse mânâ verirken yahut dinî bir meseleyi incelerken; bu incelemeyi İslâm’ın bütününü gözönüne alarak yapmak gerekir. İslâm tevhid dinidir, Kur’ân ve Peygamber Teslis’i reddetmektedir. Böyle bir durumda birtakım ilâhiyatçılar, reformcular, Diyalogcular, yenilikçiler ve değişiklik taraftarları, Hz.Muhammed’i inkâr ve tekzib eden Teslisçilerin Cennet’e gireceklerini nasıl iddia edebilirler?

Özet olarak şunu söyleyebiliriz:

Bakara Sûresi’nin 62’nci ayetini Hz.Muhammed’i yalanlayan Ehl-i Kitab’ın Cennet’e gireceği şeklinde tefsir etmek, gerçek ve doğru bir tefsir değil, heva ve re’y mahsulü yanlış bir tefsirdir.

Bırakın İslâm’ı, Kur’ânı, Peygamber’i inkâr eden Ehl-i Kitab’ı; dil ile iman ettik diyen, lâkin iman kalplerine inmemiş zâhir Müslümanlar bile kurtulamazlar. Çünkü iman sadece lisan ile ikrar etmekle bitmez. Asıl ve esas olan kalp ile tasdiktir, zerre kadar şek ve şüphe olmaksızın ciddî ve samimî şekilde inanmaktır.

Sadece lisan ile ikrar yetseydi, münâfıkların, Müslüman olmadıkları halde biz de Müslümanız deyiverenlerin de Cennet’e girmeleri gerekirdi.

Son zamanlarda ortaya sürülen

Büyük Ortadoğu Projesi’nin ana madde ve ilkelerinden biri de, İslâm Dini’nin tek hak din olduğu inancını yıkmaktır.

Birtakım (hepsini kasdetmiyorum) Diyalogcular bu işte taşeron olarak kullanılıyor. Firâset sahibi Müslümanlar böyle tuzaklara düşmemek için dikkatli ve uyanık olsunlar.

Yazımı Resûl-i Kibriya Efendimizin Sahih-i Müslim’de yer alan bir hadîs-i şeriflerini zikr ederek bitiriyorum: “Nefsimi elinde tutana (Allah’a) yemin ederim ki, bu ümmetten* bir kimse -Yahudi olsun, Hıristiyan olsun- beni (risaletimi ve dâvetimi) işitir, sonra da bana gönderilenlere iman etmeden ölecek olursa mutlaka Cehennem Ehli’nden olacaktır.”

Not:

“Ehl-i Kitab Cennetlik mi?.. Cennet Kimsenin Tekelinde Değildir. Mâlikü’l-Mülk Olan Allah’ın Elindedir”

isimli ve Şam ulemâsından, Mekke-i Mükerreme Kral Abdülaziz Üniversitesi sabık profesörlerinden büyük müfessir, büyük Ehl-i Sünnet Âlimi muhterem

Şeyh Muhammed Ali es-Sabunî Hazretleri

tarafından yazılmış bulunan broşürün dağıtımı devam etmektedir. Arzu edenler, maliyet fiyatına istedikleri miktarda alıp dağıtabilir (Bedir Yayınevi, Tel: 0212/519 36 18). Söylemeye hâcet yok, bu broşür ticaret maksadıyla yayınlanmamıştır.

*İnsanlığın tümü Hz. Peygamber’in ümmetidir. İman edenler «ümmet-i icâbet», iman etmeyenler «ümmet-i dâvet»tir. 09 Mart 2007