Cuma

 

Cep telefonu nedir? Faydalı bir âlettir. Böyle bir âlete ihtiyacı olanlar için büyük bir yardımcıdır. Şahsen benim cep telefonuna ihtiyacım yoktur, dolayısıyla kullanmam. Köydeki evim için almayı düşünmüştüm. Orada çalışmıyor.

Peki Türkiye’de cep telefonu alan herkes için bu cihaz gerçek bir ihtiyaç mıdır? Kesinlikle değildir. Bir lise talebesi bunu almış, cebine koymuş. Zırt zırt çalıyor, her çalışında sahibinin ağzı kulağına varıyor, lüzumsuz konuşmalar yapıyor, babası her ay bir sürü fuzulî para ödüyor. Aptallık, geri zekâlılık, gösteriş, ilkel zihniyet…

Geri ve ilkel toplumlar böyle âletlere meftundur. İhtiyacı olan alır, olmayan alır. Lüks Mercedes otomobiller de böyle değil mi? Bizde, Almanya’dakinden fazla Mercedes varmış. Türkiye şimdiye kadar sırf Mercedes arabalara yekûn olarak katrilyonlar ödemiş. Bu arabaların paralarıyla fabrikalar, atölyeler, iş yerleri, gelir ve ekmek temin edecek tezgahlar kurulsaydı, bu paralar sermaye olarak yatırılsaydı ülkemiz kalkınır, sağlıklı bir ekonomiye sahip olurdu. Bizde bunu yapacak, yaptıracak akıl ve beyin yok.

Halk kütleleri fiyakaya çok düşkün. Akıllı ve becerikli milletler yakında görüntülü, ekranlı cep telefonları yapacaklar ve bizde herkes eskileri atıp yenilerini alacak. Milyarlarca dolar bu âletlere verilecek. Birisiyle konuşurken, cihazın ekranında karşıdaki adamın veya kadının suratı kabak gibi görülecek.

19’uncu asırda Afrika içlerine ilk defa giden Avrupalı seyyahlar bir kibrit çakıyorlar, zenciler şaşkınlıktan ve hayranlıktan kendilerini kaybediyorlardı. Soluk yüzlü beyaz herif küçük bir çöp parçasını bir kutuya sürtüyor ve fışşşt alev çıkıyor. Bambara zambara kombara… Oha muha tuka! Biz şimdi o zenciler gibiyiz.

İslâm’a inanmayan uzakdoğu sanayicileri ezan okuyan saatler yaptılar ve İslâm dünyasına milyonlarca sattılar… Geçen gün Beyazıt meydanındaki pazarda gördüm. Acayip, berbat, rezalet, gülünç telefon cihazları gelmiş. Yeldeğirmenine benzeyen bir şekil vermişler, kanatları var. Ortasında bir saat. Halkımız bunlardan da bol bol alacaktır.

Bundan otuz yıl önce Almanya’da Türk işçilerine satılmak üzere radyolu daktilo cihazları üretilmişti. Tabiî ki, sadece Türk klavyeli. Hangi medenî, akıllı, görgülü Avrupalı radyolu daktilo alır?

Bir ara her eve bir müzik seti sokmak için yoğun reklamlar yapıldı, yüzbinlerce eve bu cihazlar girdi. Adamda müzik kulağı yok, müzik kültürü yok. Ne Avrupa müziğinden anlar, ne klasik Türk müziğinden ama salonun baş köşesine bir müzik setini kondurdu. Bazı putperestlerin evlerinin bir köşesine bir mihrap yapıp, içine şiş göbekli bir put oturtmaları gibi.

İkinci dünya savaşından sonra ülkemize az miktarda elektrikli cihazlar gelmeye başlamıştı. Hiç unutman, bizim ilçedeki bazı zenginler bunlardan almışlar ve nereye koymuşlardı tahmin edemezsiniz. Buzdolapları, çamaşır makinaları salonlarda, misafir odalarında idi. Üzerlerine işlemeli, oyalı örtüler serilir ve onlarla öğünülürdü. Küçük zavallılıklar.

Bir Müslüman için televizyondan daha muzır bir âlet olamaz. Tabiî bugünkü haliyle, kullanılışı ile. İslâm dininin yasaklamış, kötü görmüş, “münker” ilân etmiş olduğu ne kadar fısk, fücur, günah, isyan, tuğyan varsa bunların hepsi ekranlardadır. Fuhuş, kumar, işret (alkollü içki kullanmak), namussuzluk, şerefsizlik, şehvet ticareti, yalan dolan, dinsizlik, imansızlık, küfür, nifak… Bazı Müslümanlar televizyonun âdeta mübtelâsı olmuşlardır. Açar, saatlerce süren bir açık oturumda İslâm dinine, Şeriatına yapılan hakaretleri, saldırıları seyreder. Başka bir programda beyinler yalanlarla, gerçek dışı beyanlarla uyuşturulmaya çalışılır. Arada bol bol, sık sık reklamlar vardır. Saçma sapan, lüzumsuz, faydasız, insanları aldatmaya yönelik reklamlar. Çamaşır tozu, bulaşık suyu, kireci eriten bilmem ne suyu.

İnsana Yaratan’ı, yaratılmış olduğunu, bu dünyadan sonra âhiret denilen bir hesap ve ceza âlemine gideceğini, iman edip iyi işler edenlerin ebedî mutluluğa ereceklerini, inkâr edip kötülük edenlerin azap ve ceza göreceklerini anlatmayan, öğretmeyen; aksine bunları unutturan her eğitim sistemi, her iletişim âleti zararlıdır.

Eski devirlerde kölelik varmış. Köleliği tanzim eden kanunlar, hukuk maddeleri varmış. Artık kölelik kaldırılmış, insanların hürriyeti esas kabul edilmiştir. Lakin zamanımızda öyle kölelikler vardır ki, eski köleliklerden çok ağır ve haysiyet kırıcıdır. Milyarlarca insan sapık ideolojilerin, yalan propagandaların, bozuk eğitim sistemlerinin, şeytana hizmet eden medyanın, çarpık ve yamuk bir hayat sisteminin köleleri olmuştur.

Kadınların hür oldukları iddia ediliyor. Sözde hürler ama aslında esirler. Sapık medeniyet kadını bir şehvet âleti, bir seks vasıtası haline getirmiştir.

Artist olmak için evinden kaçan on dört yaşında beyinsiz bir kızın birkaç hafta veya ay sonra bulunduktan sonra (o da bulunulabilirse) evine, anne baba ocağına sağlam dönmesi mümkün müdür? Toplum kadınlar ve kızlar için canavar haline gelmiştir.

Başörtüsüyle, çarşafla, hicapla mücadele eden şu zihniyete bakınız. Bütün bunları kadınların ve kızların hürriyeti için yapıyorlarmış. Yok canım! Peki, üzerinde TC anteti bulunan resmî mühürlü vesikalarla birtakım düşmüş kadınların fahişelik yapmalarına niçin izin veriyorlar?

Sanırım 1986’daydı. Günaydın gazetesi manşetten şu haberi vermişti: İki kadın, kocalarının izin ve rızasıyla emniyete müracaat ederek resmî vesika almışlar ve Madam’ın hanesinde çalışmaya başlamışlar. Neymiş, geçim sıkıntısı çekiyorlarmış.

Âhir zamanda yaşıyoruz. Peygamberimizin (Salat ve selam olsun O’na) haber vermiş olduğu küçük alametlerin tamamı zuhur etmiş, büyük alametlerin de bir kısmı gerçekleşmiştir. Dinî inançlar ve ameller zayıflamış; küfür, şirk, nifak, şikak, isyan, tuğyan, günah her yeri istila etmiştir. Böyle bir zamanda ilk kurtarılacak şey imandır. İmanını kurtaran ebedî felaketten kurtulmuş olur.

Cahillikle, güçsüzlükle, vasıfsızlıkla ne imana, ne dine, ne millete, ne de memlekete hizmet edilebilir. Hizmet öncelikle ilimle olur. İlmi ve hikmeti olmayanın milyarlarca doları bulunsa bile bunları yolu yordamınca harcamasını bilmez. Son elli sene içinde bu memlekette kırk bine yakın betonarme cami yaptırıldı. Bu camilere helalar yaptırıldı. İmam ve müezzinler için lojmanlar yaptırıldı. Kalorifer tesisatı yaptırıldı; ışıldaklar, fırıldaklar, zırıldaklar konuldu. Asırların birikimi olan kıymetli vakıf halı ve kilimler atıldı, yerlerine iğrenç yeşil makina dokuması, beş para etmez yaygılar serildi. İhtiyaçtan çok fazla hâfız okulu, Kur’an kursu, İmam-Hatip mektebi, İlahiyat fakültesi yaptırıldı. Velhasıl Müslümanların kıymetli vakitleri, enerjileri, imkanları israf edildi. Sonunda ne oldu? Halimize bakınız.

Müslümanlar akıllarını ne zaman başlarına toplayacaklar? 20 Mayıs 2000