CumartesiCUMA günü hava buz gibiydi, fırtına esiyordu. Bir ara balkonuma iki yeşil papağan kondu. Onları içeriye almak istedim, korktular, acı sesler çıkartarak kaçtılar. Bu soğukta nasıl yaşayacaklar, ne yiyecekler? Akıl almaz işler oluyor. Bu soğukta İstanbul’da papağanlar…

KEDİMİN acayip huyları ve kaprisleri var. Namaza durduğum zaman, geliyor, tam secde edeceğim yere oturuyor. Bunu muzipliğinden mi yapıyor? Başka acayip huyları da var. Yiyecek verdiğim zaman hemen yemiyor, önce koklayıp kaçıyor. Sonra, benim görmediğim, bakmadığım bir zamanda gidip yiyor.

MİLİTAN dinsiz gazeteler ve televizyonlar şu mübarek Ramazan ayında bile bazen açıkça, bazen sinsice İslâm’a saldırıyor. Onların en nefret ettiği şey kadınların tesettür kıyafetidir. Atatürk’ün annesi de çarşaflıydı, zevcesi Latife hanım da sımsıkı tesettürlüydü. Atatürk’ün tesettür lehinde beyanları vardır. Medenî insanlar kimsenin dinine, inançlarına saldırmaz. Vatandaşların dinî inanç ve kanaatleri tartışılamaz. Dine saldıranlar medenî değil, bedevîdir.

TÜRK DİL KURUMU 7 Kasım 2001 tarihinde yazı birliğini bozan davranışlar hakkında bir açıklama yaptı. 1928’de kabul edilen Latin alfabesinde olmayan harflerin kullanılmasını doğru bulmuyor ve bazı kelimelerin bizim Latin yazısında bulunmayan harflerle veya değişik imlalarla yazılmasını “Atatürk’ün yazı devrimine saygısızlık” olarak görüyor. 1353 sayılı “Türk Harfleri ile ilgili Kanun” ile kabul edilmiş olan Latin alfabesi Türk Lisan ve edebiyatı için yeterli değildir. Mesela Türkçede iki “k” vardır, biri kalın, biri ince. Bizim alfabemizde tek “k” olması bazı kelimelerin yanlış okunmasına yol açıyor. “Takiyye” kelimesini bazıları “k”yi ince okuyarak bozuk telaffuz ediyor. Binaenaleyh bu kelimenin “taqiyye” şeklinde yazılması gerekli. Atatürkçü olan Şeyhülmuharrirîn Burhan Felek yeni Latin alfabesini tenkit eder ve birtakım harfler ve aksanlar ilavesini zarurî görürdü. Latin yazısı bir Türk yazısı değildir. Uygur, Göktürk, Orhun yazısına Türk yazısı denilebilir ama Latin yazısına Türk yazısı demek hatadır. Bin yıl boyunca kullandığımız ve bütün kültürümüz, tarihimiz, arşivlerimiz, kitabelerimiz, mezar taşlarımız o yazı ile olan eski alfabemiz, Türk Alfabesi denmeye daha layıktır.

İSTANBUL tramvaylarında sık sık anons yapılıyor, “Sayın yolcularımız, hırsızlara karşı dikkatli olunuz…” deniliyor. Bir ülkenin toplu taşıma vasıtalarında bu gibi uyarılar yapılıyorsa o ülke batmış demektir. Bazı camilerde de “Muhterem Müslüman, pabucuna dikkat et” levhaları görülüyor. Tuzukuru yüksek tabaka için bu uyarılara lüzum yoktur. Çünkü onlar tramvaya binmezler, camiye gitmezler. Binaenaleyh cüzdanları ve pabuçları garanti altındadır.

AKİT gazetesi niçin kapandı, sebeplerini iyice anlamış ve öğrenmiş değilim. Ortalama günde 200 bin satıyordu, büyük alaka görüyordu. Durup dururken niçin kapatıldı?

AFGANİSTANLI bir karıyı uluslararası mayo defilesine gönderip, vücudunun mahrem yerlerini televizyonlar vasıtasıyla bütün insanlık âlemine göstereceklermiş. Böylece, Taliban karanlıklarından kurtulan o İslâm ülkesinin uygarlık aydınlığına çıktığı ispat edilmiş olacakmış. 20’li yılların sonunda mı, 30’lu yılların başında mı, Türkiye’den de beynelmilel güzellik kraliçesi yarışmasına gönderilecek bir İslam kadını aranmıştı. Lakin hiçbir Müslüman kadın böyle bir yarışmaya katılmak istemiyordu. Bunun üzerine bir Yahudi madam, Türk ve Müslüman kimliği ile yarışmaya gönderilmişti.

LÜKS merkezlerden birindeki Paşabahçe mağazası vitrininde opalinden yapılmış, üzeri nakışlı nefis bir gülabdana 65 milyon lira fiyat konulmuştu. Ben ona benzer üç İran gülabdanını bu yaz Beyazıt Meydanı’ndaki bir sergiden on milyon (üçünün fiyatı) liraya satın almış bulunuyorum. Bizde sanat eserleri çok pahalıya satılıyor. İranlılar, nice sanat eserimizin benzerini kendi ülkelerinde üretip, sonra bize getirip on misli ucuza satabiliyor.

SABATAYCILARIN temel prensiplerinden bazıları şunlardır: (1) Benzeme, benzet. (2) Önemli mevkilere ya Sabataycılar getirilecektir, yahut bu gibi zevatın eşleri Sabataycı olacaktır; bu da mümkün olmazsa gayr-i müslim kökenli, iki kimlikli olacaklardır. (3) İçinde binlerce tayfa bulunan çok büyük bir geminin idaresine hakim olmaları için kaptanın ve yüksek rütbeli birkaç kişinin onlardan olması yeterlidir.

BAŞINDA hakikî bir şeyh bulunan gerçek bir tarikata giren Müslüman, bir müddet sonra olgunlaşmaya başlar. İlim irfan sahibi olur, ahlâk ve karakteri düzelir, edebli ve terbiyeli hale gelir. On sene önce tarikata yontulmamış bir kütük olarak girmiş, on sene sonra yine yontulmamış ham bir kereste olarak duruyor. Böyle tarikatlilik olmaz.

İSTANBUL’un bir bölgesini kargalar istila etmiş, oranın belediyesi bu hayvanlara karşı savaş açacak, hepsini öldürecekmiş. Kargalar kırsal alanda, tarla ve bahçelerde zararlı olabilir ama şehirlerde zararları yoktur. Binaenaleyh onlara dokunulmaması gerekir. Vaktiyle, 1910’da işgüzar, zalim, merhametsiz şehremaneti (belediye) İstanbul köpeklerini toplayıp Hayırsız Ada’ya atmış ve zavallı hayvanların açlık ve susuzluktan ölmelerine sebep olmuştu. Bu zalimane hareket ülkeye felaket ve uğursuzluk getirmişti. Şehre zarar vermeyen kargaların bir Sahibi vardır. Karga kıyımcıları O’ndan korksunlar, kargaları rahat bıraksınlar.

BUNDAN şu kadar yıl önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmış, onun bayramını yapıyorlar. O tarihte Türkiye’de tek parti vardı. Demokrasi ve çoğulculuk yoktu. Milletvekili listeleri Ankara’da hazırlanıyor, halk da tek oy pusulasını sandığa atıyordu. Seçimi yüzde 99.9 CHP kazanıyordu. Bazı vatandaşlar sandığa başka kağıtlar ve listeler atmasın diye oy verme herkesin gözü önünde açık yapılıyor, oy sayımı ise gizli oluyordu. Böylece CHP yüzde yüze yakın oy alarak iktidarını sürdürüyordu. Bunun adı da halk iradesiydi. 1946 seçimlerinde çocuktum. Bizim köyde birinin üzerinde muhalif Demokrat Parti’nin oy pusulası bulunmuş bu yüzden yakalanmış, eşek sudan gelinceye kadar dayak yemiş ve canını zor kurtarmıştı. CHP, ilk serbest seçimlerini bin türlü baskı, zorlama, zulüm ile sözde kazanmış ve memleketi dört sene daha idare etmişti. Kadınların seçme ve seçilme hakları bu kontekst içinde mütalaa edilmelidir.

NOT: Bugün öğle namazından sonra Sultanahmet Camii avlusundaki BEDİR YAYINEVİ standında kitap imzalamak üzere bulunacağım. 09 Aralık 2001