Çeşitli Konular
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Pazar
1. Türkiye’de Almanya’dakinden fazla Mercedes varmış. Bilginin, kültürün, ahlâkın, faziletin, hünerin, hikmetin pabucu dama atılmış; lüks araban varsa, paran çoksa sen üstünsün, en fazla itibarı sen görürsün. Serveti olup da mütevazı bir araba ile gezene deli derler.
2. Cep telefonu ülke çapında yaygınlaşıyor. Sokakta, caddede, meydanda, otobüste, trende, vapurda, tramvayda, lokantada, camide, havada, karada, denizde, velhasıl her yerde cep telefonu. Geçen gün camide farz namaz kılınırken saygısızın birinin açık bıraktığı cep telefonu dakikalarca çaldı, ibadetimizin huzuru bozuldu. Arayan herif kudurmuş gibiydi, çaldırıyor, çaldırıyor, çaldırıyordu. Ekmeklik buğdayımızı bile yetecek miktarda üretemiyoruz, etimiz dışarıdan geliyor, saksı çiçeklerini Hollanda ve İtalya’dan getirtiyoruz ve cep telefonunda dünya birinciliğine doğru koşuyoruz.
3. Para tek değer olmuştur. Irklar, dinler, mezhepler, ideolojiler, dünya görüşleri çeşit çeşit ama gaye tek: Para, para, para. Daha çok kazanmak, daha çok yemek, daha çok tüketmek, daha çok caka satmak, daha çok zevklenmek. Bir para toplumu görmek isteyenler bize baksın.
4. Kokuşma, kokuşma, kokuşma. Pislik gırtlağa kadar. Her taşın altında bir pislik var. Rüşvet, soygun, talan, yağma, haram kazanç. Bunların getirdiği uğursuzluklar, musibetler, belâlar. Müzmin bir meymenetsizlik her tarafı sarmış. Arada bir âniden büyük felâketler oluyor. Zelzeleler, su baskınları, yangınlar. Felâketzedeler için toplanan, gelen yardımlar bile birtakım domuzların hücumuna uğruyor.
5. Çeteler, çeteler, çeteler. Helikopterle taşınan uyuşturucular. Silâh ticareti, terör ticareti. Güçlü mafyalar. Üzerlerine kimse fazla gidemez. Uğur Mumcu, büyük bir ifşaata hazırlanıyordu ki, havaya uçuruldu. Faili meçhul bir cinayete kurban gitti.
6. Borç gırtlağa kadar. Sadece dış borçların 150 milyar dolara yaklaştığı söyleniyor. Bütçe bunların faizini ödemeye yetmez. Hâlâ borç peşinde koşuluyor. Alınan borçların bir kısmı ile önceki borçların faizleri ödenecek, bir kısmı ile birtakım “işler” yapılacak.
7. İhtiyacın üç misli memur ve işçi var. Hâlâ da kütle halinde yeni memur alınıyor. Ziraat, hayvancılık, balıkçılık, sanayi, el sanatları, ticaret, iktisat çökmekte, bizimkiler işsizlere iş bulmak için yeni memur almakta. Ne siyaset, ne siyaset…
8. İdeoloji her şeyin üzerinde. İdeoloji devletten de, milletten de, ülkeden de üstün. Her şey ideoloji için. İdeoloji nedir? O da pek belli değil. İzm, mizm diyorlar ama ideoloji bence statükodur. Ülkenin gelirinin büyük kısmını beş bin ailenin yediği statüko.
9. Bir toplumu ayakta tutan, bir sistemi sağlıklı kılan bütün değerler ayaklar altında. Halkın yarısı birbiriyle nizalı. Mahkemeler dosya selleri altında kalmış. Halk güvensizlik içinde. Acayip, korkunç, dehşet verici rivayetler dolaşıyor. Bir fahişeye fahişe diyen hakaretten hüküm giyiyor. Büyük, saygın, yüksek hırsızlara hırsız demek ne mümkün.
10. Demokrasi var, var ama bir yere kadar. İdeolojiye, sisteme ters düşmemek şartıyla.
11. Teoride eşitlik de var. Bütün vatandaşlar hukuk ve devlet huzurunda eşit. Lâkin bazıları daha eşit. Zenginlerin, nomenklaturanın, kaymak tabakanın, VİP’lerin çocukları tehlikeli bölgelerde hizmet görmezler. Oralara gariban çoğunluğun evlâdı gönderilir.
12. “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” diye afişler, yaftalar asıyorlar. Güzel de, toplanan vergiler nasıl harcanıyor? Bütçe yağması, bütçe hortumlaması yok mu? Mükelleflerden kaşık ile toplanan paralar kepçe ile yağmalanıyor.
13. İstanbul’da cumartesi geceleri, tatil zamanları diskoteklerin, eğlence yerlerinin bulunduğu semtlerde caddeler otomobil selleriyle tıkanıyor. En lüks, en pahalı, en gösterişli otomobillerle kalantorların çocukları eğlenmeye, içmeye, tepinmeye gidiyor. Şehvet ve seks manyaklığı sokaklara taşıyor.
14. Ülkemizde on bin Nataşa varmış. Yılda kimbilir kaç yüz trilyonumuz bu fahişeler tarafından toplanıp yurt dışına çıkartılıyor. İrtica tehlikesiyle uğraşmaktan ilgililer bu Nataşa ordusuyla savaşamıyor.
15. Halk çok kötü besleniyor. Zenginler fazla yemekten, fakirler yetersiz ve kalitesiz gıdalardan hasta vaziyette. Hastahaneler dolup taşıyor. Fakirler hastahane koridorlarında inlerken zenginler Amerika’ya, Avrupa’ya gidip yüz milyarlar harcayarak tedavi oluyor. Kalitesiz beyaz unlardan yapılan ekmekler sinsi bir soykırıma sebep oluyor. Gazozlar, içecekler, konserveler, sebzeler, meyveler her şey kimyevî maddelerle, koruyucularla, aromalarla, boyalarla, hormonlarla dolu.
16. Basın ve televizyon canavar gibi. Halkın beyni yıkanıyor, çocuklar sersemletiliyor, gençlik bozuluyor. Yalan, entrika, demagoji, sun’î gündemler, dedikodular, faydasız boş konular. Âhir zamanda zuhur edeceği haber verilen Deccal televizyon mudur?
17. Her yer okul dolu. Üniversitelerin sayısı yetmişi buldu. Nice küçük ülkeler Nobel kazandı, Türkiye hâlâ kazanamadı. Gerçi Nobel konusunda bizim de bir rekorumuz var. Bir adam her sene aday gösterilir, kazanacak denir ve müzmin bir şekilde kazanamaz. Bu da bir rekor değil mi? İngiltere’de çıkan rekorlar kitabına yazılmalı. Türkiye’nin bir anti-Nobeli olsun bari.
18. Okuma yazma seferberliği sonunda cahillik azalmış, herkes okumaya başlamış. Öyle mi? Beyazıt meydanında üniversitenin büyük kapısının üzerindeki mermer kitabede Türkçe bir şeyler yazıyor. Kapının altından geçen çok ilerici, çok lâik, çok uygar, çok çağdaş, çok bilmiş profesörlere sorunuz, “Burada ne yazıyor?” diye. Ne cevap verecekler? “Biz bu yazıyı okumasını bilmiyoruz” diyecekler. Vah vah. Bu milletin bin yıl boyunca kullandığı, tarihini, hafızasını kaydettiği millî yazısını üniversite profesörleri bile okuyamıyor. Ne korkunç bir yabancılaşmadır bu.
20. Kadın hakları diye cart curt ediliyor. Kadınları kafes arkasından kurtarmışlar. Sonra ne yapmışlar? İstanbul’da Karaköy’de Saint-Benoît Fransız lisesinin yanında ve karşısında, ana caddede Madam’ın genelevleri gece gündüz çalışıyor. Bu evlerin içinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadınlar, resmî vesikalarla icra-i sanat eyliyorlar. Vergili KDV’li. Vaktiyle soğuk bir kış günü umumhane çalıştıran bir gayr-i müslim kadın, ellerini mangalında ısıtırken, ziyaretine gelmiş olan başka bir kadına: “Kırk yıldır namusumla kerhanecilik yaparım, böyle soğuk hiç görmemişim” demiş. Bunlar da namuslarıyla resmî vesikalar vererek kadın hak, hürriyet ve haysiyetine katkıda bulunuyor. 27 Mart 2000