Çeşitli Konular
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Pazartesi
Sabahleyin internetten bazı gazetelerin haber başlıklarını okuyorum. Yurt haberleri iç karartıcı. Dünya haberleri de kapkara. Savaş, sivil halkın öldürülmesi, zulüm, haksızlık, rüşvet, hıyanet, rezalet diz boyu. Televizyon seyr etmediğim için o cephede neler olduğunu bilmiyorum. Aynı şeydir.
Cuma günü namazı Çarşıkapı’da bir caminin aralığında kıldım. Yemeği Kapalıçarşı’da bir Lokanta’da yedim, yine orada bir yerde çay kahve içtim. Konuşulanlar, anlatılanlar insanı delirtecek, verem edecek derecede kötü idi. Rüşvet rüşvet rüşvet… Devletin, halkın, vatanın, belediyelerin soyulup soğana çevrilmesi… Bunları dinlerken yediklerim mideme oturdu.
Birinci derecede tarihî eser olan bir yerde geceleyin kaçak olarak 70 metre kanalizasyon kazmışlar, eski dokuyu tahrip etmişler. Oğlu lisede okuyan bir baba sesi titreyerek “Henüz rüşdüne ermemiş çocuğum tam bir serseri ve âsi olarak yetişti…” diyordu.
Adam karısından ayrılmış, haftada bir Çanakkale taraflarından çocuğunu görmeye geliyormuş. Yakalamışlar, biri onu sözde teşhis etmiş.
demiş. Adam suçun işlendiği tarihte İstanbul’da değilmiş, otobüs biletini göstermiş, bileti alıp yırtmışlar… Hikayenin tamamını anlatsam aklınızı kaçırırsınız. Canını zor kurtarmış.
diye ısrar edip duruyorlarmış. Başka şehirleri bilmem ama İstanbul organize suç çetelerine teslim olmuş vaziyette.
4 Mart Cumartesi tarihinde Akşam gazetesinde birtakım cep telefonu konuşmaları yayınlandı. Bunlar korkunç şeylerdi. Memleketin havaya kalkması gerekirdi. Çıt çıkmadı, tepki gösterilmedi…
– Batman’da bir iki seneden beri evlerin altından, bodrumlarından toprağın birkaç metre altından benzin çıkıyormuş. Hayır petrol değil, basbayağı rafine edilmiş benzin. Halk kazıyormuş, doldurup doldurup satıyormuş. Kimse bu işin mahiyeti nedir diye sormuyormuş. Şehir barut fıçısı gibiymiş. Bir gün patlayacak ve kent havaya uçacakmış.
Tımarhane postası gazetelerde acayip haberler. Filan bürokrat tarikata mensupmuş, zaman zaman hû çekiyormuş… Bu
Mason derneğine üye olan ve haftanın belli gecelerinde locada
diye masonik âyinler yapan bürokratlar hakkında hiç mi hiç yayın yapmazlar.
Merkez Bankası’na başkan tâyin edilecekmiş, ehil biri varmış ama eşinin başı kapalıymış… Bakın şu rezalete! Vah vah, tüh tüh… Olamaz… Ya Rabbi ne günlere kaldık!
Neymiş efendim bir takım rehberler Çanakkale’de hurafe yapıyormuş.
Müfettiş raporlarına göre bir gümrük kapısında büyük yolsuzluklar olduğu, yüksek miktarda rüşvet alındığı tesbit edildi. Rüşvetin defterleri bulundu. Rüşvetin belgesi olmaz deniliyordu, bu sefer belgesi bulundu. Bulundu da ne oldu?
Sohbet esnasında büyük bir politikacının gizli hesaplarında 200 milyon doları olduğu söylendi. İtiraz ettim, 200 milyon dolar çok azdır, milyar dolardan bahs ediniz… dedim.
Memlekette milyonlarca aç vatandaş varmış. Öyle âileler bulunuyormuş ki, en mütevazı yemek olan bulgur pilavını veya salçalı patatesi bile pişirip çocuklarının önüne koyamıyorlarmış.
Birkaç ay önce tramvaya binmiştim. Vagonun biraz ilerisinde iki kız ile iki delikanlı yüksek sesle konuşuyorlardı. Kızların biri hiç durmadan, ama hiç durmadan gülüyor, kıkırdıyor, şuh ve şakrak kahkahalar atıyordu. Ya Rabbi, ne kadar âdice gülüşlerdi bunlar. Namuslu, iffetli, terbiyeli, görgülü, edepli bir genç kız nasıl böyle konuşabilir, böyle gülebilir? Çok rahatsız oldum. Dayanamadım, gideceğim yere varmadan önce indim. Tek bu âdilikten kurtulayım diye.
Bir camiye gitmiştim, sessizce hutbe dinliyordum. Arkamdan biri omzuma dokundu, biraz geriye gel, yer açılsın dedi. Be adam, hatip minberde hutbe okurken konuşulmaz, konuşulursa ibadetin sevabı gider. Çeneni tutsan iyi olmaz mı?
Arada bir Beyoğlu’na gidiyor, sahhaflardan birkaç kitap alıyor, hem biraz eğleniyor, hem de mutlu oluyordum. Şimdi bu iş de tehlikeye girdi. Orası kapkaççı kaynıyormuş, hiç güvenlik yokmuş.
Kapalıçarşı’daki Afganistan Türkmenlerine ait dükkanlardan birinden işlemeli ceviz bir sandık (ortaboy) aldım. El yapımı güzel bir parça. Otuz lira verdim. İçine evdeki çeşit çeşit çayları koymayı düşünüyorum.
Ertuğrul Düzdağ dostumuz
adlı değerli kitabının yeni baskısını hazırladı ve yayınlattı. (Kaynak Yayınları, 0216/318 42 88. Üsküdar İST.) 327 sayfalık bu kitabı mutlaka edinmenizi ve dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum. Çok önemli, çok hayatî konulara temas ediyor.
Mutlaka alınız, aydınlanınız, ibret ve ders çıkartınız. Kitap altı kısımdan müteşekkildir. Merhum Babanzâde Ahmed Naim beyin, Sadrıazam Said Halim Paşa’nın, millî şair Mehmed Âkif’in, Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin, Çerkesşeyhi zâde Halil Halid beyin bu konudaki risaleleri ve makaleleri çok değerli açıklamalarla bir araya getirilmiştir. Herkes elbette kendi kavmini sever, milletine hizmet eder. Ancak yakın tarihimizde
gibi bazı Yahudiler, Türkçü ve Türk milliyetçisi postuna bürünerek, Türkleri İslâm’dan uzaklaştırmak, Müslümanları birbirine düşman etmek gibi yıkıcılıklar yapmışlardır.
İnternetteki www.darulhikme.org. sitesinde Ebubekir Sifil Hoca ile İslâm dininde Hz. İsa aleyhisselam ile ilgili sahih inançlar ve onun âhir zamanda dünyaya tekrar nüzul edeceği akidesi ile ilgili uzun bir sohbetin metni yayınlandı. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Birtakım reformcular bu büyük peygamberin göğe ref’ edilmesi inancına karşı çıkıyorlar ve hattâ içlerinden bazıları
şeklinde istihfafkârane konuşuyor. Manevî tevâtür derecesindeki nice hadîs-i şerif ve sahabe sözüyle Hz. İsa’nın âhir zamanda dünyaya tekrar geleceği kesin bir gerçektir. Hazret-i Âdem’i anasız babasız, Hz.İsa’yı babasız yaratmaya kaadir yüce Allah’ın onu göğe ref’ etmesi ve âhir zamanda tekrar göndermesi pekâlâ mümkündür. Kur’ân-ı Kerim’de Ashab-ı Kehf kıssası geçmektedir. Allah Ashab-ı Kehf’i üç yüz küsur sene yemeden içmeden mağarada yaşatmıştır.
Âhir zamanda nüzul ettikten sonra Hz. İsa Müslümanlarla birlikte olacak ve Muhammed aleyhissalatü vesselamın şeriatına tabi olarak yaşayacaktır. Hz.İsa’nın nüzulü ile ilgili hadîsleri inkâr kişiyi küfre kadar götürebilir. İnternetteki sohbeti mütalaa buyurmalarını muhterem okuyucularıma âcizâne tavsiye ederim.
Âhir zamanda Hz. İsa’nın tekrar gelmesi konusunda, Müslümanların, ondört asırdan beri gelip geçmiş ehl-i sünnet ulemasının itikadına sahip olmaları, onların görüşlerini benimsemeleri gerekir. Birtakım reformcu ve yenilikçi ilahiyatçıların şazz görüşlerini benimseyenler yanılırlar ve sapıtırlar.
Pazar günü ikindi namazını Aksaray Horhor’da Kızılminare Camii’nde kıldım. Maşaallah cemaat hayli kalabalıktı, cami dolmuştu. Bütün vakit namazlarında her cami böyle dolmalıdır. Bütün İslâmî cemaatler, hizipler, fırkalar, gruplar beş vakit namaz ve cemaat konusunda devamlı ve yoğun bir faaliyet yapmalıdır. Namaz ve cemaat, bütün Müslümanların müşterek değeridir. Bunda birleşmelidirler.
Devlete ait çok büyük sınaî bir müessese, bir fabrika satılmış, yeni idare hemen namaz kılan personeli tesbit edip işten çıkartmaya başlamış. Ne kadar üzücü bir durum.
Hem namaz kılanların sayılarını çoğaltmak için çalışmamız gerekiyor, hem de dindarların kalitesini yükseltmek için. Kaliteli dindar ne demektir? Birincisi: Bilgi ve kültür bakımından güçlü olmasıdır. İkincisi: Ahlâk, fazilet ve karakter bakımından yüksek olmasıdır. Üçüncüsü: Estetik, sanat, güzellik bakımından güçlü ve yüksek olmasıdır.
Şubat ayında soğuk algınlığından rahatsız oldum ama ayakta geçirdim. Tam iyileşmiştim ki, eve çağırdığım temizlikçiler bütün kapıları, pencereleri açtılar, cereyanda kaldım, hastalık nüksetti, bu sefer yatağa düştüm, altı gün yattım. Son pazar, evde hapis kaldığım günlerin acısını çıkartmak için gezdim, dolaştım. O gün dört iş yaptım: Güzel bir yemek yedim, yine iyi bir yerde güzel bir çay içtim, bir sahhafa gidip birkaç eski kitap aldım, ardından
birkaç eski (antikamsı) eşya aldım. Mutlu olarak evime döndüm. Bu pazar gününü ayrı bir yazımda anlatacağım. 21 Mart 2006