Çeşitli Konular
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Ocak 2019
Cumartesi
Sivas’taki Madımak Oteli’nin
yapılması isteniyormuş. Bu konu tartışılabilir. Madalyonun arka tarafında
bulunmaktadır. O köyün de bir açıkhava müzesi haline getirilmesi gerekmez mi? Yakın tarihimizde orada ne büyük bir fâcia yaşandı. Silahlı bir çete köyü bastı ve camiden çıkan otuz küsur Müslümanı kurşuna dizdi. Bu Müslümanların en ufak bir suçu ve kabahati yoktu. Tek suçları Müslüman olmalarıydı. Birileri o korkunç cinayetle Müslüman Türk halkına bir mesaj vermek istemişlerdi. Sivas’ta Madımak Oteli’nde dumandan boğularak ölenler için yer yerinden oynatıldı. Yakalanan sanıklar önce hafif cezalara çarptırıldı. Sonra Yargıtay bu cezaları az buldu ve idam cezası verildi. Madımak Oteli’nde, ismi bilinen bir kişi tabancasıyla iki kişiyi öldürdü. Bu kişi hakkında bir takibat yapılmadı. Madımak Oteli hadisesinin bir provokasyon neticesinde patlak verdiğini Sivas’taki Alevî bir gazeteci bangır bangır haykırdı. Başbağlar Köyü hadisesinin suçluları bulunmadı. Yakalanan katil zanlıları serbest bırakıldı.
deposuna hırsız girmiş, on kadar antika eşya çalmış. Bu iş güpegündüz olmuş. Tarihî eşya kaçakçıları ve hırsızlar gerçekten zor ve sıkıntılı durumdalar. Çünkü camileri soydular, bir şey bırakmadılar, türbelerdeki kıymetli eşyanın çoğu soyuldu. İstanbul’da sur dışındaki Yenikapı Mevlevihanesi Vakıflar’ın kıymetli eşya deposu idi. Orayı da bir güzelce soydular ve sonra binayı yaktılar. Hırsızlar, ülkenin en uzak yerlerindeki tarihî camilere bile giderek ne kadar antika halı, kilim, levha, şamdan ve eşya varsa onları da aparttılar. Çalacak bir şey kalmayınca Topkapı Sarayı gibi sıkı korunan bir müzeye saldırmak zorunda kaldılar. Ne yapsın zavallı hırsızlar.
Diyarbakır’da
anılmış, bir kısım halk şeyhin resimlerini gezdirmişler. Bilindiği gibi Şeyh Said, bir Nakşî büyüğü olup İstiklâl Mahkemesi kararı ile asılmıştı. Bu mahkemenin âdil bir mahkeme olmadığını söylemeye bile lüzum yoktur. İstiklâl Mahkemelerinin karakuşî hükümleriyle binlerce mâsum vatandaş, hoca, şeyh, derviş, mürid idam edilmiştir. Merhum ve mağfur İskilipli Âtıf efendi bunlardan biridir. Bu mahkemelerin kararlarının gözden geçirilmesi gerekir.
sonra resmî İmam-Hatip lisesi mezunlarına büyük haksızlıklar yapıldı. Üniversitelerde okuyamamaları için tedbirler alındı. Bu okullar devletin okullarıdır. Peki, bunlardan mezun olanların niçin okumasını istemiyorlar? Bazılarının söyleyemediği şey şudur: Siz dindarsınız, siz inançlısınız, siz Müslümansınız. Fazla okumanız, birtakım sahalarda tahsil yapıp uzman olmanız, kadrolaşmanız doğru değildir. Aynı siyaset başörtülü Müslüman kızlara da uygulanıyor. Türkiye’de gizli bir güç, gizli bir irade dindarların okumasını, bilgili olmasını istemiyor.
Milyonlarca öğrencimiz yaz tatili yapıyor. Kışın yoruldular, şimdi dinleniyorlar. Kışın yoruldular ama bizdeki eğitim sistemi, bizdeki üniversiteler, nâdir istisnalar dışında gençleri, çocukları yeteri kadar bilgilendiremiyor, onlara yeterli derecede ahlâk, karakter, fazilet, estetik terbiyesi veremiyor. Vatansever, idealist, iyi insan olmak isteyen çocuk ve gençlerimizin yaz tatilinde faydalı ve değerli kitaplar okuyarak, işe yarar kurslara giderek, özel öğretmenlerden ve üstadlardan dersler alarak kendilerini yetiştirmeleri gerekmektedir. Böylece, okulların ve fakültelerin eksikleri tamamlanmış olacaktır. Birkaç misal vereyim: Hukuk fakültelerinde okuyan gençlerimiz özel hocalardan Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’nin
kısmını okumalıdır. Bütün gençlerimiz (Veteriner fakültelerinde okuyanlar bile) mutlaka Osmanlıca okumasını öğrenmelidir. Gençlerimize millî terbiye, görgü ve fütüvvet dersleri verilmelidir. Daha neler neler…
Bazı dinî hizmetler vardır ki, Müslümanların bir kısmı onları yaparsa, Ümmetin üzerinden borç kalkmış olur. Meselâ bir Müslümanın cenazesini kaldırmak böyledir. Cenaze birkaç kişi tarafından kaldırılırsa Ümmet sorumluluktan kurtulmuş olur. Kaldırılmaz, ortada bırakılırsa bütün Ümmet sorumlu olur. İyiliği emr etmek ve kötülüğü yasaklayıp engellemek de böyle bir vazifedir. Maalesef zamanımızda bu vazife hakkıyla yapılmamaktadır. Bu yüzden hepimiz sorumlu ve günahkâr oluyoruz. Beş vakit namaz konusunda Müslümanları uyarmak, onları namazı kılmaya çağırmak vazifesi de böyledir. Binaenaleyh, islâmî bir grubun veya cemaatin namaz konusunda son derece kaliteli nasihat broşürleri hazırlatması, bunları milyonlarca nüsha bastırıp bütün yurtta dağıtması gerekmektedir. İyi hazırlanmamış, şişirme, üslubu bozuk, Kur’ânî ve Nebevî metoda uygun olmayan bir broşür on milyon basılıp dağıtılsa da fazla faydası olmaz. Bu hizmeti, bu vazifeyi kimler yapacaktır? Diyanet mi? Öteki özel diyanetler mi? Şucular, Bucular, Ocular mı? Birilerinin mutlaka yapması gerekiyor…
Son yıllarda gene
başladı. Birçok şehrimizde kurslar açıldı, on binlerce genç bunlara devama başladı, mezunlar verildi, ustalar yetişti. Ancak bu faaliyetler yeterli değildir. Bu yaz tatilinde meraklı, ciddî, terbiyeli, inançlı, efendi gençlerimizin ve genç kızlarımızın böyle sanat kurslarına giderek bilgi ve maharet edinmelerini önemle tavsiye ediyorum. Ülkemizin başlangıçta on binlerce, sonra yüz binlerce, en sonunda milyonlarca evinde çeşitli konularda çalışmalar yapılmalıdır. Ev atölyeleri masraflı değildir. Bu gibi faaliyetlerin her zaman vergilendirilmesi de gerekmez. Çalışkan, sabırlı, azimli gençler ve hanımlar evlerde yüzlerce çeşit iş yapabilir. Bunların satışından elde edilecek gelirlerle aile bütçelerine katkıda bulunulur. Hükümetin, belediyelerin, sivil kuruluşların bu gibi hayırlı faaliyet ve üretimlere yardımcı olması, destek vermesi gerekir. Nitekim de verilmektedir. Geleneksel sanat deyince ille de hat, tezhip, ebru hatıra gelmesin. Ülkemizde, çoğu sönmüş olan üç yüze yakın geleneksel sanat ve zenaat vardır. Bunların hepsi de canlandırılmalıdır. Zenginlerimiz, hali vakti yerinde olanlarımız, teşvik için böyle sanat ürünlerini satın almalı, yapanları desteklemelidir. El sanatı ile meşgul olmak insanı mutlu kılar, avarelikten korur, sağlık ve denge kazandırır. Küçük kumaş parçalarından seccade, örtü, yorgan yüzü yapmak bile bir sanattır. Türkçe’de buna
diyorlar. Öğrenelim, teşvik edelim. Sanat, bilgi gibi güçtür.
Geçenlerde Beyoğlu’nda bir antikacıdan beş Kınık bardağı aldım.İnşaallah bu yaz, bir fırsat bulup Kınık’a gitmek, orada bu sanatla uğraşan atölyeleri gezmek, bu konuda yazı yazmak istiyorum. Böyle güzel bir sanatın İstanbul’da ve diğer büyük şehirlerimizde ilgi görmemesi üzücü bir eksikliğimizdir. Her yer Çin malı doludur ama şu kocaman İstanbul’da Kınık toprak eşyalarını teşhir eden ve satan bir yer yoktur. Kınık’taki bu sanatla ilgili bilgi vermek, yol göstermek isteyenler çıkarsa memnun ve minnettar kalacağım. Şu numaraya fax gönderebilirler: (0212)/638 66 85) 03 Temmuz 2005