Çeşitli Konular
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Ocak 2019
Cumartesi
Kulağı delik kimseler söylüyor: Önümüzdeki Aralık ayının ortalarında birtakım kışkırtmalar neticesinde ülkemizde toplumsal karışıklıklar olacakmış. Biz halk olarak bunlara karşı tedbirler alabilir miyiz? Bu hususta bir fikrim yok. Hatırınızda bulunsun diye yazdım.
Şu husus hiç hatırdan çıkartılmamalıdır ki, karışıklıklar, terör hareketleri, huzursuzluklar öyle kendi kendine oluşmaz. Bunları mutlaka perde arkasından kışkırtan, körükleyen, manipüle eden iç ve dış şer güçleri vardır.
Birileri Türkiye’yi parçalamak istiyor. Bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın.”Bu gibi iddialar paranoyak hezeyanlardan ibarettir” diyenlerin kendileri paranoyaktır.
Birileri, Avrupalılara şirin gözükmek, Batı devletlerinin idarecilerinin hoşnutluklarını ve aferinlerini kazanmak için, ülkemizdeki birkaç camiyi kilise yaptırmaya karar vermişlerdir. Eskiden kiliseymiş, sonra camiye çevrilmiş, yeniden kilise yapılacak… Gerekçeleri de şöyle:”Böyle yaparsak, inanç turizmi gelişir, memlekete turist gelir, çuvalla döviz kazanırız…” Peki, böyle bir şeye ülke Müslümanları ne der?Herhalde bunu yapanları bacaklarından asar…
Siirt ve civarında gezen bir dostumuz anlattı: Agresif Evangelist misyoner teşkilâtı, ailece Hıristiyan olacak vatandaşlarımıza beş bin dolar vaad ediyormuş.Belli bir kesime veya mezhebe bağlı olanlardan, beklenenden fazla müracaat olmuş. Bunun üzerine verilecek ücreti düşürmüşler.Arz talep meselesi…
Tayland’ın güneyinde üç buçuk milyon Müslüman yaşıyor. Protesto yürüyüşü yapan bir grup Müslümanın hareketi vahşice bastırıldı. Yüze yakın Müslüman tutuklandı, kamyonlara konuldu. Beş saatlik yolculukta havasız kalan bu din kardeşlerimiz boğularak şehid oldu. Zâlimlere lânet ediyoruz. Din kardeşlerine yapılan zulümler karşısında hissiz ve hareketsiz kalan Müslümanlara yazıklar olsun!
Bazı iftar yemeklerine çağırılıyorum. Üzücü bir husus dikkatimi çekiyor: Bu ziyafetlere hep tuzu kuru olanlar davet ediliyor, bir tek fakir bile çağrılmıyor.Okuyucularımdan ve dostlarımdan min gayri haddin rica ediyorum: Bu gibi ziyafetlere, hiç olmazsa bir tek, üstü başı temiz bir fakir de çağırın.
Sofu geçinen Müslümanlar bazı sünnetleri yapıyorlar; işlerine gelmediği için bazı sünnetleri bilmezlikten geliyorlar. İhmal edilen, hafife alınan sünnetlerden biri haddinden fazla yememek, sofradan doymadan kalkmaktır. Tabiî böyle bir şey pisboğaz sofuların işine gelmez. Efendimizin vefatından sonra, mü’minlerin annesi Hazret-i Aişe, ne zaman buğday ekmeği ile et yese ağlarmış. “Niçin ağlıyorsunuz?” diye sormuşlar. “Resulullah’ın (Salat ve selâm olsun O’na), bütün hayatı boyunca bu ikisini birlikte doyasıya yediğini görmedim…” cevabını vermiş. Bir yanda sürünen fakir, muhtaç, miskin Müslümanlar; öbür yanda tıksırıncaya, patlayıncaya, çatlayıncaya kadar yiyen Müslümanlar.
Çarşamba gecesi saat onikiye doğru yatağıma uzandım, okumak için elime bir kitap aldım. Birden bir sallantı oldu. Zelzele mi, değil mi anlayamadım. Giyindim, sokağa çıktım. Sonra internete baktım, meğerse Ukrayna tarafında zelzele olmuş.Beklenen İstanbul zelzelesi gündemimizde, aklımızdan hiç çıkmamalı. Bu memleketi, bu şehri idare edenler büyük vebal altındadır. Kaçak yapıların bazısını yıkıyorlar da, çürük binaları niçin tahliye ettirmiyorlar? Yarın yedi şiddetinde bir yer sarsıntısında onbinlerce çürük yapı yerlere serilecek, yüz binlerce vatandaşa mezar olacaktır. Şimdiden harekete geçilse ve yıkılma istidadı olan yapılar boşaltılsa iyi olmaz mı? Niçin bu iş yapılmıyor? Üzerimize ölü toprağı mı serpildi.
Türkiye’de çok büyük olumsuzluklar, kötülükler var. Maalesef dindar kesim bunlara karşı gereken reaksiyonu göstermiyor, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmıyor. Bu farzı eda etmedikleri için kötülüklerin vebali Müslümanlara aittir. Önemli olan, münker (yasak, çirkin, kötü) şeyleri önlemek ortadan kaldırmak değildir. Bunları kötülemek, engellemeye çalışmaktır. İşte bu yapılmıyor. Müslümanların başını çeken din büyüklerinin büyük sorumluluğu vardır. Dünyada sorulmasa bile âhirette sorulur.
Geçen hafta, yüksek tahsil yapan fakir bir gençle konuştum.Ailesi yoksulmuş, ona para gönderemiyormuş.Bir yerden burs falanda alamamış. “Peki nasıl geçiniyorsun?” dedim. “Zar zor, düşe kalka…” cevabını verdi. Evvelki hafta, parası olmadığı için sahurda yemek yiyememiş, sadece iftar yemekleriyle idare etmiş. Pahalı lokantalarda patlayıncaya kadar tıkınan sayın zamane dindarlarının kulakları çınlasın. Peygamber aleyhisselatü vesselam ne demiş: Komşusu aç yatarken tok geceleyen bizden değildir… buyurmuş.
(1) Göçebelik ve bedevîlik. (2)Şifahî toplum kültürü ve zihniyeti. (3) Eğitimsizlik veya anti-eğitim. (4) Toplumsal hâfıza olmayışı. (5) Meraksızlık, dikkatsizlik. (6) Tepkisizlik. (7) Edebî-yazılı kültür lisanının temellerinden tahrip edilmiş olması. (8) Müzmin, bitmez tükenmez din devlet kavgası ve uzlaşmazlığı. (9) Millî iradeye ve millî kimliğe dayanan güçlü bir iktidar bulunmayışı. (10) Yine güçlü bir muhalefet olmayışı. (11) Dünya standartlarında bir aydınlar, okumuşlar, seçkinler, entelektüeller sınıfı bulunmayışı… Bunlardan biri bile bir ülkeyi, bir halkı, bir devleti batırmaya yeter.
Dindar ve namuslu Müslümanlara:Din sömürüsü, mukaddesat bezirgânlığı yapan hâin ve alçakları dışlamazsanız, onların kötülüklerine ortak olmuş olursunuz. Türkçüler ve milliyetçiler de; rantçı, sahtekâr, düzenbaz, yalancı Türkçü ve milliyetçileri dışlamazlarsa onların suçlarına, hıyanetlerine ortak olmuş olurlar. Kol yen içinde kırılsın kuruntusunu bir kenara koyalım da, içimizdeki bozukları, çürükleri tasfiye edelim. Aksi takdirde bütün beden kangren olacaktır.
Bazı milletvekili dostlarımızın, şu sıralarda hiç sesleri solukları çıkmıyor. Dut yemiş bülbül gibi suskunluk içindeler. Neymiş efendim, parti disiplini varmış; partiye zarar verecek, ortalığı karıştıracak, fincancı katırlarını ürkütecek sözler söyleyemez, hareketlerde bulunamazlarmış. Peki bunca olumsuzluğu, yanlış işi kim tenkit edecek? Bu gibi tenkit, uyarı hizmetlerini öncelikle milletin vekillerinin yapması gerekmez mi? Vatanseverlik mi daha üstün, yoksa parti disiplini mi?
Biz günlük işlerimizle uğraşırken, şu mübarek Ramazan’da iftar ve sahur yemeklerini iştahla yerken, vatanımızı parçalamaya yönelik sinsi hareketler gece gündüz sürmektedir. Harıl harıl ev-kiliseler açılıyor, yüzlerce müstakil, çan kuleli yeni kilise inşaatı yapılıyor, dinden uzaklaşmış bir kısım halka para dağıtılarak teslis dinine kaydediliyor. Peygamber Efendimiz için -hâşâ- teröristtir diyen papazların ajanları Anadolumuzu tekrar bir Haçlı ülkesi haline getirmek için çalışıyor. Peki Müslümanlar ne yapıyor? Yaptıkları ortada…Bir şey yapmıyorlar.
Bu Ramazan’da ay tam olarak tutuldu, memleketimizden bu gök hadisesi görüldü. Âhir zamanda, büyük hadiselerin zuhurundan önce ay ve güneş tutulmaları olacağına dair rivayetler bulunmaktadır. Dikkatinizi çekerim. İbadetlerimizi artıralım. Tevbe ve istiğfar edelim. Bol bol rızaen lillah (Allah rızası için) sadaka verelim, hayır hasenat yapalım. Her çeşit azgınlığı bırakmaya çalışalım. Nefs-i emmâremizin arzularına sed çekelim. Fakirlere yardım edelim, onlardan “Allah razı olsun!” duaları alalım. Sadece insanlara değil, ağzı var dili yok zavallı hayvanlara da şefkatle muamele edelim, onları doyuralım, hasta olanlarını tedâvi ettirelim. Nice şeyin faydasız olacağı zamanlar gelince bu hayırların bize çok yararı dokunacaktır inşaallah. 31 Ekim 2004