Çeşitli Konular
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Perşembe
İstanbul gibi büyük bir şehrin göbeğinde burnumuzun dibinde neler oluyor, neler olmuş da haberimiz yok. Mesela bundan yirmi yıl kadar önce Ayasofya’nın halka kapalı bir bölümünde, o zamanın seçimle iş başına gelmiş önemli bir şahsiyeti gizli kazı yaptırmış, hazine aramış, kamyonlarla toprak ve moloz çıkartmış. Bunu duymuş muydunuz?
Yine Haliç’in etrafı açılırken, bin beş yüz yıllık bir doku tahrip edilip düzlenirken neler olmuş da haberimiz yok. Balat’ta eski Yahudi mahallesinde, Galata’da Cenevizlilerden kalan bina temellerinde kimbilir neler bulundu ve kapanın elinde kaldı. Zaten Haliç’in o şekilde açılması tarih, şehircilik, medeniyet bakımından bir cinayetti.
Şimdi de acayip işler yapılıyor. Şehrin merkezî bir yerinde, tarihî bir mekânda bir inşaat gördüm. Etrafı muşambadan bir perde ile sıkıca kapatılmış. Kanunlara uygun olarak yapılan inşaatlarda birtakım levhalar ve yaftalar asılır; yaptıranın adı ve soyadı, yapılan binanın cinsi, ruhsat numarası, mühendisin, mimarın künyesi belirtilir. Bu inşaatta böyle levha yoktu.
Şehirde, varissiz ölen kimselerin mülkleri, evleri, apartımanları bir şebeke tarafından ele geçirilmektedir. Bu iş yeni değildir. Elli yılı aşkın bir müddetten beri devam etmektedir. 1950’li senelerin sonunda, 1960’ların başındaki gazetelere bakılacak olursa “Tereke Yolsuzluğu” haberleri bulunacaktır. Bu “iş” müzmin olarak devam edip duruyor.
Son seçimlerde işbaşına gelen büyük bir zatın bekleme salonu arı kovanı gibiymiş. Dostlarımdan biri “Gidip görüştünüz mü?” diye sormaz mı? Güldüm… Bir kere zaruret ve büyük ihtiyaç olmadıkça devlet ve bürokrasi büyüklerini ziyaret etmek İslâm ahlâkının mezmum (kötü) gördüğü işlerdendir. İkincisi, işim de olsa o kalabalığın içine girmek istemem. Zavallı özel kalem müdürüne Cenab-ı Hak sabır ihsan buyursun. O mekanda en fazla sarf edilen cümleler şunlar: “Sayın başkanımla görüşmek istiyorum… Sayın başkanım sayın başkanım sayın başkanım…”
Bilmiyordum, “Dost Tarikatı” diye bir tarikat varmış, bunun lideri ve eşi esrarlı bir cinayete kurban gitmiş. Tarikat deyince bunun islâmî bir tarikat olduğu sanılmasın. İslâm dışı bir toplulukmuş. Öküz altında buzağı arayanlar, bu işi şeriatçıların yaptığını iddia etiler. Maktul tarikat – başının kütüphanesinde, yine esrarlı bir cinayete kurban giden Hablemitoğlu’nun bir kitabının müsveddesi bulunmuş. Hablemitoğlu’nu kimler öldürtmüştü? Bu da karanlıkta kaldı. Hablemitoğlu birtakım soygun, talan konularını internet sitelerinde işliyordu. Hiçbir ipucu bırakılmadan “temizlendi”.
Ülkemizin tanınmış şahsiyetlerinden Alaattin Çakıcı yurt dışına kaçtı. Kaçtı mı, kaçırıldı mı? “Nasıl olmuş da kaçıvermiş?.. Mesele araştırılıyormuş… İşin içinde köstebek varmış… Mış mış mış…
İstanbul Çamlıbel’e döndü. Eskiden Çamlıbel’de çok eşkıyalık vak’ası olurmuş. İstanbul’da kısa aralıklarla peşpeşe iki genç hanıma tecavüz edildi.
Bayındırlık bakanı bir beyanda bulundu, bakanlığı yiyicilerin kuşatma altına aldığını öğrenmiş olduk. Bütçesi en büyük bakanlık odur. Kızıl, kara, yeşil, mavi sinekler, eşek arıları, bilcümle haşarat onun etrafında vızır vızır vozur vozur döner durur. Bir şeyler kopartabilmek, birşeyler götürebilmek için. Sayın bakana Allah güç versin, bunca yiyiciyle nasıl başedecek, onları nasıl uzaklaştıracak?
Medyaya intikal etmiyor ama çok önemli bir resmî teşkilat içinde dehşetli iç çekişmeler, gerginlikler, kutuplaşmalar, cepheleşmeler olduğuna dair kuvvetli ve sağlam rivayetler geliyor kulağıma. İnşaallah bir patlama olmaz.
Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya derken Güney Amerika da ısınmaya, kaynamaya başladı. Peru’da, Bolivya’da yerliler hispanik rejimlere karşı her geçen gün şiddetini artıran hareketler yapıyor. İspanyol hakimiyetini yıkacağız, Kolomb’tan önceki millî sisteme döneceğiz diyenler varmış.
Irak’taki işkenceler, zulümler, insanlık dışı kötülükler yüzünden Amerika bütün dünyanın nefretini üzerine çekti. Irak savaşı başlamadan önce “Yerli halk bizi çiçeklerle, davul zurna ile karşılayacak, askerlerimizin boynuna sarılacak…” edebiyatı yapılıyordu. Biz ise, “Irak Amerika için ikinci bir Vietnam olacaktır…” diyorduk. Kim haklı çıktı?
Dünyamızda gelecekte çok önemli hadiseler olacağına dair alametlerden biri de kuyrukluyıldız görülmesidir. Güneşle ayın aynı Ramazan ayı içinde tam olarak tutulmaları, birtakım kuyrukluyıldızların geçmesi; rasyonalist ve pozitist akıl ve zihinlerin anlayamadığı, sezemediği birtakım işaretler ve alametlerdir.
İslâm dünyasında şu anda hayli yalancı peygamber ve sahte mehdi bulunmaktadır. Bunların her biri, bu gibi alametleri kendisine yormaktadır. Az kaldı, hakikî Mehdi yakında zuhur edecektir. Efendim, bazı oryantalist ilahiyatçılar Mehdi’yi inkar ediyorlarmış, dinimizde böyle bir şey yoktur, çıkmayacaktır diyorlarmış. Onların inkar ettiği sadece Mehdi değil ki. Şeriatı bile inkar edenler var. Mehdi’nin çıkışı, Hazret-i İsa’nın zuhuru hakkında yüzlerce hadîs-i şerif vardır. Oryantalist ve inkarcı ilahiyatçılara mı kulak vereceğiz, yoksa Mehdi çıkacaktır, İsa aleyhisselam nüzul edecektir diyen İslâm ulemasına, kâmil mürşidlere mi?
Doğu Karadeniz bölgemizde kanser vak’aları anormal derecede artmaya başlamış. Bazıları bunun Çernobil’deki kazadan sonra meydana gelen aşırı radyasyona bağlıyor. İki tarafımızda, biri Ermenistan’da, biri Bulgaristan’da eski model, güvenliğini yitirmiş nükleer santrallar bulunuyor. Bunların da maazallah patlama ihtimali var. Ortadoğu’daki yangın büyüyüp Üçüncü dünya savaşı çıktığı vakit, İsrail nükleer silah kullanabilir. O takdirde büyük facialar olacak, yüzbinlerce insan ölecek, milyonlarca insan radyoaktivite dolayısıyla onulmaz hastalıklara yakalanacaktır. Allah’ın milletimizi, İslâm dünyasını, bütün insanlığı böyle bir felaketten kurtarması için dua etmeli, aklımızı başımıza toplayarak iyilik için çalışmalı, kötülükle mücadele etmeliyiz.
Şu anda İslâm dünyası içinde İsrail ile son derece dost olan, her konuda onunla ittifak etmiş bulunan, onu desteklemek için milyarlarca dolarlık “işler” veren (uçak ve tank tamiri) tek ülke bizim ülkemizdir. Yahudi devleti ile bu dostluk ve ittifak millî menfaatlerimize uygun mudur? İleride başımıza birtakım belalar getirmez mi? İdarecilerimizin, sorumluların bu soruları düşünmeleri gerekir.
Toplumun çeşitli kesimlerinin gafleti, umursamazlığı insanı dehşete düşürecek derecededir. Eskiden Çin’de, başka uzak bir ülkede büyük hadiseler olur, yer yerinden oynarmış da dünyanın öteki tarafındakilerin haberi bile olmazmış. Şimdi öyle mi?
Dünya küçüldü, globalleşti; öbür uçta olan bir şey anında her yerde duyuluyor, tesirleri hissediliyor. 2000’li yıllarda global bir kriz içinde yaşıyoruz. Ülkemiz etrafı kaynayan kazanlarla, patlamaya hazırlanan volkanlarla dolu. İnsanlarımız bu konuda hazırlık yapmıyor, tedbir almıyor. Bunları önleyemeyiz ama mutlaka, alabileceğimiz bazı tedbirler vardır. Biz Müslümanlar mâneviyata inanan insanlarız. En azından kendimizi islah ederiz, gidişatımıza çeki düzen verebiliriz. Sadaka vermek, hayır hasenat yapmak, dua etmek, Allah’ın rızasını kazanacak sevaplı işler yapmak… Bu hususta da bir faaliyet, bir iyiliğe yöneliş görünmüyor toplumda.
1938’de Batı ve Orta Avrupa ülkelerinde gaflet hüküm sürüyordu. Avrupa’nın büyük devletlerinin temsilcileri Münih’te toplanmışlar, sözde anlaşmışlar, uzun bir barış devri hazırlıkları içine girmişlerdi. Bunlar hep gaflet eseriydi. Bir yıl sonra Almanya Polonya’ya saldırdı. O ülkenin yarısını Nazist Almanya, yarısını Marksist Sovyetler Birliği aldı.
İngiltere ve Fransa Almanya’ya savaş ilan etti. Bir müddet çarpışma olmadı, 1940’ın baharında Almanlar, kendilerine savaş ilan etmiş olan ve elaltından yapılan barış çağrılarına kulak asmayan Fransa’ya taarruz ettiler, kısa zamanda onun ordularını çökerttiler. 1945’te nihayetlenecek korkunç, kanlı, tarihte eşi görülmemiş ikinci dünya harbi başlamıştı. On milyonlarca insan öldü.
On milyonlarca insan yaralandı, sakat kaldı. Ülkeler şehirler yerle bir oldu. Beş yıl boyunca yüz milyonlarca insan acılar, sıkıntılar, açlıklar, güvensizlikler çekti. Dünyayı kara bulutlar sardı. Yaşlı insanlar bu günleri hatırlıyor ama ibret alan yok gibi.
İkinci dünya savaşı, alametleri beliren Üçüncü Dünya Savaşı’nın yanında çocuk oyunacağı kalacaktır. Kutsal kitapların âhir zamanda patlak vereceğini haber verdikleri büyük, korkunç, kanlı savaşların ayak sesleri duyuluyor… 14 Mayıs 2004