Cevapsız Sorular
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Çarşamba
Soru 1:
Japonların öğrenilmesi, öğretilmesi, bellenmesi son derece zor, çetrefil bir yazı sistemleri var. Onlar bu zor, karmaşık yazı ile, bir tanesi günde 13,5 milyon satan büyük günlük gazeteler çıkartıyorlar. Dört yüzden fazla üniversitede uzman yetiştiriyorlar; son derece güçlü, vasıflı, üstün bir kültüre sahipler. Biz Türklerin yazısı son derece basit, yazıldığı gibi okunuyor, okunduğu gibi yazılıyor. Buna rağmen Japonya’ya nisbetle gazetecilik, dergicilik, kitapçılık, eğitim, üniversite sahasında son derece geriyiz. En fazla satan günlük gazetemizin tirajı 500 bin. Hani alfabenin kolay olması, okumanın ve yazmanın çabuk ve kolay öğrenilmesi kültürü, ilmi, irfanı ilerletecekti? Bu konuda ipe sapa gelir bir açıklamanız varsa bizi aydınlatınız.
Soru 2:
Otuz sekiz buçuk milyonluk Polonya’da on kadar haftalık haber ve yorum dergisi yayınlanmaktadır. Bunlardan “Nie” adlı dergi 780 bin adet basmaktadır. Yetmiş milyonluk Türkiye’deki en büyük ve en fazla satan haber yorum dergisi sadece 15-20 bin adet basılmaktadır. Nüfusu bizimkinin yarısından biraz fazla olan Polonya’da ne keramet var ki, haftalık bir dergisi, bizdeki benzerinin 40 misli fazla satmaktadır?
Soru 3:
Laiklik en kısa ve en basit tarifi ile, “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması; dinin devlete, devletin dine karışmaması” demektir. Bizde bazılarının üzerine titredikleri garip bir laiklik hüküm sürmektedir. Devletin resmî bir Diyanet İşleri Başkanlığı vardır, kabinede din işlerinden sorumlu bir bakan bulunmaktadır, devletin yetmişbeş bin camisi, yüz bin imamı ve sair din görevlisi, beş yüz küsur İmam-Hatip lisesi, hayli ilahiyat fakültesi bulunmaktadır. Böyle bir sistem nasıl laik olabilmektedir? Bu sistem lâiklik midir, yoksa “devlet dini”
sistemi midir?
Soru 4:
Dünyanın hangi medenî, demokrat, millî kimlik ve kültürüne sahip ülkesinde, o ülkenin vatandaşları 1928’den önce kendi anadilleriyle yazılmış ve basılmış kitapları okuyamazlar? Fransa’da, İnglitere’de, İtalya’da, Almanya’da, Norveç’te böyle bir şeyi düşünmek bile mümkün değildir. Bizde, anadilleri Türkçe olan Türkiyeliler, niçin 76 yıl önce basılmış kitapları okuyamıyorlar?
Soru 5: Dünyanın bütün medenî, demokrat, ileri temel insan haklarına bağlı ve saygılı, hukukun üstünlüğü prensibini kabul etmiş ülkelerinde, başları örtülü Müslüman kızların üniversitelerde tesettür kıyafetiyle okumaları serbesttir de, Türkiye’de niçin yasaktır? Türkiye o ülkelerden niçin farklıdır? Bizdeki yasak demokrasiye, insan haklarına, adalete uygun mudur, yoksa onlara ters mi düşmektedir? Bu konuda herhangi ciddî, tutarlı, mantıkî bir müdafaanız varsa gerekçeli olarak bize ulaştırmanızı rica ederiz.
Soru 6: Hollandalılar on sekizinci asırda, Osmanlı Lale devrinde bizden lale soğanlarını aldılar, kendi ülkelerine götürüp yetiştirdiler. Şu anda Hollandalılar çiçekçilikte dünya birincisidir. Bu yolla her yıl on milyarlarca dolar para kazanmaktadırlar. Afrika’daki Kenya bile çiçek ihracıyla büyük gelir elde etmektedir. Bizim çiçekçiliğimiz ise bitmiştir. Hollandalılar soğanlarını bizden aldıkları çiçeklerle büyük iş yaptıkları halde, bizim laleciliğimiz, çiçekçiliğimiz niçin çökmüş ve bitmiştir?
Soru 7:
1950’li yıllarda Güney Kore savaş felaketi geçirmiş, yanmış, yıkılmış, yaralanmış, fakir, perişan, zavallı bir tarım ülkesiydi. Asya’nın doğusundaki bu çalışkan, çilekeş millet kısa zamanda yaralarını sarmış ve dünyanın hayranlığını kazanan zengin ve güçlü bir sanayi ülkesi haline gelmiştir. Türkiye’nin potansiyeli, imkânları, ülkesi, nüfusu, madenleri, kaynakları, coğrafi durumu Güney Kore’den kat kat müsait iken, niçin o ülke kadar başarılı olamamıştır? Niçin biz, Güney Kore gibi milli-yerli bir otomobil sanayi kurup, mükemmel arabalar üretip, dünyanın dört bir tarafında satamadık, satamıyoruz? Güney Kore gemi inşasında dünya birincisidir. Çok güçlü bir elektronik sanayi vardır. Biz ise, sanayinin her sektöründe nal toplamaktayız. Güney Kore’ye nisbetle geri kalışımızda ne gibi sebepler rol oynamıştır?
Soru 8: Milliyetçi Çin devletinin ülkesini teşkil eden Tayvan adası, bize göre pek küçük bir toprak parçasıdır. Oradaki nüfus da yirmi milyonun biraz üzerindedir. Tayvan, Kızıl Çin’in saldırı ve istilasından korktuğu için altı yüzbin kişilik bir ordu beslemektedir, savunma masrafları çok yüksektir. O adada petrol, demir, kömür, sanayi için gerekli diğer madenler yoktur. Buna rağmen son otuz yıl içinde Milliyetçi Çin sanayii, finans, ihracat sahasında harikalar meydana getirmiştir. Biz niçin onlar gibi olamamışızdır?
Soru 9: Türkiye’nin birinci Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk vefat edeli 66 sene oldu. Atatürk’ün vasiyetnamesi, tam metin olarak hâlâ açıklanmamış bulunuyor. Niçin? Halkın öğrenmesi sakıncalı olacak bir takım bilgiler mi vardır bu vasiyetnamede?
Soru 10:
Bizim bildiğimiz her ülkenin bir devleti olmasıdır. Bizde ise, bir bildiğimiz devlet vardır, bir de Derin Devlet!.. Ayrıca Türkiye’de devlet içinde bir sürü devlet bulunmaktadır. Bizdeki bu devlet çokluğu hangi sebeplerden kaynaklanmaktadır.
Soru 11:
Dünyada birçok küçük ülke Nobel ödülü kazanmıştır da, Türkiye şu ana kadar bir tek Nobel ödülü alamamıştır. Bu kısırlığın sebebi nedir?
Soru 12: Atatürk, İslâm tarikatlarını ve farmasonluk tarikatını kapattırmıştı. İslâm tarikatları hâlâ kapalı ve yasaktır. Mason tarikatı ise, Atatürk’ün ölümünden sonra tekrar açılmış ve yasal hale getirilmiştir. Türkiye farmasonları, masonluğu yasaklatan Mustafa Kemal’i son derece sevdiklerini iddia ediyorlar. Bu nasıl oluyor?
Soru 13:
Bazı feministler kadınlarla erkeklerin mutlak şekilde eşit olduğunu iddia ediyorlar. Madem ki eşitler, kadınlarla erkekler arasında hiçbir ayırım yapılmayan en ileri ülkelerde bile, orduların yarısı niçin kadın değildir? Millet meclislerindeki vekillerin, bakanlar kurulundaki bakanların yarısı niçin kadın değildir? Futbol kulüplerinde, atletizm yarışlarında kadın oyuncularla, erkek oyuncular niçin eşit sayıda ve karışık olarak bulunmamaktadır? Bu sorulara ikna edici, tatminkâr cevaplar verebilirler mi?
Soru 14: Yakın tarihimizde kendi millî ceza mevzuatımızı çöpe attık. İtalya’nın ceza kanununu Türkçe’ye çevirdik, başına “Türk Ceza Kanunu” başlığını koyduk. Acaba bu tercüme kanun, bizim milli sosyal yapımıza uygun muydu? Çeşitli ilavelerle bir jungle haline gelmiş olan ceza mevzuatımızın, ne suç işlenmesini caydıran, ne de işlendiği zaman topluma ibret-i müessire olacak şekilde cezalandıran bir fonksiyonu vardır. Yabancı kanunları çevirip, üzerine “Türk” yazmakla o kanunlar bizim ihtiyaçlarımıza cevap verir mi?
Soru 15:
Bazı çağdaş, ilerici, pozitivist, rasyonalist şahsiyetler ve kurumlar başörtüsü aleyhtarlığında çok agresif ve militanca hareket ediyorlar. Ancak madalyonun arka tarafında, üzerinde TC’li antet bulunan resmî fahişelik vesikaları veya ruhsatları bulunmaktadır. O ilericiler bu konuda hiç ses çıkartmıyorlar. Kadınların başlarını örtmeleri onlara göre sakıncalıdır da, birtakım bedbahtlara “vesika” verilmesi sakıncalı değil midir? 18 Mart 2004