Perşembe

 

1. Türkiye şuursuz (bilinçsiz), herhangi bir kasıt ve plan olmadan kendi kendine mi bu hale geldi; yoksa dıştaki ve içteki birtakım şer güçleri kasıtlı, planlı, programlı olarak mı ülkemizi, halkımızı, devletimizi bugünkü hale getirdiler? Bizdeki yangının kasıtlı, planlı, müteammiden, kundaklama suretiyle meydana getirilmiş olduğuna dair hayli emâre, karine, istihbarî bilgi bulunmaktadır. Aydınların, sorumluların, seçkinlerin bu konu üzerinde durmaları gerekir. Bir ülke durup dururken böylesine bozulmaz, böylesine kötü duruma düşmez.

2. Türkiye’yi bozmak, zayıflatmak, fırsat zuhur edince parçalamak isteyen, ancak dış yardımlarla ayakta duracak hale getiren dış güçler acaba hangileridir? İçte onlarla işbirliği yapan hainler kimlerdir?

3. Bir ülkede din ile siyasî sistem, yönetim arasındaki müzmin kavganın o ülkeye, oradaki devlete ve halka hiçbir yarar sağlamayacağı, aksine büyük zararlar vereceği aklın kolayca kabul edeceği bir husustur. O halde bizdeki bu kavganın taraftarları, planlayıcıları, kışkırtıcıları, körükleyicileri kimlerdir, hangi zümrelerdir?

4. İnsanı insan yapan, bir milleti medenî ve üstün kılan onun yazılı ve edebî anadilidir. Yazılı-edebî anadil yozlaşır, erozyona uğrar, zenginliğini yitirir, bir millet ve medeniyet dili olmaktan çıkıp bir kabile dili haline gelirse ülke ve millet geriler, dejenere olur, çöker. Türkçemize niçin ve nasıl suikast yapılmıştır? Türkçe nasıl bitirilmiştir? Bu konunun Türkiye’yi gerçekten seven aydınların, bütün vatanseverlerin gündeminde olması gerekmez mi?

5. Güney Kore dünya çapında bir sanayi kurdu; gemi inşaasında birinci oldu; otomotiv sanayiinde cihana parmak ısırtan bir başarı kazandı; elektronik sanayii sahasında da dünya çapında bir dev oldu. Peki Güney Kore’den daha imkanlı, daha büyük, daha fazla nüfuslu, daha çok imkân ve fırsata sahip olan Türkiye niçin başta otomotiv ve elektronik olmak üzere sanayide böyle bir başarı gösteremedi?

6. Türkiye’nin bugünkü hale gelmesinde Masonların, Sabataycıların, resmî ideoloji taraftarlarının, sahte milliyetçi ve Türkçülerin, din sömürücülerinin rolleri var mıdır? Bu konuda niçin ciddî ve ilmî araştırmalar yapılmıyor?

7. Herkes Atatürkçü… Atatürk’ün baş düşmanı olan, Atatürk rejimini devirmek istediği için Atatürk zamanında mahkemeye verilen, hapse mahkum edilen, onbeş sene hapiste yatan, afla çıktıktan sonra Sovyetler Birliği’ne kaçan, Moskova havaalanına inince ilk sözü “Benim vatanım Sovyetler Birliği’dir, beni Stalin yaratmıştır” diyen Nazımcılar Atatürkçü; 1935’te Atatürk’ün localarını kapattırdığı Masonlar Atatürkçü; sağcı Atatürkçü, solcu Atatürkçü; hattâ bir kısım İslâmcılar bile Atatürkçü. Birbirine zıt bunca inanç, sistem, ideoloji, görüş sahiplerinin hepsi birden nasıl Atatürkçü olabiliyor? Hangileri gerçekten samimî Atatürkçüdür, hangileri değildir? Bu konu üzerinde niçin durulmuyor?

8. Bir lâiklik kavgasıdır gidiyor. Lâikliği koruyacağız, lâik sistemi yıktırmayacağız deyip duruyorlar. Önce kendimize şu soruyu yöneltelim: Türkiye’deki sistem lâik midir? Resmî bir Diyanet İşleri Başkanlığı olan, kabinesinde din işlerinden sorumlu bir bakanı bulunan, memur statüsünde yüzbin imamı, müezzini, müftüsü, vaizi devlet bütçesinden maaş alan; beşyüz küsur İmam-Hatip okuluna, onyedi İlâhiyat Fakültesine sahip bulunan bir sistem nasıl lâik olabilir? Bu sistem bir “Devlet dini” sistemi değil midir? O halde olmayan bir lâiklik için niçin bu kadar gürültü ve fırtına kopartılıyor? Bu kavganın, bu hassasiyetin içyüzü nedir?

9. Yalçın Küçük “Tekelistan” adlı kitabında ülkemizin iki kimlikli, gizli, esrarlı, güçlü bir azınlığın ve lobinin sömürgesi, Tekelistan’ı haline geldiğini yazıyor, bilinmeyen bir yığın gizli bilgiyi açıklıyor. Ülkemiz gerçekten bir Tekelistan mıdır? Aydınlarımız Yalçın Küçük’ün iddialarını niçin müzakere etmiyor, niçin lehte veya aleyhte fikir ve görüşlerini açıkça beyan etmiyor, niçin bu çok önemli konuda susmayı tercih ediyor?

10. Türkiye’nin iktisadî ve malî sıkıntılarından kurtulması, krizi atlatması için sınır komşularıyla, çevresindeki ülkelerle sıkı ve yoğun ticaret yapması gereklidir. Bu ticaret ve işbirliği niçin yapılamıyor? Hangi dış ve iç güçler bu ticareti engelliyor, baltalıyor? Bu konuda ortada büyük bir garabet ve hiyanet vardır. Medya, aydınlar, sorumlular, seçkinler niçin bu konuda uyarıcı ve aydınlatıcı araştırmalar yapmıyor, Türkiye’nin önünü açmak için çalışmıyor?

11. Derin devlet ne demektir? Başka ülkelerde bir normal bildiğimiz devlet, bir de onun üzerinde derin devlet diye bir ikilik var mıdır? Bizde derin devlet varsa bunun mahiyeti, içyüzü, anayasası, organları, temsilcileri nedir, kimlerdir? Türkiye’de hangi şahıslar, zümreler, lobiler kendilerini devletin, millî iradenin, hukukun, Meclis’in, yargının üzerinde görmekte ve ülke meseleleri hakkıda keyfe mâ yeşa karar ve hüküm vermektedir?

12. Batan, batırılan, soyulan, dibi delinip içi boşaltılan, hortumlanan bankalar konusunda üç tür uygulama oldu. Bir kısım bankalar iflâs etmiş sayıldı ve sahipleri tutuklandı; bir kısım bankalar kapatıldı, fakat bir kısmının sahipleri tutuklanmadı, bir kısmının ise hem bankaları ve hem kendileri ayakta kaldı, üstelik ceplerine para konacak. Böyle bir uygulama hukuka, vatanseverliğe, ahlâka, vicdana uygun mudur?

13. ABD, İngiltere, Kanada, Almanya gibi ileri ve medenî ülkelerde yaşayan milyonlarca Müslüman oralarda çok geniş bir din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetinden yararlanıyor ve dinlerinin gereklerini yerine getirmek hususunda onlara bir güçlük çıkartılmıyor. Türkiye Müslümanlarına ise bu kadar geniş ve kapsamlı bir din, inanç ve inandığını yaşamak hürriyeti tanımıyor; onlara âdeta “Evet ileri ülkelerde böyle bir hürriyet var ama siz Türkiye Müslümanları bu kadar geniş bir hürriyete layık değilsiniz, size böyle bir hürriyet verilirse büyük zararınız dokunur” deniliyor. Böyle bir iddia, böyle bir zihniyet, böyle bir görüş hukuka, insan haklarına, demokrasiye uygun mudur? Aydınlarımız niçin bu konuyu enine boyuna müzakere etmiyor, olumlu bir şekilde tartışmıyor?

14. Türkiye Cumhuriyeti’nin ululararası meşruiyet belgesi Lozan andlaşmasıdır. Amerika bu andlaşmayı imzalamamıştır. Ayrıca bu andlaşmanın yazılı olmayan, çok gizli tutulan ek bir protokolu olduğuna dair rivayetler vardır. Böyle gizli bir Lozan protokolu varsa, bu memleketteki bazı araştırıcıların bu konuda ciddî çalışmalar yapmaları ve yakın tarihimizin karanlıklarını aydınlatmaları gerekmez mi? 15 Şubat 2002