Cezayir Fâciası
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
1962’de bağımsızlığını kazandı. Bu tarihten önceki kurtuluş savaşı esnasında bendeniz haftalık Yeni İstiklâl gazetesini çıkartıyordum. Posta ile Cezayirlilerin Fransızca bültenleri gelirdi. Bu bültenlerden birine siyah-beyaz bir fotoğraf eklenmişti. Mücahidlerden bir grubu ormanlık bir bölgede cemaatle namaz kılarken gösteriyordu.
Cezayir kurtuluş savaşında din faktörü büyük bir rol oynamıştır. Müslüman bir millet ve ülke, gayr-i müslim emperyalist ve sömürgeci bir ülkeye karşı baş kaldırmıştı, istiklâl ve hürriyetini kazanmak için mukaddes bir cihad yapıyordu.
Ne olduysa, 1962’den, ülke bağımsızlığını kazandıktan sonra oldu. Başa geçenler, kurtuluş savaşındaki İslâmî havayı, cihadı falan unuttular ve ülkede sosyalist bir rejim kurdular. Ülkenin bir bölgesine mensup bir klan ve klik iktidara el koydu. Adam kayırma, partizanlık, kokuşma, rüşvet, hortumlama aldı yürüdü. Cezayir’de petrol çıkıyordu, bu petrolün getirdiği gelirle hem ülke kalkınır, hem de halk refaha kavuşabilirdi. Öyle olmadı, birileri zenginleşirken hem ülke hem de halk fakirleşti; uğursuzluk, bereketsizlik, nühuset, şeâmât (uğursuzluk, bezginlik, bedbahtlık) yaygın hale geldi.
Nihayet otokrat iktidar, kazan patlamasın diye emniyet süpaplarını biraz açtı, 1992’de serbest ve hür seçimler yapılmasına karar verdi. Seçimler iki dereceli olacaktı. Birincisini FIS (İslâmî Selamet Cephesi) kazandı.
kısa süren demokrasiye son verdiler. Müslüman olmaktan ve seçimleri kazanmaktan başka hiçbir suçları olmayan FIS liderlerini zindana attılar. Ülkede korkunç bir kaos, terör, kırım ve kıyım hareketi başladı. Sanırım o tarihten bu yana 200 bin Cezayirli öldü, öldürüldü. Korkunç vahşetler yaşandı.
Sonra birtakım subaylar ve bürokratlar korkunç gerçeği açıkladılar.
Şu anda Cezayir halkı terörden, baskıdan, işsizlikten, fakirlikten, güvensizlikten bıkmış ve moral bakımından çökmüş vaziyettedir. İslâm âleminin başka ülkelerinde görülen hareketlilik orada mevcut değildir.
Ümidini, yaşama sevincini yitiren bir toplum…
Seçimleri kazanan FIS’in liderleri Avrupa kültürü almış ılımlı Müslümanlardı.
Onlar Endülüs medeniyetinin toleranslı, çoğulculuğu kabul eden çocuklarıydı. Seçimleri kazanmışlardı. Başta Amerika olmak üzere Batılılar kendi prensiplerini çiğnediler ve onlara iktidar yolunu kapattırdılar. Dinden uzaklaşmışlar iktidar olabilir, dindarlar olamaz. Onların demokrasisi budur.
Cezayir’in petrol geliri, bırakın tek başına Cezayir’i Cezayir gibi beş ülkeyi kalkındırabilir, halklarını refaha kavuşturabilirdi. Nereye gitti yüz milyarlarca dolar? Maalesef batı, İslâm ülkelerinde halkın istediği, halkın seçtiği kişilerin ve kadroların iktidar olmasını istemiyor. Batı, petrol çıkaran ülkelerin, o petrolün gelirleriyle kalkınmasına, halkının refaha kavuşmasına izin vermiyor.
Kendi ülkelerinde insan hakları, demokrasi, adalet, güven, eşitlik; İslâm ülkelerinde ise diktatör rejimler, anti-demokrasi, zulüm, güvensizlik ve eşitsizlik olmasını istiyor. Bugün dünyadaki huzursuzluk ve güvensizlik onların bu siyasetinden kaynaklanmaktadır.
Başlarına bunca felaket geldi, hâlâ akıllanmadılar. Batılılar İslâm dünyasından güvence isteyebilirler ama onlara demokrasi, insan hakları, millî irade yollarını kapatamazlar.
İkinci dünya savaşından sonra Yahudiler Almanya’dan büyük miktarda tazminat aldılar. Revizyonistlerin iddialarına göre doğru olmayan, altı milyon Yahudi’nin kıyıma uğradığı iddiasıyla büyük paralar kopardılar, adeta soykırım ticareti yaptılar.
Cezayirlilerin de, Fransa’dan tazminat istemeye hakları yok mudur? 1830’dan 1962’ye kadar Fransa Cezayir’in bütün zenginliklerini sorumsuzca sömürmüştür. O ülkeyi hem kendi vilayeti olarak ilân etmiş, hem de yerli halka seçimlere katılma hakkını tanımamıştır. Meşhur avukat Jacques Vergez,
diyor. Fransa Cezayir’de hem İslâm, hem Arap kimliğini yok etmek için çalıştı. Okula gitmesine izin ve imkân verilen Müslüman Cezayirli çocuklara tarih derslerinde “Atalarımız Galyalılar…” masalları okutuluyordu.
Cezayir kurtuluş savaşı esnasında Louis Massignon, François Mauriac gibi haysiyetli düşünürler kendi ülkelerini ağır şekile tenkit ettiler ve mazlum Müslümanları desteklediler. Yazık ki, Müslüman Cezayir’in imanlı halkı dış sömürgecilerden kurtuldu ve iç sömürgecilerin tuzağına düştü. Müslüman bir millet, Müslümanca yaşamak hakkını elde edemezse, onun hürriyeti ve ülkesinin bağımsızlığı kuru sözden ibarettir.
Sömürgeci ve emperyalist devletler, İslâm ülkeleri ile yaptıkları barış ve bağımsızlık andlaşmalarına gizli protokollar koyarlar. Ortada herhangi bir belge ve metin yok ama Cezayir’de 1962’de böyle bir protokol yapılmış olduğunu sanıyorum. Biz size bağımsızlık veriyoruz ama bir şartla: Kesinlikle İslâmî bir rejim kurmayacaksınız.
Sosyalist diktatörlük rejimi halka hiç din hürriyeti vermedi mi? Verdi… Camilerde ezan okunmasına, namaz kılınmasına izin verdiler. İsteyen oruç tutabildi. Az buçuk din eğitimi verildi, din hocası yetiştirildi. Rejime muhalefet etmemek şartıyla tarikatlara da bir dereceye kadar tolerans gösterdiler.
İslâmî hayat bunlardan ibaret değildir ki… Ehl-i Sünnet dairesinin dışına çıkmış olan Selefî hareket orada maalesef İslâm’a zarar vermiştir. Şiddete, teröre taraftar olan, vurup kıran radikal İslâmcılar gerçek İslâm’ı temsil etmezler.
Peki Cezayir’in geleceği nasıldır? 1962’den hele 1992’de FIS’in kazandığı seçimlerin iptalinden sonra o kadar çok tahribat yapıldı, o kadar çok olumsuzluk sergilendi ki, şu anda Cezayir halkının büyük bir kısmının ümidi fena halde kırılmıştır. Ülkedeki işsizlik had safhadadır. Önce iş ve aş… Rejim terörü biraz gevşemiştir ama hâlâ devam etmektedir.
Demokrasi diyorlar, halkın dediği olsun diyorlar ve halk İslâm’ı istediği vakit
diyerek demokrasiyi de, seçimleri de, halkın iradesini de iptal ediyorlar. Cezayir alternatifsiz kalmış bir ülkedir. 01 Mayıs 2006