Pazartesi

 

Olup bitenleri iyi anlamak için birtakım gerçekleri iyi bilmek gerekir. Bence bu gerçeklerden biri şudur:

ÖNEMLİ VE TEMEL GERÇEK:

Türkiye, idaresi ve zapt edilmesi çok zor bir toplum haline dönüşmektedir. Bu toplum çılgın bir toplumdur. Sağduyu, insaf, âdaletli düşünmek ve davranmak, empati, i’tidal (ılımlılık) gibi değerler dehşetli şekilde erozyona uğramıştır.

Halkı iyiye, doğruya, güzele yönlendirmesi, adalet ve salâh (iyilik) için çalışması gereken birtakım politikacılar, fikir adamları, seçkinler, gazeteciler, akademisyenler tam tersini yapmaktadır.

Türk Kürt çatışması bu ülke, bu halk için bir felâket olur. Yazık ki, birtakım kısa görüşlü muhterisler (ihtiraslarına kurban kişiler) uzlaşma ve barış için çalışacakları yerde, fitne ve fesat yangınına benzin dökmektedir.

Bundan kısa bir müddet önce

ülkeye giriş yapan PKK’lıların

şenlik ve tezahüratla karşılanması Kürt cephesinde itidalin, hikmetin, basiretin hakim olmadığını gösterdi.

Doğu’daki bir şehrimizde yakalanan Müslümanlar 48 saat aç bırakılmış, aklın ve vicdanın kabul etmeyeceği bir şekilde sorgulanmış. Hamile bir hanım, sorgu terörü yüzünden çocuğunu düşürmüş. Evlerde yapılan aramada Kur’an-ı Kerîm’e suç aleti olarak el konulmuş. Birileri 1930’ların metotlarına baş vuruyor…

Kötü ve ahlâksız medya yüzünden halkın ve hele gençliğin bir kısmı seks manyağı haline getirilmiştir. Seks manyağı zaman zaman çılgın hale gelir ve her kötülüğü yapabilir.

Ülkemiz dünya uyuşturucu trafiğinin ve kaçakçılığının platformu haline gelmiştir.

Sorumlular isteseler bu trafiği bir ayda bitirebilir. Niçin bitirilmiyor? Okullarda uyuşturucu yaşı 10’a düşmüştür. Bu durum genel bir millî felâket değil midir?

Ülkenin, halkın, devletin iyi olmasını istiyorsak, uluslararası temizlik ve şeffaflık notumuzun (10 üzerinden) en az 7 olması için var gücümüzle çalışmamız gerekmez mi? Bu not 5’in altında kaldığı müddetçe yüzümüz kara kalmaya devam edecektir.

Şer güçleri Türkiye’yi şehvetlerin cirit attığı bir alana çevirmiştir. Cinsel şehvet, para şehveti, lüks ve sefahat şehveti, benlik şehveti… Politikada büyük bir kirlilik görülüyor. Ana muhalefet partisinin iktidar olması şansı yok ama genel başkanı kesinlikle koltuğunu bırakmıyor.

Evet Türkiye’nin haline ağlayanlar yok değil ama bunların hangisi samimiyetle, yürekten ağlıyor, hangisi para ve menfaat karşılığında ağlıyor. Parayla tutulmuş profesyonel ağlayıcıların ağlamalarının ne faydası olur?

Her şey çığırından çıkmış durumda. Birtakım dinî cemaatler ve tarikatlar siyasete niçin bu kadar girmişler? Siyaset kirlidir, kirletir. Onların siyasetin üzerinde kalmaları gerekmez mi?

Birtakım kurumların bütçelerinde bir kuruş kalmamış, iflâs durumundalar. Bu paralar hakkıyla mı harcanmış, yoksa yenmiş ve hortumlanmış mı? Milyonlarca çocuk ve genç okullara gidiyor. Onlara yeterli seviyede bilgi-kültür, ahlâk ve karakter terbiyesi, güzellik ve sanat kültürü verilebiliyor mu?

Bendeniz Millî Şef İsmet Paşa devrini yaşadım.

Çok kötü bir devirdi. Adalet yoktu, hürriyet yoktu…

Fakirlik ve sefalet vardı… Yol yoktu, okul yoktu, içme suyu yoktu…

Lakin bugünkü kadar ahlâksızlık ve faziletsizlik yoktu.

O zamanlarda müstehcen yayın yapanlar mahkemeye veriliyor ve suçları sabit olursa hapse atılıyordu.

Din hürriyeti yoktu ama bugünkü gibi din sömürüsü de yoktu. Düzenin başındaki diktatör çok konuşmazdı. Diktatörün oğlu, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okurken Dolmabahçe Sarayı’nın bir kısmını lojman olarak kullanmıştı ama o tarihlerde bugün olduğu kadar yolsuzluk ve hırsızlık yoktu.

Türkiye’nin bir kısmı bolluk, zenginlik, refah sahasına, bir filin züccaciye dükkânına girmesi gibi girdi. Birtakım İslâmcılar o kadar ileri gittiler ki,

“Hz. Muhammed zamanımızda yaşasaydı en lüks jipe binerdi”

diyecek kadar zıvanadan çıktılar.

Hz. Âişe annemiz buyuruyor:

“Gökte bir hilâl belirir, büyür büyür büyür dolunay olur. Sonra küçülür küçülür kaybolur. Tekrar bir hilâl, tekrar dolunay, o da kaybolur ve bu müddet içinde Resulullah’ın evinin ocakları tütmezdi. Çünkü pişirecek bir şey olmazdı…”

Böyle yaşayan o zat mı en lüks ve pahalı jipe binecek?.. Böyle konuşanların akıllarına şaşılır. Türkiye’deki genel çılgınlıktan, islâmî kesim de payını almıştır. Müslümanlar Ümmet şuurunu yitirmişler, cemaat asabiyeti bataklığına batmıştır.

Eline para geçen kesim lüks, israf, sefahat deryasına gark olmuştur. Kanaat şişesi taşa çalınmıştır. Cemaat, tarikat, hizip, klik holiganları, futbol holiganlarını geride bırakmıştır.

Namaz ve cemaat terk edilmiş, halk bin türlü şehvete bağımlı olmuştur. Riba, bina, zina almış yürümüştür. Cahiller müctehid kesilmiştir. Dinî konular ayağa düşmüştür.

Bazı dinî kurumlarla ilgili müfettiş raporlarını açıklasam aklınız durur. Yolcu çılgın, hancı çılgın, han harap.

Büyük zelzeleden on yıl geçti, hâlâ tedbir almadık. İstanbul fazla nüfustan patlayacak, bizimkiler on binlerce yeni yapı, yüz binlerce yeni daire inşa ediyor. Bu şehir, böyle giderse Vezüv’ün M.S. 79 patlaması gibi patlayacak.

Volkanın püskürttüğü kızgın küller, taşlar, zehirli gazlarla yok olan Pompei’de imparator Ogüst mabedi varmış.

Romalılar Ogüstü putlaştırmışlar, ona tapınıyorlarmış.

Vezüv korkunç bir şekilde patlayınca ne Ogüst mabedi kalmış, ne putlar, ne de putperestlerin altınları, gümüşleri, müzeyyen ve şaşaalı meskenleri. O beyinsizlerin kendileri ve zenginlikleri helâk olmuş…

(İkinci yazı) Doğru Müslüman ne demektir?

İnsanların birey olarak doğruları, dürüstleri, temizleri olduğu gibi toplumların da böyleleri vardır. Bir insan veya bir toplum ya temizdir, doğrudur, dürüsttür yahut böyle değildir. Şu adam yarı doğru yarı eğridir demek saçma bir değerlendirme olur.

İslâm dininde

İSTİKAMET

(hatırda kalsın ve dikkati çeksin diye büyük harflerle yazıyorum) denilen

bir ana değer

vardır.

Doğru demektir.

İslâm dini doğru dindir. Müslüman doğru insandır.

Kur’ân, Sünnet, Şeriat ve tasavvuf doğruyu gösterir. İyi ve sâlih bir Müslüman doğru bir insandır. Zamanımızda İslâm’ın doğruluk değeri ve ana prensibi çok ihanete uğramıştır.

Vâdeli senet imzalıyor ve vakti gelince ödemiyor. O adam doğru değildir. Çek veriyor, karşılıksız çıkıyor. Böylesi de doğru değil. Komşularına eziyet ediyor. Doğru değil, eğridir.Zekatını ödemiyor, yahut nasıl ödenmesi gerekiyorsa o şekilde ödemiyor. Eğridir.

Kadın başını örtmüş ama yabancı erkeklerin dikkatini çekecek renklere bürünmüş, salına salına sokaklarda fink atıyor. Bu kadın Müslümandır ama eğri Müslümandır. Yalan söyleyen Müslüman eğri ve kötü Müslümandır.

Allah bütün mü’minleri bir tek ümmet yapmış, o ise ümmet bilincini yitirmiş, cemaat fanatiği olmuş. O da eğridir. Bağlı olduğu din büyüğünü adeta putlaştırmış, rab haline getirmiş. Doğru değildir bu. Allah kendisine servet vermiş, o da bu servetle lüks, israf, sefahat sergiliyor. Doğru değildir, eğridir o.

Doğruluk, dürüstlük, temizlik lafla olmaz. Olsaydı, her sabah “Türküm doğruyum…” manzumesi okuyan nesiller doğru dürüst yetişirdi.

Doğruluk yaşanan bir değerdir.

Doğruluk dar değil, çok geniş bir değer ve kavramdır. Doğru olabilmek için Kur’ân’a, Sünnet’e, dine, şeriata uymak gerekir. Hem namaz kılıyor, hem haram yiyor. Bu adam elbette doğru değildir. Dıştan dinden ve sofu görünüyor, içten benlik esiri. Bu da doğru değil.

Kitapçıya gidecek, beş on lira verip

“İslâm’da Dürüstlük”

adlı kitabı alacak ve okuyup doğru olacak. Bu da mümkün değil veya çok ama çok zor bir şey. Doğru Müslüman olmak için usûlüne uygun şekilde uzun bir doğruluk eğitimi görmek gerekir. Gerçek bir alimden, gerçek bir şeyhten, bir mürşid-i kâmilden.

Sadece biz Müslümanız demekle iş bitmiyor. Doğru, dosdoğru, ahlâklı, faziletli, vasıflı, güçlü, âlim, ârif, bilge, sâlih, muttaki, müteverri, mürüvvetli, fütüvvet ahlâkına sahip Müslüman olacaksın. Böyle bir Müslüman çarşıda pazarda açıkta herkesin arasında yemek bile yemez. Çünkü başkaları imrenebilir. Böyle bir şey mürüvvete aykırı olur.

Doğru Müslüman Ümmet’in büyüklerine saygılı, küçüklerine merhametli olur. Böyle olmayan eğridir eğri. Sıradan Müslümanların yeterli kısmını

doğru, iyi, vasıflı, sâlih Müslümanlar haline dönüştürmek için çok iyi bir plan ve program dahilinde başarılı ve becerikli bir şekilde çalışmazsak işimiz çok zordur.

08 Aralık 2009