Çılgınlıklar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Perşembe
Türkiye’mizde bütün akıllıca ve olumlu çılgınlıklar yapılmalıdır. Neler olabilir bunlar? Bazılarını sayayım:
(1) Derhal uçak sanayii kurulmalıdır. Elbette büyük uçaklar yapmaya kalkacak değiliz. Bugünkü imkânlarımızla, bugünkü tekniğimizle hangi uçakları ve helikopterleri yapabileceksek onları. Efendim Amerikalılar, Avrupalılar ve İsrail böyle bir şeye çok kızarlarmış, bunu kesinlikle istemezlermiş; yapmamamız, teşebbüs etmememiz gerekirmiş… Olur mu böyle şey! Benim ülkem sömürge midir? Dünyada uçak sanayiine sahip bunca ülke var. Biz niçin denemeyecekmişiz?
(2) Barışa ve savaşa yönelik nükleer konularda da hemen harekete geçmeliyiz. Komşumuz İran, bu konudaki diretmelere nasıl kafa tutuyor. Amerika, İsrail ve Avrupa bunu istemezmiş. İstemesinler. Onların depolar dolusu atom silahı var da, onlar canları istediği zaman nükleer enerji santralı kurabiliyorlar da, biz Türkler niçin aynı şeyi yapamayacakmışız? Efendim, Türkiye’nin böyle bir şey yapması barışa karşı bir tehdit oluştururmuş… Böyle söyleyene “Hoşt köpek!” demek gerekir. Şu anda İsrail’de uzun menzilli iki yüzden fazla nükleer füze ve bomba var, bunlar barışı tehdit etmiyor da, Türkiye yaparsa edecek… Böyle mantık olur mu? Evet tekrar ediyorum, sadece sivil sahada değil, askeri sahada da nükleer konuya el atmalıyız ve en kısa zamanda üretime geçmeliyiz.
(3) Türkiye’de din ile devlet, daha doğru tâbirle din ile siyaset barışmalıdır. Laik Fransa’da, laik Portekiz’de bu iki güç nasıl barışıksa bizde de öyle olmalıdır. Bazıları böyle bir şeye çılgınlık diyeceklerdir. Çünkü onların ana felsefesi din-devlet, din-siyaset, din-resmî ideolojisi kavgası ve anlaşmazlığı üzerine kurulmuştur. Ülkemiz, halkımız, devletimiz üzerindeki sömürgeci baskıyı sürdürebilmek için din ile devleti, İslâm ile Cumhuriyeti birbirine zıt kuvvetler olarak gösteriyorlar. Onların, her ne pahasına olursa olsun devam ettirmek niyet ve azmine sahip oldukları müzmin anlaşmazlık en kısa zamanda anlaşmaya, barışa, uzlaşmaya çevrilmelidir. Japonya’da devlet Şintoizm ile zıt gidiyor mu? İtalya’da devletKatoliklikle ve diğer dinlerle barışık değil midir? Orada, kilise ve diğer dinler yüzde yüz hür değil midir? İtalyan devleti Papa seçimine karışıyor mu? Bizde de öyle olsun. Devlet dine karışmasın. Müslümanlar yüzde yüz bağımsız cemaat teşkilatlarını kursunlar, başlarını dinî-ruhanî-İslâmî başkanlarını serbestçe seçsinler. Fransa’da ve öteki medenî ve kalkınmış ülkelerde olduğu gibi Müslümanlara okullar açmak hürriyeti verilsin, dernek kurma hürriyeti verilsin. Dininden, inançlarından, düşünce ve görüşlerinden, tenkitlerinden, tekliflerinden dolayı hiçbir Müslümana zulm edilmesin.
(4) Türkiye’de başörtüsü konusunda da çok müsbet, çok olumlu, çok hayırlı bir çılgınlık yapılmalı ve başörtüsü ve tesettür tamamen serbest bırakılmalıdır. Okullara ve üniversitelere başörtülü kızlar serbestçe girebilmelidir. Başörtülü avukatlar, başörtüleriyle duruşmalara katılabilmelidir. Başörtülü memureler tesettür kıyafeti ile çalışabilmelidir. Olur mu böyle şey? Tabiî olur. İngiltere’de nasıl oluyorsa Türkiye’de de olur. Efendim böyle bir şey uygarlığa aykırıdır. Bırakın şu hezeyanları! İngiltere’de uygarlık mı muygarlık mı, ona aykırı olmayan şey bizde niçin olacakmış… Kimse bu konuda Fransa başörtüsünü yasakladı demeye yeltenmesin. Fransa’nın bütün üniversitelerinde, bütün yüksek okullarında, bütün Katolik liselerinde başörtüsü serbesttir. Orada, Müslümanların özel İslâm kolejleri amaçlarına izin verilmiştir. Fransa’da başörtüsü sadece resmî devlet liselerinde yasak edilmiştir ve bu yasak hukuka, demokrasiye, insan haklarına aykırıdır.
(5) Bir çılgınlık daha: Günlerden bir gün, Ankara’da çok yüksek seviyede şöyle resmî bir açıklama yapılsın ve “Türkiye Avrupa Birliği’ne girmekten vaz geçmiştir. Bu konudaki bütün taleplerini geri çekmiştir!..” Bomba gibi patlar değil mi? Türkiye gibi nüfusu, yüzölçümü, zenginlikleri, potansiyeli büyük bir ülkenin yıllardan beri Avrupa Birliği’ne girebilmek için her zillete katlanması ne kadar yüz kızartıcı bir şeydir.
(6) Yine bir gün, saldırgan ve zâlimâne siyaseti yüzünden İsrail’deki büyükelçimiz geri çağrılmalı, yerine bir maslahatgüzar gönderilmelidir. Böyle bir şey gerçekten çılgınlık olur. Ben zaten bugün burada çılgınlıkların listesini yazıyorum.
(7)) XYZ… XYZ… XYZ… XYZ… (Bu 7’nci çılgınlığı yazamıyorum.)
(8) Millî eğitim sahasında da çılgınlıklar yapılmalıdır. Çılgınlıklar dedim… Birkaç maddesini yazayım: 1. İngiltere’deki Eton Koleji ayarında süper liseler açılacak. Bunlar eğitim edebiyat, felsefe, güzel sanatlar, sosyal kültür ağırlıklı olacak. İmtihanla öğrenci alınacak, bitirme ve bakalorya imtihanları olacak. Ülkenin en güçlü öğretmenleri ve profesörleri ders verecek. Dışardan çok vasıflı ve güçlü öğretmenler getirilecek. İngilizce, ikinci bir Batı dili, Arapça, Farsça öğretilecek. Ayrıca çok güçlü Osmanlıca eğitimi verilecek. İki sene başarılı olamayan öğrenciler hemen kapı dışarı edilecek. 2. Diğer bütün okullara bitirme imtihanları konulacak. En medenî ülkelerdekinden üstün ders kitapları hazırlatılıp bastırılacak….
(9) Devletin resmî ideolojisi kaldırılacak. Evet böyle bir “çılgınlığın” yapılması zarurî hale gelmiştir. Demokrasi ile hukukun üstünlüğü prensibi ile resmî ideoloji birlikte yürümez. Resmî ideoloji büsbütün kaldırılacak mı? Hayır… Sadece başındaki resmî sıfatı kaldırılacak, bir nevi özelleştirme yapılacak. Arzu eden vatandaşların ona inanmaları, onu benimsemeleri serbest olacak. Bugün İspanya’da Franco taraftarları hâlâ Franco’yu seviyor, Frankizme inanıyorlar ama İspanya devletinin bu ideoloji ile alâkası kalmamıştır.
(10) Türkiye tarihi ile barışacak, lisanı ve yazısı ile barışacak, millî kültürü ve kimliği ile barışacaktır. Bu saydığım çılgınlıklar da mutlaka yapılmalıdır. Bunlar müsbet ve olumlu çılgınlıklardır.
(11) Türkiye’de iç barışı, sosyal uzlaşmayı sağlamak için de çılgınlıklar yapılmalıdır. “Türk-Kürt Kardeşliği”, “Sünnî-Alevî Kardeşliği”, “Dinci-Çağdaş Kardeşliği” dernekleri kurulmalı, bunların binlerce şubeleri açılmalı ve dış düşmanlarımızın “Böl, parçala, hükm et” stratejileri çökertilmelidir.
Bugünkü statüko ile Türkiye yerinde saymaya, hattâ gerilemeye mahkûmdur. Devletin, halkın, ülkenin önündeki bütün mantık dışı, demokrasi dışı, hukuk dışı, insan hakları dışı, millî kültür ve kimlik dışı engeller ve köstekler kaldırılmalıdır. Türkiye’nin yolu ve ufukları açılmalıdır. ABD, AB, İsrail böyle bir şey istemezmiş… Onlar istemiyor diye, Türkiye batsın mı? 08 Eylül 2006