Çin Malları Paniği
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
Perşembe
Bir kısım sanayicilerimiz panik içindeymiş; aklın almayacağı kadar ucuza satılan Çin malları piyasayı altüst etmiş. Çarşılarda pazarlarda dolaşırken ben de görüyorum; her yer kalitesiz fakat çok ucuz, binlerce çeşit Çin eşyasıyla dolu. Geçen gün Eminönü’nde bir işportacı Çin’den gelme dikiş ve çengelli iğne seti satıyordu, beş yüzbin liraya, bir tane de ben aldım. Beş yüz bin lira bu devirde para mı?
Çin hükümeti fabrika kuracak, üretim yapacak, halka iş temin edecek kimselere ve şirketlere fabrika arsalarını bedava veriyormuş, on sene vergi almıyormuş, bedava sayılacak derecede ucuz elektrik ve başka enerji sağlıyormuş. Orada işçi ücretleri de çok düşükmüş, otuz, kırk, elli dolar aylığa insanlar memnuniyetle çalışıyor, düşe kalka geçiniyorlarmış.
Bizde durum tam tersinedir. Bugünkü şartlar altında fabrika kurup, üretim yapmak, işçi çalıştırmak bir felâkettir. İmalat tezgahlarını döndüren elektrik çok pahalıdır. Belki de, dünyanın en pahalı elektriği Türkiye’dedir. Üretilen malları taşımak da çok pahalıya mal olmaktadır. Benzin, mazot ateş fiyatınadır. Nisbeten ucuz olan demiryolları o kadar çok sabote edilmiştir ki, sanayiciler onu kullanmamaktadır. Vergiler ağırdır, işçi ücretleri yüksektir. Bu şartlar altında Çinlinin binlerce kilometre uzaktan gönderip bizde bir milyon liraya satılan bir şeyi, biz burada beş milyona bile mal edemeyiz.
Türkiye’yi bugünkü hale kimler getirmiştir? Herhalde Norveçliler, Kongolular, Kolombiyalılar veya Laoslular getirmedi. Şu güzelim ülkenin canına Türkiyeliler okumuştur.Tabi ki hepsi değil…Suç, kabahat, günah politikacılarda, büyük bürokratlarda, üst tabaka idarecilerde, siyasi iktidarlarda, (varsa) aydınlarda, üniversite camiasındadır.
Kim bilir kaç defa yazdım, bir kere daha tekrar edeyim: Türkiye’miz niçin bir Güney Kore, bir Tayvan, bir Singapur kadar kalkınamadı, zenginleşemedi, üretken olamadı?.. Bizim toplumsal beynimiz bu soruyu ne sorar, ne de onun cevabını arar.
Türkiye her geçen gün sömürgeleşiyor, sömürgeleştiriliyor. Yekûn borcumuz 275 milyar dolar olmuş. Bu ülke, bu halk, bu devlet, bu ekonomi, bu bütçe bu kadar ağır bir yükü kaldırabilir mi? Elbette kaldıramaz.
Üretmeden tüketmek isteyen bir toplum haline geldik. Kredi kartları çok yaygınlaştı, halk hesapsız kitapsız ödeme yapıyor. Sonunda bankayla başı belaya giriyor. Benim kredi kartım yok, böyle bir şeye ihtiyacım da yok. Ne kadar param varsa, ona göre alışveriş yapıyorum. Banka hesabım yok, dolayısıyla çek defterim de yok. Yayınevimin alışverişlerini ya nakit parayla yapıyorum, yahut da haftalık açık hesaplar şeklinde. Bono, vadeli senet menet de imzalamam. Öyle şeyleri gözüm görmesin.
Bugünkü sistem IMF’nin pençelerine ve tuzağına düşmüştür. Öyle kolay kolay kurtulamaz.
Liberal partinin eski genel başkanı Besim Tibuk’un Türkiye’ye dışarıdan ucuz işçi getirtme tasavvuru vardı. Mesela Bangladeş’ten bir milyon işçi getirteceksin, üç katlı ranzalarda, barakalarda yatıracaksın, çorbaları bedava, ayda otuz kırk dolara sevine sevine çalışırlar. Bizim sendikacılar duymasın…
Bizim ülkemizde belki de, yüzbinden fazla kahvehane vardır.
Türkiye bu gidişle selamete değil, felakete doğru yol almaktadır. Büyük köklü, esaslı değişimler yapılmadıkça kurtuluş ve yükselme hayal edilmesin. “Paradan altı sıfır atılacak… Enflasyon düşürülecek… AB standartlarına uygun hürriyet ve demokrasi gelecek… Asgari ücret 500 milyonun üzerinde olacak… ve Türkiye kurtulacak.” Ben bu kadar aptalca dualara amin diyemem.
Bundan yetmiş seksen sene önceki “Namuslu adamlarla kalkınma olmaz… Daha fazla kazanmak isteyen hırslı adamlarla ekonomimizi canlandırabiliriz…” felsefesi iflas etmiştir. Herkes ne demek istediğimi anlayamaz, vaktiyle Cumhuriyet gazetesinde Uğur Mumcu bu konuda büyük bir yazı yazmıştı…
Ekonomi ile etik arasında, dolaylı değil, doğrudan doğruya bağ vardır. Ahlâksız toplumlar ekonomi sahasında da başarılı olamazlar. Orman kanunlarıyla sağlıklı ekonomik kalkınma sağlanmaz. Başlangıçta iyi kazançlar olur, mantar gibi türedi zenginler zuhur eder. Sonunda hepsi tarumar olur gider. Merhum Özal zamanında ne büyük bir patlama olmuştu. Malını mülkünü satan bankalara yatırıyor, çuvalla faiz parası kazanıyordu. Ne oldu onlar? Dünya işleri ile ilgili evrensel kurallar ve ilkeler vardır. Çalmayacaksın, faiz almayacaksın ve vermeyeceksin, kandırmayacaksın, aldatmayacaksın… İş adamlarımıza, sanayicilerimize bir ahlâk nizamnamesi hazırlanmalı ve kendilerine bu konuda ders verilmelidir. İyi bir iş adamı ve sanayici aynı zamanda iyi vatandaş, iyi patron, iyi aile reisi, (dini İslâm ise) iyi Müslüman olmaya mecburdur. Eline imkân geçecek, çuvalla para kazanacak ve ondan sonra azacak, kuduracak, dağıtacak, bir sürü halt yiyecek. Böyle sanayici, böyle iş adamı olmaz olsun.
İktidar enflasyonu düşürmeye çalışıyor, güzel.. Türkiye’nin toplumsal ahlâk notu 10 üzerinden, 3 küsurdur. Ahlâk bakımından dünya ülkeleri listesinin dip tarafındaymışız. Bu notu yükseltmek için bir şeyler yapılıyor mu acaba? 23 Ocak 2004