Pazartesi

 

Büyük camilerden birinde, cemaat yatsı farzına durmuş, imam cehren okuyor, beş altı yaşlarında bir erkek çocuğu dört rekat boyunca “Baba, baba, baba…” diye bağırarak ibadet edenleri rahatsız etti. Küçük çocukları camilere getirmek iyi bir şey, ancak gürültü etmemeleri, cemaatin huzurunu bozmamaları şartıyla.

Çocuklarımızı iyi yetiştiremiyoruz. Almanya’da çocuklar genellikle iyi yetiştirilir. Bir doktor dostum, Almanya’da çalıştığı yıllarda başları yarılıp da dikiş atılması gereken çocukların bu cerrahî ameliye esnasında bağırıp çağırmadıklarını, ağlamadıklarını söylemişti.

Yükseliş zamanlarında Osmanlılar da çocuklarını iyi yetiştirirmiş. Yabancı seyyahlar, on yaşındaki Osmanlı çocuklarının büyük adamlar gibi olgun bir şekilde davranıp konuştuklarından bahsediyor.

Çocuklarımızın iyi yetişmemesinin birinci sebebi, beşikten itibaren yalanla büyütülmeleridir. Yalan haram olduğuna göre, gıdası yalan olanların iyi yetişmesi mümkün müdür? Çocuğa söylenen her söz doğru olacaktır. Edilen her vaad yerine getirilecektir.

Çocuklar okullarda da iyi yetişemiyor. Resmî ideoloji meselesi, gazeteler, televizyonlar, onlar da çocukları, gençliği, iyiliğe, doğruya, güzele yönlendirmiyor.

İlkokul çocukları için mevzuubahis değil ama, liselerde uyuşturucu belası var. Lise gençliğinin yüzde yetmiş dördü beyaz zehirle tanışmış. Bazıları mübtelâ olmuş.

On beş yaşından sonra gençlik seks manyaklığına itilmek isteniyor. Liseli kızların mini etekli olması ne kadar yanlış bir giyiniş tarzıdır. Dr. Kinsey gibi biri çıksa ve bizdeki gençliğin seks dosyasını hazırlasa, kimbilir ne korkunç bir tablo çıkacak.

İslâm’ın temel prensiplerinden biri, “Beşikten mezara kadar (faydalı) ilim öğrenmek”tir. Bugün ise para, haz, keyifli bir hayat sürmek birinci madde, hattâ tek kıymet haline gelmiştir.

Müslüman kesim çocuklarını, gençlerini iyi yetiştirebiliyor mu? Maalesef onlar da yetiştiremiyor. Nasıl yetiştirsinler ki, ülkemizde artık İslâmî bir eğitim yoktur, İslâm okulları yoktur. Birkaç yıl önce, İmam-Hatip okullarında erkek öğrencilerle kız öğrencilerin aynı sıralarda oturmaları mecburiyeti getirilmiş, velilerin büyük protestolarına sebebiyet vermişti. Bu yolda zorlamalar yapan zihniyet, bunu islah için değil, ifsat için yapıyor. Maalesef İslâm karşıtı güçler ve zihniyetler İmam-Hatip okullarında bile büyük tahribat yapmışlardır.

Kolayca okunup anlaşılacak küçük broşürler çıkartılarak büyüklere, ebeveyne çocukların nasıl yetiştirilmesi gerektiğine dair bilgiler verilmelidir. Annelik babalık bir sanattır, bilgi ve kültür ister. Bu konuda kurslar açılmalı, konferanslar verilmelidir. Bunları yapacak, pedagoji (çocuk yetiştirme ilmi) konusunda tahsil görmüş, ihtisas yapmış elemanlarımız var mıdır?

Çocuklarımızın, gençlerimizin bizim üzerimizde hakları vardır. Bunların neler olduğunu biliyor muyuz? Batı medeniyetinin prensipleri ve değerleri ışığında hazırlanmış bir “Evrensel Çocuk Hakları Beyannamesi” yayınlanmıştır, bundan haberimiz var mı?

Biz Müslümanlar, yüce dinimizin ve şeriatımızın, akl-ı selimin ilkelerine uygun bir “İslâmî Çocuk ve Genç Hakları Beyannamesi”ni niçin hazırlamamışızdır?

Yabancı Kaçak İşçiler

Yabancı işçi çalıştıranlara ağır cezalar getirilecekmiş. Ne kadar yanlış ve isabetsiz bir tedbirdir bu. Ülkemizde yirmi milyon vatandaşımız işsizdir. Niçin? Bunun çeşitli sebepleri var:

(1) Ülke, çok kötü, berbat bir şekilde idare ediliyor.

(2) Kötü eğitim, kötü ahlâk, kötü telkinler yüzünden hedonist felsefe her yeri işgal etmiştir. Şimdi herkes az çalışıp çok kazanmak, kazancından fazla harcamak; lüks, aşırı tüketim, israf, tantana içinde yaşamak istiyor.

(3) Vergi, sigorta, (sözde) sosyal güvenlik siyaseti ülkenin sosyal, kültürel, iktisadî yapısını çökertmiştir.

(4) Emek, üretim, ihracat, helâl kazanç gibi değerler ikinci plana atılmış, herkes haram da olsa bol kazanç; faiz, rant, repo, borsa spekülasyonlarıyla çalışmadan kazanç elde etmek peşine düşmüştür. Ülkede yirmi milyon işşiz vardır ama büyük gazetelerde de her gün sayfalar dolusu işçi, eleman aranmaktadır.

Türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadî, ticarî, malî bataktan çıkabilmesi için ihracata yönelik kaliteli mal üretmesi gerekmektedir. Bu da ancak dışarıdan getirtilecek çok çalışkan, az ücret alan yabancı işçilerle olur. Almanya’yı bugünkü zengin, mâmur (bayındır), kalkınmış hale getirenler yabancı işçilerdir.

Bizdeki işçilerin şartları şunlardır:

a. Haftada iki gün izin, b. Yılda bir ay tatil, c. Sigorta, ç. Öğle yemeği, d. Senede dört maaş ikramiye, e. Az çalışma, çok maaş… Bu şartlar Türkiye’yi daha da batırır. İstanbul’da Tahtakale, Perşembe Pazarı piyasasına bakınız. Kıt’a Çin’inden, Taiwan’dan, Güney Kore’den gelmiş binlerce çeşit mâmul sınaî eşya vardır. Adamlar dünyanın öbür ucundaki ülkelerinde binlerce çeşit mal üretiyor, bunları gemilere koyuyor, gümrük ödüyor ve bedavaya yakın derecede ucuz fiyatlarla satıyor. Biz bu malları kendi ülkemizde, navlun ve gümrük ödemeden onlar kadar ucuza mal edemiyoruz, satamıyoruz.

Benim elimde imkân ve fırsat olsa Çin’den, Hindistan’dan, başka ülkelerden milyonlarca işçi getirterek Türkiye’de ucuza mal üretir, dünyaya ihraç ederim.

Sanki yabancı işçi çalıştırılmayacak ve onların yerine yerli işçilerimize iş çıkacak. Mümkün müdür bu? Kuş kadar aklı olan böyle olmayacak dualara âmin demez.

İthalat ile ihracat arasında yirmi beş milyar dolar fark var. Türkiye bu kafayla giderse batar…

ABD’de yirmi beş milyon kaçak Meksikalı işçi çalışıyor. Sanayi ucuza çalışan, iyi çalışan, çok üreten kaliteli işçilerle kalkınır. Tanıdığım birçok atölye, firma, dükkan, küçük iş yeri ucuza çalışan Romanyalı işçilerle ayakta durmaktadır. Yabancı kaçak işçi çalıştırılmasını önlemek Türkiye’nin zararına olacaktır. 27 Haziran 2000