PerşembeBir insan olarak, bir Müslüman olarak, bir vatandaş olarak, bir Türkiyeli olarak son derece rahatsız ve tedirginim. Sebeplerini kısaca ve maddeler halinde arzedeyim:

1. Kokuşma bozuk düzenin ana prensibi haline gelmiştir. Böyle bir toplumun yıkılması, çökmesi kaçınılmazdır. Hem bu düzen devam edecek, hem de alınacak tedbirlerle kokuşma önlenecek; böyle bir şey de mümkün değildir. Kokuşmanın önlenebilmesi için birinci şart düzenin değişmesidir. Evet, köklü, esaslı, temelden değişimlere ihtiyacımız var. Birtakım egemen güçler buna karşı çıkıyor, her ne olursa olsun statükonun muhafaza edilmesini istiyor. Cümbür cemaat bütün milletin altında kalacağı büyük bir yıkımdan korkuyorum ve tedirgin oluyorum.

2. Türkiye bir Müslüman ülkedir, inşaallah Kıyamet’e kadar ilelebed Müslüman kalacaktır. Ancak bazı güçlü, esrarlı azınlıklar Müslümanların temel hak ve hürriyetlerini tanımıyor, onların siyasî tercihlerine karşı çıkıyor. Üniversite ve İmam-Hatip okullarındaki başörtüsü yasağının ileride sokaktaki kadınlara kadar genelleştirileceğinden, ülkemde Stalinvâri, Maovâri, Enver Hocavâri zulümler yapılmasından endişe ediyorum. Bu müslüman ülkedeki dindar kadın ve kızların niçin İngiltere, Kanada, ABD gibi ülkelerde yaşayan Müslümanlar kadar hürriyeti olmasın? Zâlimler bu kafada giderlerse yarın bir çılgınlık yaparak camilere bile tahdit koymağa kalkışabilirler.

3. Rüşvet ve hırsızlık korkunç boyutlara ulaşmıştır. Mevcut kanunlar, mevcut cezalar bunları önlemeye yetmiyor. Hırsızlara, rüşvetçilere, talancılara, başkalarına ibret-i müessire olacak şekilde çok ağır cezalar verilmesi gerekir. Bugünkü kanunlarımız, bugünkü infaz sistemimiz suç işleme eğiliminde olanları korkutmuyor. Birkaç ay veya bir iki yıl yatar çıkarım. Yaptığım hırsızlık, aldığım rüşvet yanıma kâr kalır diyorlar. Öyle kanunlar çıkartılmalı, öyle ağır cezalar getirilmelidir ki, hırsızların değil hırsızlığın kökünü kurutsun.

4. Güçlü, gizli ve esrarlı bir azınlık ve lobi olan Sabataycılar veya Yahudi Türkler de beni çok tedirgin ediyor. Çünkü bunlar, Müslüman olmadıkları halde Müslüman görünüyorlar, nüfus kartlarına böyle yazılıyor. Onlar hakkındaki birinci tedirginliğim budur. İkincisi ise o cemaate ve azınlığa mensup bazı yazarların aydınların, okumuşların, güçlü ve tesirli adamların çok insafsız, çok vicdansız, çok militan bir şekilde İslâm ve Müslüman düşmanlığı yapmalarıdır. Devlet, cumhuriyet, ülke hepimizindir. Hiçbir gizli, esrarlı, güçlü azınlığın bunlara ambargo veya tekel koymaya hakkı yoktur.

5. Din ve rejim kavgası da beni çok tedirgin ediyor. Hiçbir medenî, ileri, zengin, sağlıklı bir yapıya sahip ülkede böyle bir kavga yoktur. Bir ülkenin, bir milletin, bir devletin huzurlu olması, yükselebilmesi için din ile siyasî rejimin barışık olması, işbirliği yapması gerekir. Egemen azınlıklar, din ile barışacaklarına, tam tersine hareket etmekte, saldırılarını her geçen gün biraz daha arttırmaktadır.

6. Millet Meclisinin duvarına “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazılmıştır ama gerçekte böyle değildir. Millet iradesinin, devletin, ülke menfaatlerinin, hukukun, demokrasinin, temel ve evrensel insan hak ve hürriyetlerinin milli kimliğin üzerinde gizli bir irade vardır. Derin devlet midir bu? Yahut resmî ideoloji heyûlâsı mıdır?

7. Ülke çok kötü idare edilegelmektedir. Tarım berbattır, dışarıdan ekmeklik buğday almak zorunda kalmışızdır. Pirincimiz, fasülyemiz, nohutumuz bile dışarıdan gelmektedir. Hayvancılığımız kasıtlı olarak öldürülmüştür. Balıkçılığımız bitmiştir. Verimli topraklarımız erozyon yüzünden denize akıp durmaktadır. Ormanlarımız tahrip edilmektedir. Sanayiimiz darbe üzerine darbe yemektedir. İyi idare edilen ülkeler sanayide, tarımda, hayvancılıkta, çeşitli sanat ve zenaatlerde harikalar meydana getirir, hızla ilerlerken biz gerileyip duruyoruz.

8. Yıllardan beri süren yahut kasıtlı olarak sürdürülen müzmin ve yüksek enflasyon sadece iktisadı, sanayii ve ticareti çökertmekle kalmamış, ülkenin bütün temel müesseselerini çürütüp bitirmiştir. İstenilse bir sene içinde enflasyon sıfırlanır, dolara eşit yeni bir para birimi çıkartılır, finans işleri rayına oturtulur ama yiyiciler, talancılar, statükocular buna izin vermiyor.

9. Millî eğitimin ve üniversitelerin durumu da rezalettir. Türkiye okulları, bilhassa liselerimiz çağdaş dünya seviyesinin çok altındadır. Biz çocuklarımıza doğru dürüst Türk lisanını, Türk edebiyatını, millî tarihimizi bile öğretemiyoruz. Üniversitelerimiz rejimin fidanlıkları haline getirilmiştir. İlmî araştırmalar, akademik çalışmalar bitmiştir. Bunun sonu topyekûn bir iflâs ve yıkılıştır. Çare ve çözüm arayan da yoktur.

10. Gelir dağılımındaki adaletsizlik dehşet vericidir. Ülkenin yağını balını küçük bir azınlık yerken, on milyonlarca vatandaş geçim sıkıntısı içinde kıvranıp duruyor. Yirmi milyon işsiz için bir şey düşünen yok.

11. Ülkemizde ihtiyacın birkaç misli memur ve devlet işçisi bulunuyor. Birtakım alçak, namussuz, rezil politikacılar ve idareciler partizanlık yaparak kadroları şişirdikçe şişirmişlerdir. Bir gün gelecek devlet bütçesi bunların maaşlarını ödemeye yetmeyecektir.

11. Dış ve iç borçlar akıl almaz bir mikdara ulaşmıştır. Devlet bu borçların faizlerini bile ödemeye yetişemez.

12. Namussuz, şerefsiz bir zihniyet Sosyal Sigortaları ve Emekli Sandığı’nı iflas ettirmiştir.

13. Memleket bunca rezalet, kötülük, buhran içinde çırpınırken birtakım tuzu kuru egemenler en büyük tehlike irticadır, irticanın ve mürtecilerin başları ezilecektir diye beyanat vermekte, atıp tutmaktadır. Yapılan anketlerde, irticayı bir tehlike olarak görenlerin halkın yüzde üçü olduğu meydana çıkmışken, bu kuruntu üzerinde bu kadar durulmasının asıl sebebi nedir acaba?

14. Avrupa Birliği’ne girmek için çırpınıp duruyorlardı. Şimdi tornistan yaptılar ve “Atatürk inkılapları tehlikeye girecek ve ülke parçalanacaksa Avrupa Birliği’ne girmeyelim” demeye başladılar.

15. Türkiye’de uzun yıllardan beri, zaman zaman had safhaya gelen bir din ve mukaddesat düşmanlığı vardır. Küçük, egemen, çok güçlü bir azınlık kendisini ülkenin sahibi olarak görmekte, millet çoğunluğuna sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, parya, zenci, kızılderili olarak bakmaktadır. Şu hürriyet ve insan hakları asrında böyle rezalet olur mu?

16. Bir Müslüman ve vatandaş olarak din sömürüsünden, mukaddesat bezirganlığından da çok müşteki ve tedirginim. Din kutsal bir müessesedir. Şahsî menfaatlerin ve hırsların üzerinde tutulmalıdır. Hiçbir alçağın ve namussuzun dini âlet ve vasıta kılarak zengin olmaya, makam ve mevki kapmaya hakkı yoktur. Din sömürüsü ile samimî, ihlaslı, müstakim (doğru) müslümanların mücadele etmesi gerekir. Lakin Müslümanlar yıllardan beri ezilmiş, cahil bırakılmış, sindirilmiştir. Kaldı ki bozuk düzen bir kısım din sömürücülerini elaltından desteklemektedir. 20 Ekim 2000