Gençler ne bilir, ne hatırlar. Bendeniz hatırlıyorum.

Tansu Çiller

hanımefendi Başbakan iken bütün medya onun ismiyle, onun haberleriyle çalkalanıyordu. Tansu Çiller aşağı, Tansu Çiller yukarı. Tansu Çiller ne dedi? Tansu Çiller ne demek istiyor? Tansu Çiller ne yaptı? O ne yapmalıydı? Ne yapacak? Niçin öyle yaptı da böyle yapmadı? Yaptıkları ve yapmadıkları ne mánâya geliyor?

Sonra ne oldu?

Tansu Çiller unutuldu

, artık ondan nâdiren bahs ediliyor. Onunla ilgili tartışmalar tavsadı. O şimdi ne aşağıda, ne yukarıda. Nisyan Ârafında.

Günlük gelip geçici hadiseler böyledir. Bir varmış, bir yokmuş. Bu memleketin başına gelen büyük felaketlerden biri

futbol dedikodusu gibi politika dedikodusu

yapılmasıdır. Bizde politika magazinleştirilmiştir.

Diğer büyük bir felaket dinî konuların magazinleştirilmesidir.

Bugünkü dedikoduların, siyaset magazinlerinin on binde, yüz binde biri bile on beş yirmi yıl sonra yaşamayacak, tedavül etmeyecektir. Bu kadar boş, kof, gelip geçici, fâni, kararsız, sebatsız konularla

on milyonlarca halkın oyalanıp afyonlanmasına

zehirlenmesine acımak ve öfkelenmek gerekir.

Gazetelerimiz ve yazarlarımız ülkenin, insanlığın gerçek, temel, kalıcı gündemini konu edinmelidir. Müslüman gazete ve tv’ler hadiselere, olup bitenlere, gelişmelere

İslâmî, Kur’ânî, Nebevî, Şer’î, hikemî açıdan

bakmalıdır.

Şu politikacı ile bu politikacı sert münakaşalar yaptılar… Şu Hoca bu Hocaya çok ağır şekilde verdi veriştirdi. Bir gün sonra hakkettiği şamarı yedi… Tokat gibi cevap… Ya öyle mi? On milyonlarca halk bu haberlerle sersemlemiş vaziyettedir.

Ciddî gazeteler, yazarlar, medya niçin millî eğitim meselelerini müzakere etmiyor? Ülkemizdeki krizlerin niçin sebeplerini araştırmıyorlar da hep neticeler üzerinde duruyorlar?

Niçin durmadan kavga ediliyor? Problemler niçin soğukkanlılıkla ve seviyeli bir üslûpla ele alınmıyor. Niçin bu kadar yıkıcı muhalefet yapılıyor? Bunca yağcılığa, yalakalığa, dalkavukluğa ne lüzum var?

Sövüp sayacağımıza

“Hayır beyefendi öyle değil böyledir…”

üslûbunu niçin benimseyemiyoruz? Aralarında fikir ve görüş ayrılıkları olanlar birbirilerine niçin

beyefendi, hanımefendi, zat-ı âliniz

diyemiyor?

Niçin gerekçeli konuşmuyoruz? Niçin meseleleri bütünüyle ele alamıyoruz da işimize gelen tarafları, cümleleri seçiyoruz.

Niçin empati yapamıyoruz? Bunca kağıda, mürekkebe yazık.

Yazana yazık, okuyana yazık, memlekete, halka, devlete, boşa harcanan zamana yazık.

* (İkinci yazı) Bu Lüks ve İsraf Bizi Batırır

1920’de Ankara Büyük Millet Meclisi

“Düğünlerde Men’-i İsrafat Kanunu”

çıkartmıştı. Bu kanun maalesef

Turgut Özal

zamanında kaldırıldı. Günümüzde zenginler israflı, ihtişamlı düğünler yapıyor.

Böyle düğünler dinimize göre haramdır.

Eskiden

ülkemiz dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biriydi

, dışarıya buğday satıyordu. Şimdi ise hariçten

yılda üç milyon tondan fazla kalitesiz buğday satın alıyoruz.

Üstelik

günde beş milyon ekmeği çöpe

atıyoruz.

Hükümetimiz niçin ekmek israfını önlemek için bir kanun çıkartmıyor? Sadece ekmek mi? Ülkemiz bir

İsrafistan

haline gelmiştir.

İhtiyacın ötesinde lüks evler israflı değil midir? Lüks ve ihtişamlı otolar israf değil midir? Fiyatları uçuk, markalı giysiler. Dekorasyonu şatafatlı lüks restoranlarda yenilen pahalı yemekler.

Türkiyemiz son yirmi otuz yılda lükse, israfa, aşırı tüketime trilyonlarca

(Mübalağa etmiyorum evet trilyonlarca)

dolar harcadı. Bu paralarla,

Güney Kore gibi kendi yüzde yüz millî oto sanayiimizi,

kendi elektronik sanayiimizi, uçak sanayiimizi kursaydık iyi olmaz mıydı? Lüks dedi mi, bazılarımız çıldırıyor, kuduruyor.

Turistik maksatla olursa bir şey demem ama yerli halkın aşırı lüks otellerde konaklamasına çok teessüf ediyorum

Lüks ev statü oldu…

Lüks yazlık statü oldu. Lüks oto… Lüks elbiseler… Lüks otellerde yatmak… Lüks restoranlarda tıkınmak…

Bu lüks, bu israf, bu ihtişam budalalığının ve beyinsizliğinin sonu iyi olmaz. Uzağa gitmeye lüzum yok, komşumuz

Yunanistan’ın haline bakınız.

Lüks israf yollarında giderken iflas uçurumuna düştüler.

Bunca lüks, israf, ihtişam bir ülkeyi, bir devleti, bir halkı batırır da batırır. Sadece günde beş milyon ekmeğin çöpe atılması, batma sebebi olarak yeterlidir. Şu

sürüngen beyinsize bakınız.

Son seyahatimde yedi yıldızlı otelde kaldım… Benim lüks otomobilin lazerli ve megavizyonlu… Dün gece Falan restoranda Alaska yengeci yedim… Porsiyonu 295 lira…

(Zıkkım ye!)

Kravatı rüzgarla ters döner, pahalı markası görünür, herif zevkten dört köşe olur. Kadın tayt üzerine tünik giyer, başına unique bir eşarp bağlar, uzun topuklu ayakkabılarıyla yalpalaya yalpalaya fink atar.

Modern Müslüman kadın? Şeytanî tesettürlü…

Oğlu üniversiteye

Porsche

arabayla gider.

Bu lüks ve bu israfla memleket batacak, aldırdıkları yok.

Kur’ân’da müsrifler

(savurganlar)

için

“Şeytanın kardeşleri”

deniliyor. Şeytanın kardeşleri… 27.12.2014