Çok Yazık Pek Yazık
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Aralık 2018
Gençler ne bilir, ne hatırlar. Bendeniz hatırlıyorum.
hanımefendi Başbakan iken bütün medya onun ismiyle, onun haberleriyle çalkalanıyordu. Tansu Çiller aşağı, Tansu Çiller yukarı. Tansu Çiller ne dedi? Tansu Çiller ne demek istiyor? Tansu Çiller ne yaptı? O ne yapmalıydı? Ne yapacak? Niçin öyle yaptı da böyle yapmadı? Yaptıkları ve yapmadıkları ne mánâya geliyor?
Sonra ne oldu?
, artık ondan nâdiren bahs ediliyor. Onunla ilgili tartışmalar tavsadı. O şimdi ne aşağıda, ne yukarıda. Nisyan Ârafında.
Günlük gelip geçici hadiseler böyledir. Bir varmış, bir yokmuş. Bu memleketin başına gelen büyük felaketlerden biri
yapılmasıdır. Bizde politika magazinleştirilmiştir.
Bugünkü dedikoduların, siyaset magazinlerinin on binde, yüz binde biri bile on beş yirmi yıl sonra yaşamayacak, tedavül etmeyecektir. Bu kadar boş, kof, gelip geçici, fâni, kararsız, sebatsız konularla
zehirlenmesine acımak ve öfkelenmek gerekir.
Gazetelerimiz ve yazarlarımız ülkenin, insanlığın gerçek, temel, kalıcı gündemini konu edinmelidir. Müslüman gazete ve tv’ler hadiselere, olup bitenlere, gelişmelere
bakmalıdır.
Şu politikacı ile bu politikacı sert münakaşalar yaptılar… Şu Hoca bu Hocaya çok ağır şekilde verdi veriştirdi. Bir gün sonra hakkettiği şamarı yedi… Tokat gibi cevap… Ya öyle mi? On milyonlarca halk bu haberlerle sersemlemiş vaziyettedir.
Ciddî gazeteler, yazarlar, medya niçin millî eğitim meselelerini müzakere etmiyor? Ülkemizdeki krizlerin niçin sebeplerini araştırmıyorlar da hep neticeler üzerinde duruyorlar?
Niçin durmadan kavga ediliyor? Problemler niçin soğukkanlılıkla ve seviyeli bir üslûpla ele alınmıyor. Niçin bu kadar yıkıcı muhalefet yapılıyor? Bunca yağcılığa, yalakalığa, dalkavukluğa ne lüzum var?
Sövüp sayacağımıza
üslûbunu niçin benimseyemiyoruz? Aralarında fikir ve görüş ayrılıkları olanlar birbirilerine niçin
diyemiyor?
Niçin gerekçeli konuşmuyoruz? Niçin meseleleri bütünüyle ele alamıyoruz da işimize gelen tarafları, cümleleri seçiyoruz.
Niçin empati yapamıyoruz? Bunca kağıda, mürekkebe yazık.
1920’de Ankara Büyük Millet Meclisi
çıkartmıştı. Bu kanun maalesef
zamanında kaldırıldı. Günümüzde zenginler israflı, ihtişamlı düğünler yapıyor.
Eskiden
, dışarıya buğday satıyordu. Şimdi ise hariçten
Üstelik
atıyoruz.
Hükümetimiz niçin ekmek israfını önlemek için bir kanun çıkartmıyor? Sadece ekmek mi? Ülkemiz bir
haline gelmiştir.
İhtiyacın ötesinde lüks evler israflı değil midir? Lüks ve ihtişamlı otolar israf değil midir? Fiyatları uçuk, markalı giysiler. Dekorasyonu şatafatlı lüks restoranlarda yenilen pahalı yemekler.
Türkiyemiz son yirmi otuz yılda lükse, israfa, aşırı tüketime trilyonlarca
dolar harcadı. Bu paralarla,
kendi elektronik sanayiimizi, uçak sanayiimizi kursaydık iyi olmaz mıydı? Lüks dedi mi, bazılarımız çıldırıyor, kuduruyor.
Turistik maksatla olursa bir şey demem ama yerli halkın aşırı lüks otellerde konaklamasına çok teessüf ediyorum
Lüks yazlık statü oldu. Lüks oto… Lüks elbiseler… Lüks otellerde yatmak… Lüks restoranlarda tıkınmak…
Bu lüks, bu israf, bu ihtişam budalalığının ve beyinsizliğinin sonu iyi olmaz. Uzağa gitmeye lüzum yok, komşumuz
Lüks israf yollarında giderken iflas uçurumuna düştüler.
Bunca lüks, israf, ihtişam bir ülkeyi, bir devleti, bir halkı batırır da batırır. Sadece günde beş milyon ekmeğin çöpe atılması, batma sebebi olarak yeterlidir. Şu
Kravatı rüzgarla ters döner, pahalı markası görünür, herif zevkten dört köşe olur. Kadın tayt üzerine tünik giyer, başına unique bir eşarp bağlar, uzun topuklu ayakkabılarıyla yalpalaya yalpalaya fink atar.
Oğlu üniversiteye
arabayla gider.
Kur’ân’da müsrifler
için
deniliyor. Şeytanın kardeşleri… 27.12.2014