Çökertilen Türkiye
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Salı
Batı dünyası, Lozan andlaşmasının gizli maddeleriyle Türkiye’nin güçlenmesini, birinci sınıf büyük bir dünya devleti olmasını engellemiştir.
Onlar, Japonya’nın kendi ilim ve tekniklerinden yararlanarak güçlenmesini önleyemediler ve bu yüzden başlarına ne dertler geldi. Çünkü Japonya’yı kendi kimliğinden ve geleneklerinden kopartacak Lozan benzeri bir andlaşma yoktu.
Türkiye İslâm dünyasının bir üyesiydi ve lideri durumundaydı. Uyandığı, güçlendiği, üstün olduğu takdirde onu durdurmalarına imkân bulamazlardı.
Dünyayı idare eden gizli güçler, Türkiye’yi dıştan engellemenin mümkün olmadığını bildikleri için, bizi içten çökerttiler.
Dünyaya bizden sonra açılan, Batı’nın ilmini ve tekniğini bizden sonra almaya başlayan Japonya’nın bugünkü durumuna bakınız, bir de bize bakınız. Onlar dört yüz üniversiteyle ilmin ve fennin her sahasında Batı dünyası ile boy ölçüşüyor, yarışıyor. Japonya şimdiye kadar nice ilmî ve fennî icad ve keşifler yapmış, Nobel’ler kazanmıştır. Japonya’da dev bir sanayi kurulmuştur. Bütün bunlar Japon kimliğine, Japon kişiliğine, Japon kültürüne, Japonya’nın geleneklerine bağlı kalınarak yapılmıştır. O ülkede hâlâ Japon yazısıyla yazılıp okunmakta, isteyenler kimono giymekte, yer sofralarında yemek yenilmektedir. Orada, devlet ve siyasî iktidar halkın dinine, inançlarına, ibadetlerine karışmamaktadır.
Bizde ise, millî kimliğe, kültüre, kişiliğe ve geleneklere yapılan baskılar yüzünden Türkiye çökmüş durumdadır. Kültür, eğitim, üniversite, sanat, edebiyat can çekişmektedir. Demokrasi, hukuk, insan hakları birer ism ve resmden ibaret kalmıştır. Ülkenin ve halkın ezici çoğunluğunun dini olan İslâm’a karşı sanki savaş açılmıştır ve dindar vatandaşlara utanç verici baskılar yapılıp durmaktadır.
Bir ülkede, âdil bir hukuk sistemi olmazsa, işte orası bizim durumumuza düşer. Kokuşma almış yürümüştür. Rüşvet almak ve vermek korkunç boyutlara ulaşmıştır. Mafyalar, çeteler ülkeyi haraca kesmektedir. Devletin ve mahallî idarelerin bütçeleri yağma edilmektedir. Popülizm ve partizanlık yüzünden haddinden çok fazla resmî memur ve iç işçi tâyin edilmiş ve şimdi bütçe bunların maaşlarını ödeyemeyecek hale gelmiştir. Ülke, halk, devlet ağır iç ve dış borçlar altında ezilmektedir. Emek ve üretim horlanmış; onların yerine faiz, rant ve avanta getirilmiştir. Ülkenin kaymağını, gelirlerin en çoğunu küçük bir azınlık yemekte, on milyonlarca vatandaş ezilmektedir.
Bir milleti ayakta tutan bütün değerler darbelenmiştir. Resmî ideoloji dinin yerine konulmak istenmektedir.
Evet Türkiye’yi başta Japonya olmak üzere öteki başarılı Asya ülkeleri ile mukayese ediniz. Güney Kore, Taiwan, Singapur ile karşılaştırınız. Onların başarılarına, zenginliklerine, ekonomilerine, endüstrilerine, ticaretlerine, kültürlerine bakınız ve bir de bizim acıklı halimize…
Türkiye son zelzeleyi çok ucuz, pek az kayıp vererek atlatabilirdi. Lakin en ehliyetsizlik, yetersizlik, ahlâksızlık, faziletsizlik, kokuşma, rüşvet yüzünden büyük kayıplar verdik, yerlere serildik. Dini imanı para olan adamlar bataklıklara, dolma topraklar üzerine, bina yapılması asla câiz olmayan arazilere koca koca bloklar diktirdiler. Bütün bunlar dini imanı para olan alçak ve rezil adamlar yüzünden olmuştur.
Üzerinde kesinlikle yapılaşmaya izin verilmemesi gereken çürük zeminlerde beş altı katlı kocaman blokların inşaına resmî izinler veren, bunların iskân ruhsatlarına resmî mühürler basan sistem bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti bakınız ne hallere getirmiştir.
Bütün bu kötülüklerin üzerine gidilecek midir? Suçlular cezalarını görecek midir? Yazık ki, fazla bir şey yapılmayacak, paraya ve menfaate tapınış devam edecektir.
Zelzele on milyonlarca Türkiyelinin gözünü açmıştır. Ülkenin ne kadar kötü idare edildiğini iyice gördüler.
Din ve mukaddesatla, dindar vatandaşlarla mücadelede pek başarılı olan Don Kişot’larımız, zelzeleden önce alınması gereken tedbirler, yapılması gereken işler ile zelzele olduktan sonra eda ve ifası gereken hizmetleri yapmakta hiç de başarılı olmamışlardır.
Türkiye, Türk ve İslâm dünyasına, bütün insanlığa ışık tutabilecek, rehberlik edebilecek bir ülkedir. Yazık ki, bugünkü hallere düşmüş, düşürülmüş bulunuyor. Bu bataklıktan çıkıp kurtulmak imkanı yok mudur? Elbette vardır. Bunun için büyük beyinler, büyük iradeler, büyük zekalar, büyük adamlar gerekiyor. Küçük, hokkabaz, sahtekâr, dini imanı para ve menfaat olan, benliklerine tapan, ceplerini dolduran, halkı aldatan, yüksek makam ve mevkilere uçarak değil, sürünerek çıkan adamlarla hiçbir şey olmaz.
Dostlarımdan kulağı delik bir zat, “O islâmcı grubun en az üçte biri alkollü içki içiyormuş” dediği vakit önce bu habere şaşmak istedim, sonra kendimi topladım ve hayret etmekten vaz geçtim. Dikkat buyurunuz, Müslüman demedim, islâmcı dedim. İslâmcı ne demektir? İslâmcılık denilen beşerî bir ideolojiye bağlı kimse demektir. Bu adamlar Türkiye’ye İslâm dinini hâkim kılacaklarını, Asr-ı Saâdet’e benzer bir iklim getireceklerini iddia ederler. Lâfa gelince atarlar tutarlar, mangalda kül bırakmazlar. İşe geldi mi, üçte biri kafayı çeker. 25 Ağustos 1999