Kur’ân’da kesin emir vardır, cuma günü cuma ezanı okununca alış veriş, ticaret, dünya işleri bırakılır ve camiye, Allahı anmaya ve O’na ibadet etmeye gidilir.

Zamanımız Müslümanlarının büyük kısmının bu emre uymadıklarını, cuma ezanı okunduktan sonra ticarete, alış verişe devam ettiklerini üzüntüyle görüyoruz.

Cuma ezanı okununca ideal İslâm şehrinde bir hareket başlar, dükkanlar, işyerleri, atölyeler, bürolar kapatılır; halk akın akın camilere seğirtir. İstanbulda böyle bir durum yok. Cuma ezanı okunuyor, caddeler sokaklar meydanlar insan selleri ile dolu, dükkanlar açık, lokantalar muhallebiciler, pastahaneler, kahvehaneler çalışıyor, otobüsler otomobiller vızır vızır işliyor.

Din eğitimi almamış, İslâmî kültürü olmayan halkımızı fazla kınamıyorum ama sofu, dindar, dini bütün geçinenleri bu konudaki ihmal ve teseyyübleri dolayısıyla çok kınıyorum, çok ayıplıyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığının bu konuda halkı uyarması, aydınlatması, bilgilendirmesi gerekmez mi? İslâmî cemaatler, tarikatlar, vakıflar, dernekler, gruplar da bağlılarını uyarmalıdır.

Cuma ezanı okunduktan sonra alış veriş yapmanın günah olduğu, bu esnada kazanılan paranın hayırsız ve bereketsiz olacağı

mü’minlere anlatılmalıdır.

Birkaç defa yazdım. Kumkapı’da ana caddede

Nişanca camii yakınında Mihman isminde bir Özbek-Uygur lokantası var.

Cuma günü, öğleyin namaz vaktinde bir saat kapanıyor. İçeride bulaşıkçı hanımları bile bırakmıyorlar.

Özbek Uygur kökenli kardeşlerimiz yapabiliyor da biz yerliler yapamıyoruz?

1968’de BUGÜN gazetesinde

Cuma vakti dükkanlar kapatılsın, dünya hayatı durdurulsun

konulu bir makale kaleme almıştım. Hemen

ağır ceza mahkemesine

verilmiştim, ağır hapis cezası ile cezalandırılmam istenmişti. Günümüzde din üzerinde böyle baskılar yok; Cumhurbaşkanı, Başbakan, devlet büyükleri bile namaz kılıyor.

Öyleyse bu hürriyetten yararlanarak niçin dinimizin emirlerini yerine getirmiyoruz?

Cuma vakti dükkanı kapatırsak zarara uğrarmışız… Ne büyük gaflet, ne korkunç kuruntu!… Asıl zarar dükkanı açık tutmakta, Cuma vakti ticaret yapmaktadır.

Bendeniz din hocası değilim, fakihlik taslamıyorum. Bu yazdıklarımı, ilmihalini öğrenen, bilen her sade Müslüman söyleyebilir. Hem de söylemelidir.

Vazifem, kendime pâye vermeden, âmirlik taslamadan kardeşlerimi uyarmaktır.

Bunu yapmaya mecburum. Çünkü,

Cuma ezanı okunduktan sonra alış verişe, ticarete devam etmek,

dükkanları, işyerlerini açık tutmak; Kur’ânın, Sünnetin, Şeriatin kötü gördüğü, nehy ettiği

haram ve çirkin bir şeydir.

Bu konuda nehy-i münker vazifemi yapmazsam sorumlu olurum.

Kumkapıdaki

Mihman lokantası

, oraya her gittiğimde müşteri dolu… Cuma günü öğleyin bir saat kapandığı için hiç de zarar etmiyor.

Güzel bir örnek oldukları için sahiplerini tebrik ediyor, Cenab-ı Hak’tan sıhhat, selamet ve afiyet diliyorum…

(Vakit namazlarının ezanları okununca, Mihman personelinin bitişikteki camiye gitme hakkı vardır…)

(İkinci Yazı) Liseli ve Üniversiteli Müslüman Gençlere

Faydalı ve hayırlı bilgi ve kültür büyük bir güçtür. Kim bilgili ise o kuvvetlidir. Bilgi, düşmanlara, şeytanlara karşı en tesirli ve koruyucu silahtır.

Bu yazıyı liseli ve üniversiteli Müslüman gençler için yazıyorum. Var güçleriyle bilgili, kültürlü olmaya çalışsınlar. Bu bilgi ve kültürlerini hayata uygulasınlar. Yani hem bilgili, hem ahlâklı olsunlar.

Bugünkü tağutî eğitim sistemi ile bilgili ve kültürlü olmak çok ama çok zordur. Müslüman alimler, zenginler, liderler, ziyalılar genç nesilleri bilgili ve kültürlü yetiştirmek için seferber olmalı, etkili çare ve çözümler bulmalıdır.

Faydalı ve hayırlı bilgeler ve kültür nedir?

Birincisi: Sahih=doğru inançlardır… İkincisi: Doğru din kültürüdür… Üçüncüsü: Doğru genel kültürdür.

Bunları kendi kendine kitaplardan okuyup öğrenmek çok zordur. Mutlaka kamil ve ehliyetli hocalardan, üstadlardan okuyup öğrenmek gerekir.

Ümmet cahil kalırsa zilletten, esaretten, ezilmekten, yenilgiden kurtulamaz.

Faydalı, hayırlı hayli bilgi öğrenmiş ama bunları hayata uygulamıyor. Böylesi çok eksik bir Müslümandır.

Faydalı bilgilerin ana kaynağı nedir? Allahın kadim kelamı olan Kur’ândır. Sonra Resulullah Efendimizin

(Salat ve selam olsun ona)

Sünnetidir, mütevatir ve sahih hadisleridir. Daha sonra icazetli alimlerin ve mürşidlerin bu iki kaynağa dayanan kitaplarıdır.

Faydalı ve hayırlı bilgi ve kültürde aklın yeri nedir?

Akıl kaynak değildir, âlet ve vasıtadır.

Bir insanda ne kadar fazla selim akıl varsa, o nispette bilgili ve kültürlü olur.

Kültürlü ve bilgili bir Müslümanın beyninde

en az on bin doğru kültür referansı

olmalıdır.

(Orta seviye 20, yüksek seviye 30 bin referans…)

Faydalı ve hayırlı ilmin, bilginin, kültürün ana aleti yazılı edebî zengin Türkçedir, Osmanlıcadır. Osmanlıca bilmeyen, eski kitapları okuyamayan,

19’uncu asır Türkçesini çok iyi bilmeyen, Fuzulî divanını okuyup anlayamayan Müslüman bir genç kesinlikle zengin ve geniş kültürlü olamaz.

Müslüman gençlere sadece burs vermek, onlara yurtlar yapmakla iş bitmez. Önemli olan onları faydalı ve hayırlı ilimlerle, geniş bir kültürle, yüksek ahlâk ve karakterle mücehhez kılmaktır. İngiltere’de lise ve üniversite bitirmiş bir İngiliz genci Shakespeare’i okuyamazsa ona bilgili ve kültürlü denilebilir mi?

Tekrar ediyorum:

Bu yazımı Türkiyeli Müslüman gençler için yazıyorum.

Dinsizler, ateistler, sekülerleşmişler, çağdaşlar, dinden kopmuşlar Osmanlıca öğrenmek istemezlerse bu onların bileceği bir iştir. Müslüman gençlerin Osmanlıca konusunda tercih hakları yoktur. Mutlaka inşaallah öğrenmek zorundadırlar.

Uzmanlık dalları mühendislik ve matematik olsa bile Müslüman gençler edebiyat, tarih, din, tasavvuf, beşerî ve iktisadî coğrafya, sanat, mimarlık, şehircilik, hukuk kültürüne sahip olmalıdır.

Şunu da belirteyim ki, parayı, malı, zenginliği, menfaati delicesine seven, bunlara çılgınca âşık olan kimseler, kültürlü olsalar bile bir işe yaramazlar, onların faydadan çok zararı dokunur. Böyleleri bilgili ve kültürlü canavarlardır.

Ah keşke, keşke faydalı, hayırlı bilgilerle mücehhez

(silahlı)

vasıflı gençler yetiştirecek İslâm mekteplerimiz olsa…

25.01.2015