Salı

 

Cumhurbaşkanımız sayın Ahmet Necdet Sezer’in takdir ettiğim özellikleri var. Birincisi: Mazisi temiz bir hukukçu oluşudur. Politikaya karışmamış, kirlenmemiş bulunuyor. İkincisi:Makamına hiçbir şâibe ve entrika gölgesi olmadan meşru şekilde oturmuştur. Üçüncüsü: Kendisinin ve yakınlarının en ufak şekilde yolsuzlukla, kokuşma ile ilgisi yoktur. Dördüncüsü:Hukuktan, temel insan haklarından, gerçek demokrasiden yanadır.

Peki böyle bir zatı iki büyük gazete günlerden beri niçin yıpratmaya, karalamaya çalışıyor? Yok köşke bir milyar liralık yatak alınmış, yok on beş milyarlık jakuzi alınmış, yok tâmir masrafları çok fazlaymış.

Sezer’in tenkit edilecek tarafları yok mudur? Elbette vardır. Şahsî tenkitlerimin bir ikisini yazımın sonunda zikredeceğim. Ancak, cumhurbaşkanının, cumhurbaşkanlığı makamının kasıtlı olarak yıpratılması asla doğru değildir.

Adamın biri koskoca bir bankayı batırmış, rezalet ayyuka çıkmış, ülke ve devlet milyarlarca dolar zarar etmiş; üstelik bu adam milyonlarca dolar eden yabancı bayraklı şahane yatı ile dünya denizlerini köpürte köpürte gezip tozuyor ve sonra kalkmış Cumhurbaşkanının birkaç milyar liralık jakuzisini tenkit ediyor. Bu adam önce bir aynaya baksa ya.

Birkaç ay önce Avrupa Birliği’nin Türkiye temsilcisi, açığa çıkartılan e-maillerinde ne diyordu? “Cumhurbaşkanının ağzının payını verdik…”

Sezer, geçen sene Millî Güvenlik Konseyi’ndeki hadise ile birtakım güçlerin tekerleklerine çomak sokmuş ve onların kin ve düşmanlıklarını üzerine çekmişti.

O zaman ona ne denilmişti:

“O makama seni biz getirdik, sen kim oluyorsun da bize kafa tutuyorsun!”

Bir yıldan beri birtakım politika, medya, büyük bürokrat, işadamı çetelerinin kârlarına kesat gelmiştir. Memleketi ve devleti sessiz sedasız soyuyorlardı. Pislikleri açığa çıkınca rahatsız oldular, bazı sıkıntılara mâruz kaldılar.

Çankaya Köşkü’ne pahalı perdeler yaptırılmış… Kim söylüyor bunları? Boğaziçine nâzır milyonlarca dolarlık köşklerde sefa süren; şöminelerinde yaktıkları odunları, çıtırtısı müzikal olduğu için Afrika’dan getirten; özel uçaklarıyla sık sık yurt dışı gezilerine çıkan; su gibi para harcayan birtakım medya baronları ve prensleri.

Türkiye’de yüz elli milyar dolarlık kara ve kirli para olduğu konusunda rivayetler var. Cumhurbaşkanına saldıran medyacılar bu kara para meselesini niçin dile getirmiyorlar?

Organize suç çeteleri Türkiye’yi haraca kesiyor ve bizim bazı pek namuslu medyacılarımız Cumhurbaşkanlığı köşkünün perdeleri konusunda günlerden beri yayın yapıyor. Bu adamlar halkı sersem mi sanıyor nedir?

Cumhurbaşkanı 250 milyar liraya köşk almış. Hesabını sordular, o da verdi. Eşim ve ben uzun bir meslek hayatı boyunca lojmanda oturduk, kira vermedik, maaşlarımızdan artırdık, başka gelirlerimiz oldu dedi. İtiraz edebildiler mi?

Şahsen Cumhurbaşkanını destekliyorum, ona güveniyorum; şahsının ve makamının yıpratılmasına karşıyım.

Sayın Sezer’in tenkit ettiğim tarafları yok mu? Var. Birkaçını arz edeyim:

1. Başörtüsü konusunda “Eskiden böyle bir şey var mıydı?Üniversitelere bütün kız öğrenciler başları açık olarak gidiyorlardı. Bu iş sonradan çıktı…” şeklinde konuşmasını olumlu bulmuyorum. Bütün demokratik, medenî, hukukun üstünlüğünü ve temel insan haklarını kabul etmiş ülkelerde isteyen Müslüman kız, fakültesine başı örtülü olarak gidebilmektedir. Bizdeki yasakçı, zorlayıcı, on üç yaşındaki kıza kelepçe vurucu, kızların analarına “Siz kendinizi bir b.. mu sanıyorsunuz” diyen zihniyet çağdışıdır. Türkiye Müslümanları en az İngiltere, ABD, Almanya Müslümanları kadar hür olabilmeli, inançlarına göre bir hayat sürmek hususunda serbest bırakılmalıdır.

2. Sayın Sezer, Alevî vatandaşlardan bir heyeti kabul etmiş ve onlara Sünnî dindarlara göstermediği bir sempati ve yakınlık sergilemiştir. O bütün halkın, bütün ülkenin başıdır. Binaenaleyh Aleviye de, Sünniye de aynı yakınlığı göstermesini beklerdik. İmam-Hatip okullarına, İlahiyat fakültelerine sokulmayan mağdure ve mazlume başörtülü kızlar ve velileri kendisini ziyaret etmek ve dertlerini anlatmak isteseler, onlara da yakınlık gösterir, dertleriyle ilgilenir mi acaba?

3. Sayın Cumhurbaşkanımız dil konusunda bence aşırılığa kaçmaktadır. Edebî-yazılı Türkçe’ye Arapça’dan ve Farsça’dan binlerce kelime girmiştir. Bunların dilimizden atılması, yerlerine uyduruk kelimeler konulması; Fransızca’daki Latin kökenli kelimelerin atılıp yerlerine eski Galya lisanından çıkartılma uyduruk kelimeler konulması kadar saçma ve zararlı bir şeydir. Türkiye’nin devlet başkanı, Türkçe konusunda orta yolda olmalıdır. Sayın Sezer’in Cumhuriyet gazetesi ve aşırı solcuların Türkçesini benimsemiş olmasını hoş karşılamadığımı yüksek müsamaha ve izinleriyle açıklamak istiyorum. Etrafında kümelenen danışmanlarını biraz aralasın da, bizim sesimizi de dinlesin.

Sezer’in iyi taraflarından biri de şudur: Medyaya yaranmak için hiçbir kıyak yapmıyor, mesafeli davranıyor. Bizde medya şu anda ülkenin birinci gücüdür. Medya dördüncü güç olursa ülkeye, halka, devlete hizmet eder, aksi takdirde mafyalaşır, kartelleşir, çeteleşir. Türkiye yıllardan beri sorumsuz bir medyanın sıkıntısını çekiyor. Bu konuda çare ve çözüm bulunmalı ve medya birincilikten dördüncülüğe indirilmelidir.

Sezer’in; tekerleklerine çomak sokmasından, memleketi babalarının çiftliği gibi idare etmelerini engellemesinden rahatsız olan birtakım politikacılar ve egemen güçler onun selahiyetlerini ve vazife süresini azaltmak için harekete geçmiş bulunuyor.

Sezer’in yerine getirilmek istenen adayların hemen hepsi Sabataycıdır. Bir Sabataycı ülkeye devlet başkanı olamaz mı? Olabilir ama bütün adayların Sabataycı olmaları normal midir?

Sezer’in Millî Güvenlik Kurulu toplantısındaki çıkışını ve sinirlenmesini fırsat bilen birtakım yüksek çeteler bir gecede milyarlarca dolar kâr etmişlerdi. Ellerindeki Türk paralarını topluca dolara çevirmişler, böylece çuvalla vurgun vurmuşlardı. Sezer’i yaylım ateşine tutanlar niçin bu haram ve kirli paralar üzerinde durmuyorlar?

İçini boşaltıp batırdıkları bankalardan beş milyar dolar vuran çetenin, cumhurbaşkanının birkaç bin dolarlık perdeleri ve jakuzisiyle uğraşmaları gülünçtür.

Milleti bu karalamalara inanacak kadar aptal mı sanıyorlar? 10 Nisan 2002