Cumhuriyet Hepimizindir
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
Yahudi tarihçisi Flavius Josèphe’in, Grekçe orijinalinden Fransızcaya çevrilmiş
(Ed. Lidis, Paris 1968) adlı 980 sayfalık büyük boy kitabını aldım ve birkaç günden beri onu okuyorum. Kitabın ikinci bölümü, milâttan sonra 66 ile 70 yılları arasında Yahudilerin Romalılara başkaldırışlarını ve yenilmelerini anlatıyor. Eser küçük yazılarla dizilmiş, okumakla bitmiyor.
Yahudilerin o devirdeki tarihi fitneler, fesatlar, tefrikalar, ihtilâller, iğtişaşlar, kıtaller, entrikalar; bir sürü hizbin, fırkanın, grubun birbiriyle rekabeti, çarpışması, kralların kendi oğullarını, akrabalarını öldürmeleri; kan, ateş, gözyaşı ile dolu. Bir isyan hareketi bastırıldıktan sonra üç bin Yahudi çarmıha gerilerek idam edilmiş. Velhasıl gaddarlık, fecaat, zulüm, rezalet, fısk, fücur dolu bir tarih.
Bazı kavimlerin, bazı ülkelerin tarihi çok hareketli oluyor. Değişimler, ihtilâller, göçler durmak bilmiyor. Bunların acısını halk kitleleri çekiyor. Kan, ateş ve gözyaşı birbirine karışıyor. Şehirler yakılıp yıkılıyor, insanlar yığınlar halinde öldürülüyor, esir ediliyor, yurtlarından sürülüyor, kadınların ırzına geçiliyor. Sonra ortalık biraz duruluyor, ardından başka büyük hâdiseler zuhur ediyor.
Filistin kadar olmasa da bizim topraklarımız da hareketli bir tarihe sahne olmuştur. Üzerinde yaşadığımız şu Anadolu’dan kaç kavim, kaç devlet, kaç medeniyet, kaç kültür geçip gitmiştir.
1923’ten beri dış düşmanların saldırılarına uğramadık, savaşa girmedik. Ancak içimizdeki çalkantılar durmak bilmedi. İslâmî bir cihad hareketi olan Millî Mücadele’den sonra, çoğulcu ve demokratik sistem askıya alındı, oligarşik CHP diktatoryası başladı. 1920’de kurulan ilk Büyük Millet Meclisi
çıkartmıştı. Meclis salonunda, Kur’andaki şûra-istişâre âyeti büyük bir levha halinde asılıydı. Hafta tatili cuma günüydü, kadınlar tesettürlüydü, millet ve devlet birliği vardı. Her şeyin başı ve esası İslâm’dı.
Zaferden sonra muhalif rüzgârlar esti, her şey tepetaklak oldu, tersine döndü. O günden bu güne kaç devir gelip geçti. 1945’te, CHP’nin dışında başka siyasî partiler kurulmasına izin çıkmıştı. 1946 seçimlerini CHP hile ve baskı ile kazanıp dört yıl daha iktidarda kaldıktan sonra nihayet 1950 seçimlerinde yıkıldı, 27 senelik bir devir kapandı, DP iktidara geçti. Adnan Menderes hükümeti Ezan-ı Muhammedî’yi Türkçe okumayı mecbur kılan kanunu kaldırdı, Müslümanlara biraz hürriyet verildi.
Lakin başta Celâl Bayar olmak üzere eski İttihadçı, komitacı, din ve Şeriat aleyhtarı kadrolar hâlâ devlete hâkimdi.
Ben üç darbe gördüm. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbelerini. En son 28 Şubat 1997’de bir darbe oldu ama bu eskilere benzemiyordu. Daha yumuşaktı, zevâhir (dış görünüş) korunmuş, kol yen içinde kırılmıştı.
Şu anda 2000 yılına 14 ay kaldı. Cumhuriyetimizin 75’inci yıldönümünü kutluyoruz. Türkiye nereden nereye geldi. Durumumuz parlak mı? Manzaraya bakarsanız vaziyetimiz parlak değildir. Çünkü birtakım egemen azınlıklar, gizli kuvvetler cumhuriyeti tekellerine almak istemişlerdi. Halbuki cumhuriyet hepimizindir, herkesindir.
Ülkemizin çokkültürlü, ana kimliğin altında tâli kimliklere, çeşitliliklere sahip bir yapısı vardır. Etnik bakımdan Türkler ve Kürtler iki büyük gruptur. Ayrıca, az veya çok yirmi otuz kavim ve kimlik daha vardır. Lazlar, Çerkesler, Gürcüler, Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar, Tatarlar, Balkarlar, Karaçaylar, Fellahlar, Nusayriler, Araplar ve daha neler neler. Nüfusumuzun ezici çoğunluğu Müslümanlardır ama onlar da Sünnî ve Alevî diye ikiye ayrılmıştır. Siyaset ve ideoloji açısından sağcılar ve solcular; dünya görüşü bakımından Müslümanlar ve laikler mevcuttur.
Cumhuriyet bunların hepsinin cumhuriyeti olmalıdır. Bir grup, cumhuriyeti tekeline alıp, ötekileri dışlarsa ne cumhuriyet yaşar, ne devlet ayakta kalır.
Cumhuriyeti tekellerine almak isteyenler kendi ideolojileri, kendi dünya görüşleri ile cumhuriyeti özdeşleştiriyorlar. Dikkat ederseniz onlar gerçek demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, temel insan haklarından; din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetinden, millî kimlikten pek bahsetseler bile bunları çarptırırlar.
Türkiye’de cumhuriyeti tekellerine almak isteyenler kimlerdir? Sabataistler mi? Yahudi cemaatinin ileri gelenlerinden Harry Ojalvo’nun
Ülkemizde bir buçuk milyon Türkleşmiş Yahudi var
sözüyle ifşa etmiş olduğu gizli Yahudiler mi?
Ülkemizde seksen bin kadar Ermeni vatandaş var. Bunların Ermeni ve Hıristiyan oldukları bellidir, zaten onlar da saklamıyorlar. Kendileri vatandaşlarımızdır. Ancak, Türk ismi taşıyan ve hüviyetlerinde Müslüman oldukları yazılı bulunan yüzbinlerce gizli Ermeni bulunduğu da iddia ediliyor. Bunlar cumhuriyetimizi hangi tarafa çekmek istiyorlar acaba?
Türkiye’de dört ayrı Mason teşkilatı bulunuyor. Bunların üye sayısının on bin civarında olduğunu sanıyorum. Onlar kemmiyete, kelle sayısı kalabalığına önem vermezler, keyfiyete ve kaliteye önem verirler. Atatürk’ün localarını kapatıp yasakladığı Masonlar da cumhuriyeti tekellerine almak istiyor.
Maalesef cumhuriyet rejimi büyük darbeler yemiş, derin yaralar almıştır. Buna sebebiyet verenler de onu tekellerine almak isteyen egemen azınlıklar, iki kimlikli, sayıca küçük, nüfuz ve güç itibarıyla büyük cemaatlerdir.
Cumhuriyet, üniversitelere başları eşarplı olarak giden Müslüman Türk kızlarının da cumhuriyetidir. Onlara zulmedenler kesinlikle cumhuriyetçi olamaz. Onlar, cumhuriyetin adını istismar ve âlet ederek kendi ideolojilerine hizmet etmektedir.
Peki cumhuriyetimizi nasıl ayakta tutabilir, onu nasıl güçlü kılabilir, izzetle yaşamasını temin edebiliriz? Bu ancak Millî Kurtuluş Savaşının havası ve zihniyeti ile olur. Cumhuriyeti kurtarmak istiyorsak, 1923’te Lozan’da gizlice hazırlanmış olan
Protokol
u geçersiz ilân etmemiz gerekir.
Türkiye’nin büyük bir değişime, yeniden yapılanmaya ihtiyacı vardır. Turgut Özal bunun hazırlığı içindeydi, ömrü vefa etmedi.
Ülkemizi, devletimizi, cumhuriyetimizi yaşatmak, yüceltmek istiyorsak onları birtakım egemen azınlıkların, çetelerin tekelleri altına almalarına karşı çıkmalıyız. Cumhuriyet bütün kesimlere, bütün çeşitliliğe hukuk, adalet, huzur, güven, barış, korunma sağlamalıdır. Cumhuriyet sâyesinde bu memlekette yaşayan on milyonlarca Müslüman ABD’de, İngiltere’de, İsviçre’de, Almanya’da olduğu gibi kendi inançlarına uygun bir hayat sürebilmeli, korkudan emin ve âzad olarak yaşayabilmelidir.