(D) Harfi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Mart 2019
Pazar
Bazı kimseler, “Sabataycılık diye bir cemaat yoktur. Biz bir azınlık değiliz, iki kimlikli de değiliz…” şeklinde konuşuyorlar. Doğru mu söylüyorlar. Maalesef…
İkinci dünya savaşı yıllarında, Millî Şef İsmet Paşa rejimi Varlık Vergisi adıyla bir vergi toplamıştı. Mükellefler arasında Rum, Ermeni, Yahudi cemaatlerine mensup olanlara, Türkler’e tarhedilenden daha fazla vergi yazılmış, nice gayr-i müslim zengin bu zâlimâne vergi yüzünden fakir olmuş, vergi borcunu ödeyemeyenler Aşkale’ye taş kırmaya gönderilmişti. İşte bu Varlık Vergisi listelerinde bazı Türk ve Müslüman isimli adamların karşısına parantez içinde bir (D) konmuştu. Bu (D) neydi? Selânik Dönmesi’nin kısaltılmışıydı. Sabataycıların bir ismi de buydu. Onlara Avdetî de deniliyordu.
Varlık Vergisi listelerinde, Sabataycı mükelleflerin isimlerinin hizasına (D) yazılması da gösteriyor ki, Sabataycılık, devlet tarafından da bilinen gizli ve esrarlı bir cemaattir, bir azınlıktır, bir farklılıktır. Bunu inkâra kimsenin gücü yetmez.
Yine diyorlar ki: “Bizim kökenimiz Yahudi’dir ama zamanla Türk ve Müslüman olmuşuz, bu milletin içinde erimişiz. Bizimle niçin uğraşıyorsunuz?” Böyle olanlar varsa onlara, bir şartla, bir şey demem. O şart da şudur: Bu milletin dinine, imanına, mukaddesatına, Şeriatına saldırmamak. Hem “eridik, gerçekten Müslüman olduk” diyecekler, hem de şiddetli İslâm ve Müslüman düşmanlığı yapacaklar. Böyle şey olamaz.
Bizim üzerinde durduğumuz husus, Yahudi kökenli bazı “Türklerin” şiddetli, gayr-i medenî, insanlığa sığmaz bir şekilde İslâm düşmanlığı yapmalarıdır. Böyle yapanlar dönmemiş dönmelerdir.
Bundan önce çok kere yazdım, tekrar ediyorum: Son yüz yıllık tarihimizde Dönmelerin, Sabataycıların büyük ağırlığı, tesiri vardır. Devletimizin, milletimizin, ülkemizin mâruz kaldığı tarihî ârızalarda bu gizli ve esrarlı cemaat büyük ve önemli bir rol oynamıştır.
Türk ve Müslüman kökenli vatandaşlar içinden de dinsizler, aykırılar çıkmıştır ama onlar hiçbir zaman Dönmeler, Sabataycılar kadar düşmanlık edememiş, tahribat yapamamıştır.
Tekin Alp sahte ve takma adıyla “Kahrolsun Şeriat!” diye haykıran Yahudi Moiz Kohen’in yaptığı çirkin ve hayâsızca saldırı yüzünden bütün Yahudi cemaatini suçlamak doğru olmaz. Moiz Kohen (nâm-ı diğer Tekin Alp) bir istisnâdır. Yahudi cemaati içinden, müderris (profesör) Avram Galanti gibi, İslâm’ı ve Müslümanları müdafaa eden kişiler de çıkmıştır. Galanti 1927’de “Arabî Harfleri Terakkimize Mâni Değildir” adıyla bir kitap yayınlayarak, Kemalist rejimin hazırlamakta olduğu alfabe devrimine karşı çıkmıştır. Bu büyük bir medenî cesaret değil midir?
Evet, konuyu bilen bir Türkiyeli olarak, şu hususu beyan ediyorum ki, gerek yakın tarihimizde, gerekse bugün İslâm’a, Müslümanlara, din ve vicdan hürriyetine, bu ülke halkının temel haklarına, millî kimliğe en fazla saldıranlar bir kısım Sabataycı aydınlar ve medyacılardır. Onlar bu saldırılara devam ettikleri müddetçe de, bu yazı gibi yazılar kaleme almaya devam edeceğim.
Ne mi istiyorum? Kesinlikle polemik yapmak istemiyorum. Yalan ve iftiraya da karşıyım. Gerçeklerin bilinmesini istiyorum. Bu benim hakkım değil midir?
Yakın tarihimizin meşhur ve güçlü Sabataycıları kimdir? Sabataycılık nedir? Bazı Sabataycıların Türk ve Müslüman isimlerinden başka Yahudi isimleri de var mıdır?
Madem ki, Türkiye halkının içinde erimiş, kaybolmuş Yahudi kökenli Türklerdir, öyleyse, ölülerini niçin Üsküdar’daki Bülbülderesi Dönme Mezarlığı’na, son yıllarda da Zincirlikuyu lüks mezarlığına gömüyorlar? Madem ki, asimile olmuşlardır, öyleyse niçin gizli sinagogları, hahamları, hahambaşıları vardır? Niçin, Sabataycı gençlerin cemaat dışından biriyle evlenmesine karşı çıkmaktadırlar? Niçin düğün törenlerinde, gizlice Sabataycı hahamlara Yahudi nikâhı kıydırtmaktadırlar?
Ben bir Müslüman olarak Hıristiyan ve Yahudi vatandaşlara karışılmasına taraftar değilim. Rumlar da, Ermeniler de, Süryaniler de, Yahudiler de bu vatanda selâmet içinde, korkusuzca yaşasınlar, kimliklerini, dinlerini muhafaza etsinler isterim. Yakın tarihte onlara yapılmış olan zulümleri asla tasvib etmiyorum. Lâkin onlardan da bir şey beklerim: İslâm’la ve Müslümanlarla savaşmasınlar. Onlar bunu yapmıyor. Yapan birkaç beyinsiz varsa, onlar cemaatleri bağlamaz, suçlu kılmaz. Lâkin Sabataycıların içindeki hayli kalabalık bir güruh benim dinime, imanıma, Kur’ân’ıma, Şeriatıma saldırıp duruyor. Bu adamlara elbette tolerans gösteremem.
Sabataycı olup da İslâm’a ve Müslümanlara saldırmayan kimselerle bir alıp vereceğim yoktur. Benden onlara bir sitem ve zarar erişmez.
Ahmet Emin Yalman Sabataycı idi. Sultan Vahdettin, Mustafa Kemal, Adnan Menderes ondan yaka silkmiştir. Mabeyin Başkâtibi Ali Fuat Türkgeldi beyin “Görüp İşittiklerim” (Tarih Kurumu Yayınları) unvanlı kitabında son Osmanlı padişahının Yalman hakkında ne kadar ağır konuştuğu yazılıdır. (Kitabın birinci baskısında bu kısım değiştirilmiştir. Tarih Kurumu maalesef tarihi tahrife yeltenmiştir.)
Atatürk, Yalman’ın gazetecilik yapmasına, yazı yazmasına izin vermemiştir. Adnan Menderes de bu adam için, “Allah, Yalman’ın dostluğundan da, düşmanlığından da muhafaza etsin” demiştir.
Bir Dönme olarak Yalman’ın işi gücü, birinci derdi İslâm’la, Müslümanlarla mücadele etmekti.
Şimdi başka Dönmeler onun yerini doldurdu. Benim dinime, inancıma, temel hak ve hürriyetlerime, millî kimliğime saldırmaya ne hakları var?
Onların Türklüğü ve Müslümanlığı eğreti, zahirî bir kimliktir. Asıl kimlikleri Yahudiliktir. İsrail makamları bunu çok iyi biliyor. Fakat siyasî, stratejik sebeplerle kabul etmiyorlar.
İki kimlikliliği bıraksınlar, mahkemelere müracaat ederek din ve kimlik olarak Yahudiliğe resmen geçsinler. Bilelim.
Her hâl-ü kârda İslâm ve Müslümanlıkla savaşmaktan samimi olarak vaz geçsinler. Vaz geçmezlerse iki elim yakalarında olacaktır.
Madem ki, Türkiyelidirler, Türkiye’yi sevmeye mecburdurlar. Türkiye’yi seven kimse, çoğunluğun dini olan İslâm’a, çoğunluğu teşkil eden Müslümanlara düşmanlık yapmaz. Millî kimliği kabul eder. Tarihî ârızalardan yana olmaz, tarihî devamlılıktan yana olur.
19 Haziran 2000