Cuma

Vatandaşlar ilim, irfan, ahlak, karakter, vasıf, din, fizik yapısı, zekâ, akıl ve daha birçok hususlarda eşit değildir ama temel insan haklarına sahip olmak bakımından ve hukuk önünde hepsi eşittir. Az eşit, orta eşit, çok eşit yoktur bu hususta.

Bir grup Müslüman gerekli kanunî izinleri almaksızın kendi kafalarına göre bir mescid açarlar, buraya maaşlı bir imam tayin ederler, cuma namazları kılarlarsa devlet buna mâni olur, mescidi kapatır, sorumluları adliyeye sevkeder.

Peki, iki kimlikli, zâhiren Müslüman görünen, gerçekte ise Yahudiliğin Sabatay Sevi tarikatine mensup bulunan bir kısım vatandaşlarımız İstanbul’un göbeğinde dev bir binanın altında bir Sabataycı Sinagoğu açarlar ve buralarda toplanıp kendi dinlerine göre âyin ve ibadet yaparlarsa devlet makamları onlara da eşit muamele yapmakta mıdır? Maalesef hayır.

İki kimlikli oluşu yüzünden, dinî kanaatlerinden, Sabataycı oluşundan dolayı herhangi bir vatandaşımızın rahatsız edildiğini, 312’nci maddeyi ihlâlden Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne verildiğini gördünüz ve duydunuz mu? Göremezsiniz ve duyamazsınız. Çünkü, Anayasamız bütün vatandaşları hukuk önünde eşit kabul etmektedir ama Sabataycılar yahut diğer isimleriyle Dönmeler “daha eşittir.”

Farmasonluk da bir tarikattir. Gizlidir, beynelmileldir. Mason locaları 1935’te Atatürk tarafından kapattırılmış; üçyıldızlı biraderler uyku devresine girmiş, aradan yıllar geçtikten sonra Millî Şef İsmetPaşa zamanında Farmason tekkeleri yeniden açılmıştır. Atatürk’ün yaptığı her şey doğruydu diyenler Mason localarının tekrar açılması meselesine ne derler acaba?

Masonluğundan dolayı şu ülkede rahatsız edilen mahkemelere verilen, zindanlara atılan bir tek birader var mıdır? Adnan Menderes’in başbakanlık müsteşarı Ahmet Salih Korur Farmasonların Üstad-ı âzamı idi. Yassıada Mahkemesi’nden iki sene ile paçasını kurtarmıştı. Zavallı Menderes ise idam edildi. Hariciye vekili

(Dışişleri bakanı)

Fatin Rüştü Zorlu idam sehpasına giderken

“Mason olsaydım asılmazdım…”

diye bağırmış. Evet, bu ülkede herkes eşittir ama farmasonlar

“daha eşittir”.

Küçük, salak, aptal, fakir bir hırsız geceleyin, tenha bir sokakta bıçak tehdidi ile bir adamdan yüz milyon lira gasb etse, yakalansa, onaltı sene ağır hapse mahkum olur. Bu işi iki kişi birlikte yaparsa ceza yirmi senedir. Birtakım hinoğlu hin adamlar bankaların içini boşalttılar, bu ülkeyi bu devleti, bu halkı kırk milyar dolar zarara soktular. Yakalandıkları vakit büyük medyamız dehşetli bir cayırtı kopartmıştı. Aradan uzun zaman geçmedi, ki banka soyguncularının hepsi de tahliye edildi. Galiba onlar da biraz fazla eşitler zümresine mensuplar…

Sultan Abdülhamid

zamanında hürriyet yoktu. Basın sansüre tâbiydi. Herkes fikrilerini açıkça beyan edemiyordu ama şefkatli Hünkâr adalet işlerine son derece riayet ederdi.

Bir ülkede hürriyetsiz yaşanabilir ama adaletsiz yaşamak çok zordur.

Âdil mahkemeleri ve hakimleri tenzih ediyorum. Tenkitlerim onları hedef almıyor. Bu ülkede sistem, düzen bozuktur. Birtakım kendini bilmez herifler tâlimat vermeye, tesir etmeye, baskı yapmaya kalkıyor.

Sonra, bazıları gizli çeteler kurmuşlar; bu devlet, bu ülke, bu cumhuriyet sanki onların babalarından kalma mirasmış gibi devlet ve Cumhuriyet üzerinde tekel kurmaya kalkışmışlardır. Devlet ve Cumhuriyet onlarınmış da, bu iki müessese ve değeri karşıtlarına ezdirmezler ve yıpratmazlarmış. Ne sakat düşüncedir bu! Bu devlet ve bu cumhuriyet bu ülkede yaşayan ve cebinde TC hüviyet kartı taşıyan herkesindir. Sabataycıların, Farmasonların, egemen azınlıkların, şu veya bu grubun ve zümrenin devlete ve Cumhuriyete ambargo koymaya, onları ipotek altına almaya asla hakları yoktur. Böyle bir zihniyet, böyle davranışlar devletimiz ve Cumhuriyetimiz için en büyük tehdit ve tehlikeyi teşkil etmektedir.

Bu tekelciler, bu daha eşitler Atatürk’ü, Atatürkçülüğü, Kemalizm ideolojisini istismar ediyorlar. Haysiyetli ve namuslu fikir adamlarından, sosyologlardan, siyasî kültür uzmanlarından bîtaraf bir bilirkişi heyeti seçilsin ve bu adamların Atatürkçülüğünün gerçek Atatürkçülük olup olmadığına dair onlardan bir rapor istensin. Eminim ki, bilirkişi heyeti benim görüşüm yönünde bir rapor verecektir.

Farmasonlar su katılmadık Atatürkçü geçiniyor. Nasıl oluyor bu iş? Atatürk onların localarını kapattıracak ve onlar samimî Atatürkçü olacaklar. Mantık böyle bir soruya ne cevap verir?

Adamlar Nazım Hikmet’i taparcasına seviyor. Peki kimdir bu Nazım Hikmet? Atatürk rejimini devirmek, ülkede Sovyetler Birliği’ne bağımlı kızıl bir rejim kurmak için teşebbüse geçmiş, yakalanmış ve ağır hapse mahkum olmamış mıydı Nazım? Başarılı olsaydılar Atatürk’e ne yapacaktı Nazımcılar? Onbeş sene hapis yattıktan ve Sabataycı Ahmet Emin Yalman’ın başını çektiği kampanya sonunda afla salıverilince Türkiye’den kaçan; Moskova havaalanına indiğinde “Benim vatanım Sovyetler Birliği’dir, beni Stalin yarattı…” diye beyanat veren Nazım sevgisiyle samimî Atatürkçülük bir arada yürür mü? Onlar herkesi sersem ve aptal mı sanıyorlar?

Atatürk’le ilgisi olmayan bir ideolojiyi kalkan gibi kullanarak oligarşik, tekelci bir hakimiyet kuracaklar; “daha eşit” olacaklar; kendileri gibi düşünmeyen vatandaşları sindirmeye çalışacaklar.. Böyle çağdaşlık, böyle medenilik, böyle demokratlık olur mu?

Kanunlar hangi inançtan, görüşten, zümreden olursa olsun bütün vatandaşlara eşit olarak uygulanmalıdır. “Daha eşitlerin” bulunduğu bir ülkede eşitlik yok demektir.

Devlet ve Cumhuriyet bütün vatandaşların devleti ve Cumhuriyetidir. Halkı ilerici gerici, dinci laik, çağdaş çağdışı, Sünnî Alevî, şucu, bucu diye zıt kutuplara kamplara ayıranlar devletimize ve Cumhuriyetimize en büyük kötülüğü yapmaktadır.

Dünyanın bütün medenî ülkelerinin ceza kanunlarında bizim 312’nci maddeye benzer maddeler vardır. Bizde bu madde aşırı şekilde kullanılmaktadır. Bu madde ile ilgili hükümlerin nicesi Strasburg’taki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde incelenmiş ve devletimiz tazminat ödemeye mahkum edilmiştir. 312’nci madde elbette lüzumlu ve faydalı bir maddedir. Vatandaşlar arasında din, mezhep, bölge, etnik köken yüzünden fitne ve fesat çıkartmak isteyenler elbette cezalandırılmalıdır. Ancak, sert veya aykırı da olsa birtakım fikir adamlarının, gazetecilerin, yazarların kötü idareye yönelttikleri tenkitlerin bu madde ile hiçbir ilgisi yoktur. 02 Kasım 2002