Perşembe

Danimarka’da yayınlanan, sonra başka batı ülkelerinin bazı gazete ve dergileri tarafından iktibas edilen çirkin karikatürler üzerine patlak veren kriz birçok gerçeği ortaya çıkarmış bulunuyor. Bunları madde madde sıralamak istiyorum.

Birinci gerçek: Yanında bilgelik ve adalet olmadığı takdirde sadece hürriyetin yeterli olmadığı meydana çıkmıştır. Danimarka’da çok genç bir basın, düşünce, ifade hürriyeti olduğunu kimse inkâr edemez. Bu hürriyetin yanında bilgelik bulunsaydı o karikatürler yayınlanmayacaktı. Bilgelik yayıncılara şöyle diyecekti: “Canınız isterse bunları yayınlayabilirsiniz, lâkin bir buçuk milyarlık İslâm dünyası çok üzülecek, öfkelenecek, şiddetli tepki gösterecektir, ortaya bir yığın fitne fesat çıkacaktır. Bir gazetenin yayınladığı birkaç karikatür yüzünden ülke, halk ve devlet olarak Danimarka çok zarar görecektir. Yayınlayabilirsiniz ama gelin yayınlamayın şunları…” Aklı başında insanlar bilgeliğin bu uyarısını dinleyecekler ve hürriyetlerini kullanmayacaklardı.

İkinci gerçek: Avrupa ülkelerinde Yahudiler, Yahudilik, Hitlerin Yahudi soykırımı konusunda geniş bir fikir hürriyeti yoktur. Hitler rejiminin iddia edildiği gibi bir soykırım yapmadığını ileri süren birtakım tarihçiler ve araştırıcılar mahkemeye verilmekte ve hapse atılmaktadır. O ülkelerde anti-semitizm bir suçtur. Peki, Müslümanların aleyhindeki yayınlara niçin bir sınır getirilmemektedir. Şurası inkâr edilemeyecek bir gerçektir ki, batının Yahudilere ve Müslümanlara bakışı eşit ve âdil değildir. Müslümanlar da insandır ama Yahudiler “Daha insandır.”

Üçüncü gerçek: İslâm dünyasında karikatürlere karşı kopan fırtınanın kalitesi, şiddeti nispetinde olmamıştır. Karikatür bir sanattır, Müslümanların diğer protestolardan önce karikatüre karikatürle cevap vermeleri gerekirdi. Bir İran internet sitesi bu konuda güzel bir karikatür yayınlamıştır. Gönül arzu eder ki, böyle çok kaliteli, çok vurucu, karikatür sanatı tarihine geçecek en az elli kadar çizgi yayınlanmış olsun; bunlar bilâhare bir albüm şeklinde bastırılsın, milyonlarca nüshası 150 ülkede dağıtılsın. Müslümanların bugünkü kültür seviyesi maalesef bu dediğimi yapmaya müsait değildir.

Dördüncü gerçek: Batılılar kendi medeniyetlerini evrensel bir medeniyet olarak kabul ediyorlar, diğer on kadar medeniyeti, ya medeniyet saymıyorlar, yahut geri-medeniyet olarak kabul ediyorlar.

Beşinci gerçek: Avrupa sosyolojik bakımdan Hıristiyan kimliğine sahiptir ama din bakımından Hıristiyanlıktan çok uzaklaşmıştır. Yıllardan beri onların karikatüristleri bütün kutsal değerlerle alay edip dururlar. Bir tepki de görmezler. 1500’lü, 1600’lü yıllarda böyle karikatürler çizip yayınlayanlar heretic ilân edilir ve diri diri ateşte yakılırdı. Onlar kendi dinlerine ve mukaddesatlarına saygı göstermiyorlar, nerede kaldı ki Müslümanların mukaddesatına hürmet etsinler. Avrupa ile İslâm dünyasının değerleri farklıdır.

Altıncı gerçek: Avrupa’da, sömürgecilik çağından kalma peşin hükümler (önyargılar) bulunmaktadır. Teknik cihetinden geri kalan İslâm dünyasına ikinci sınıf insan olarak bakmaktadırlar. Yahudilere bakışları ise böyle değildir.

Yedinci gerçek: Karikatürler karşısında ABD’nin tutumu Avrupa’nınkinden çok farklıdır. Amerika’yı temsil eden şahsiyetler karikatürleri kötülemişler ve Amerikan basınının bunları iktibas etmekten kaçınması gerektiğini beyan etmişlerdir.

Sekizinci gerçek: İstanbul’da karikatürleri protesto için yapılan miting bundan öncekilere göre daha kalabalık olmuştur. Bu, Türkiye Müslümanları için bir terakkidir. Lakin kesinlikle yeterli değildir. Bu miting ve yürüyüşler, ülkemizin ve İstanbul’un nüfusu gözönüne alınacak olursa, bir milyon kişiden az olmamalıdır.

Dokuzuncu gerçek: İslâm dünyasının şairlerinin, roman ve hikâye yazarlarının, fikir adamlarının, karikatüristlerinin seferber olmaları ve çirkin karikatürlere karşı vasıflı, sanatlı, haysiyetli eserler vermeleri gerekirdi. Bu yapılamamıştır.

Onuncu gerçek: Müslümanlar bu gibi saldırılar karşısında reaksiyon ve tepki gösteriyorlar.Halbuki, edebî ve fikrî planda aksiyonu ele almaları gerekir. Danimarka, Avrupa ülkeleri ve devletleri içinde pornografiyi serbestleştiren ilk ülkedir. Orada cinsel ahlâk sukut etmiştir (çok düşmüştür). Tahkir etmemek ve bayağılığa kaçmamak şartıyla Müslüman fikir adamları oradaki ahlâksızlığı, faziletsizliği, azgınlığı dile getiren kitaplar yazmalıdır. Maalesef bu yapılamamıştır.

Onbirinci gerçek: Avrupalılar, bu arada Danimarkalılar toleransı temel bir değer olarak kabul ettiklerini söylüyorlar ama uygulamaları bu söylemleri ile uyuşmuyor. Toleranslı insanlar başkalarının mukaddesatına, kutsallarına saygı gösterirler.

Onikinci gerçek: İslâm dünyasının büyük simalarından Şirazlı Şeyh Sadi bir kıtasında şöyle diyor: “Ademoğulları birbirlerinin azaları gibidir/çünkü onların yaradılışı bir tek cevherdendir…” Danimarkalılar ve onların yaptıklarını beğenen Avrupalılar böyle düşünmüş olsalardı, insanlığın dörtte birini teşkil eden İslâm dünyasını üzmezler, öfkelendirmezler, uluslararası krizlere yol açmazlar, bir sürü fitne fesat çıkartmazlardı. Demek ki, batılılar bunca ilimlerine, tekniklerine, refahlarına, maddî başarılarına rağmen olgun insanlar değildir.

Şimdi Danimarkalılara soruyoruz:

Düşünce, basın-yayın, ifade hürriyetinizi kullandınız, o karikatürleri neşrettiniz…Ne kazandınız?.. Bir yığın düşmanlık, nefret, lânet, zarar, ziyan… Peki Müslümanları tahkir eden birkaç karikatür yayınlamanın zevki ve hazzı mı sizce daha üstündür, yoksa Danimarka’nın huzuru, rahatı, menfaatleri ve haysiyetleri mi?..

Ben bir Müslüman olarak bu karikatür hâdisesinden önce İskandinav ülkelerini takdir ediyordum, elime fırsat ve imkân geçince oralara gidip, dünyevî başarılarını görmek istiyordum. Karikatürlerden sonra “lânet olsun!..” dedim. Sizi takdir eden bir Müslümanı durup dururken kendinize düşman etmek akıl kârı mıdır?

Sizler fert başına düşen gelirinizin yüksekliğiyle, üniversitelerinizle, sanayiinizle, yollarınızla, limanlarınızla, tertemiz şehir ve köylerinizle iftihar ediyorsunuz. Soruyorum: İnsanlık bunlardan ibaret midir? Bunların yanında irfan olmazsa, hikmet olmazsa, vicdan, ahlâk, fazilet, iffet, hayâ olmazsa yüksek refah düzeyinizin, otoyollarınızın, fabrika ve limanlarınızın ne kıymeti kalır? Asıl zenginliğin gönül zenginliği olduğunu bilmiyor musunuz?

Sizler İsâ’yı (aleyhisselâm) sevdiğinizi, O’na bağlı olduğunuzu söylüyorsunuz. O’nu gerçekten seviyor olsaydınız biz Müslümanlara bu hakareti yapmazdınız. Size, sizden birinin sözlerini naklederek yazımı bitiriyorum: “İsa, İsa diye diye İsa’nın mezarına tükürdünüz!..” (Sören Kierkegaard) 24 Şubat 2006