Davamızı Satan Münafıklar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 19 Aralık 2018
Bu memleketin yakın tarihinde İslâm’a hizmet eden, en ağır zulümlere baş eğmeyen, çok çileler çeken, hatta canlarını veren Müslümanlar yaşamıştır. Din alimi olsun, şeyh olsun, danişmend veya derviş olsun, sıradan basit Müslüman olsun, ismi bilinsin veya bilinmesin hepsini rahmetle, hayır dua ile anıyorum.
Maalesef bu memlekette dine hizmet perdesi ardında dini yıkan samimiyetsizler de görülmüştür.
Onlar başlangıçta
, ellerine imkân ve fırsat geçince bu düzeni ve sistemi değiştirip yerine iyi ve adil bir düzen getirmek için çalışmak yerine,
Bugün Türkiye İslâmlığı ve Müslümanları iki ateş, örs ile çekiç arasında kalmıştır. Bir tarafta amansız ve merhametsiz
, öbür tarafta
güruhu.
. Ne boyalara girip çıkmışlar. Ne renklere girmişler, ne laflar etmişler…
Bir Müslüman istikametli, doğru dürüst bir insan değilse, o imandan çok nifaka yakındır. İstikamet İslâm’ın temel şartlarındandır.
Namaz kılan bir Müslüman günde kırk elli kez “Sıratü’l- Müstakim”, dosdoğru yol diyor.
Yol varsa budur, başka yol yoktur. Hem Müslüman görüneceksin, hem İslâmcılık taslayacaksın, hem de doğru yolu bırakıp yamuk yollara sapacaksın. Böyle şey olmaz.
Kur’ânda Cenab-ı Rabbülalemin ne buyuruyor: “Sana nasıl emr olunduysa öyle dosdoğru ol!..”
(Hud Sûresinde) Bu ayet gelince Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz ne demişler: “Hud suresi beni kocalttı.”
Müslüman dünya için yalan söylemez. Müslüman halkı aldatmaz. Müslüman küfre razı olmaz. Müslüman her hal ü karda adaletten, istikametten, dürüstlükten ayrılmaz. Müslüman para için her haltı yemez. Müslüman az veya çok haram yemez. Müslüman apaçık olan haramlardan başka şüpheli ve şaibeli gelirlere de kapısını kapatır.
Müslüman nefsini en büyük düşman bilir ve onun hilelerine aldanmaz. Müslüman, kul olarak, insan olarak günah işlerse bu günahına dini alet etmez. Müslümanın doğruluğunu insaflı ve vicdanlı düşmanları bile tasdik ve teslim eder.
İhalelere fesat karıştırıyor, bütçe hortumlaması yapıyor, deveyi hamuduyla yutuyor ve sonra da Müslümanlığı kimseye bırakmıyor. Hayır bunlar ne Müslümandır, ne de İslâmcı.
Müslüman “Şayet benim kızım Fatima hırsızlık yapmış olsaydı onun da elini tereddütsüz kestirirdim” diyen alemlere rahmet, insanlığa örnek olarak gönderilmiş yüce Peygamberin ümmetidir. Otuz sene önce
diyeceksin,
Bu ne biçim Müslümanlıktır, bu ne biçim İslâmcılıktır…
Müslüman fakirane bir hayat sürer ama haram yemez. Haram gelir, haram para, haram mal, haram servet ateştir. Bunların ateş olduğunu kabul etmeyen ve korkunç bir hırsla haram servet iktisab eden (edinen) kimselerin Müslümanlığından şüphelenmeye hakkımız vardır.
Kirli ve kara servet edinenler, Cehennem ateşi biriktirmektedir. Bütün İslâmi hizmetler Kur’ânın, Sünnetin, Şeriatin, İslâm ahlâkının prensipleri, emir ve yasakları dahilinde yapılmalı ve yürütülmelidir. Doğru ve dürüst, ihlaslı, garazsız ivazsız, samimi, adil, ahlâklı, faziletli, bilge, haram yemez hizmetkarlara selam olsun!..
12 Eylül 1980 darbesinden sonra imam olmak için ideolojik bir yemin etme şartı getirilmişti. Bu yemini yapmayan imam olamıyordu.
Cami imamı kimdir?.. O, bugünkü şartlarda devletin resmi namaz kıldırma memurudur. Böyle olsa bile, imamlara,
Yemin edeceklerse,
Bırakın imamları,
Rejimin resmi ideolojisi Kur’ân’a, Sünnet’e, Şeriat’a aykırıdır. Bundan yıllarca önce merhum
gitmiştim. Sohbet esnasında konu
gelince hoca “Bu yemini yapanlar kafir olur” demişti. Bendeniz “Taqiyye yaparak kerhen ederlerse inşallah mazur olurlar” demiştim ama
Kemalistler artık dinimizden, dini hizmet ve faaliyetlerden, Diyanet’ten ellerini çeksinler.
Sadece imamların yemini değil,
Yemin edilmesin demiyorum.
diyorum.
Bendeniz milletvekili olmak istemem,
Binaenaleyh seçilsem mazbatamı alıp Meclis’e giremem. Nice demokrat ülkede
üzerine yemin ettirilmiyor.
Bu ideolojiye inanan inansın, lakin bu konuda bilhassa
İslâm dininin fıkhında yeminlerle ilgili hükümler vardır.
Resmi ideoloji resmilikten çıkartılıp özelleştirilmelidir.
Resmi ideolojiyi din gibi benimseyenler isterlerse parti kursunlar.
İmamlar elbette ülkeye, halka, devlete hizmet etmelidir.
Türkiye’de bozuk bir düzen ve sistem vardır.
İmam yemininde şu unsur bulunmalıdır: “Vazifemi Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata, İslâm’ın ahlâk ilkelerine uyarak yapacağıma…”
Şu hususa da dikkatleri çekmek istiyorum: Bazı baskı güçleri
istemektedir. Bildiğim kadarıyla bunları sıralıyorum:
(1)
; Tevhid’i, Kur’ânı, Peygamberi, İslâm’ı red ve tekzib edenlerin de doğru yolda olduklarını iddia eden
. (2) Kesin
. (3) Dinde
Bendeniz şahsen böyle imamların arkasında namaz kılmak istemem. Bakalım Türkiye Müslümanlarının ağırlığı,
yetecek mi? 13 Nisan 2011