Dedi Dedim
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Şubat 2019
Pazartesi
DEDİ: Benim hazretim kutubtur…
DEDİM: Bir devirde iki kutub olur. Sizin dünyanızın ne çok kutbu var!
DEDİ: Benim şeyhim uçuyor.
DEDİM: Uçmaz olsun! Senin şeyhin insanların şeyhi midir, yoksa kuşların mı? Biz Müslümanlara uçan değil, iki ayağı yere sağlam basan ve Müslümanlara din ve dünya işlerinde örnek ve model olan şeyhler gerektir.
DEDİ: Benim hocam çok büyüktür, en büyüktür, daha büyüktür, ondan büyüğü yoktur…
DEDİM: Başına hocan kadar taş düşsün! Büyüklük Allah’a mahsustur.
DEDİ: Benim mürşidim su üzerinde yürür, batmaz…
DEDİM: Bundan sana, bana ne fayda var? Resulûllah’ın (Salat ve selam olsun O’na) böyle mucizesi var mı? Bunun bir önemi ve değeri var mı?
DEDİ:Bizim başımızdaki zat-ı muhteremin çok paraya, daha fazla paraya, en fazla paraya ihtiyacı var. Onun için para toplayalım…
DEDİM: Benim dağıtacak çok param olsa, bundan senin göklere çıkarttığın gayr-i muhtereme bir kuruş bile vermem. Fakirlere, miskinlere, muhtaçlara talebe-i ulûma, hayırlı hizmetlere; benim için öldükten sonra sadaka-i câriye olacak işler için sarfederim. Seninkinin gözü doymaz. Onu ancak toprak doyurur.
DEDİ: Benim cemaaatim, tarikatim, grubum en hayırlı, en üstün, faziletli olanıdır. Ötekilere kulak asma…
DEDİM: Senin şu sözün yok mu, günah ve vebal olarak sana yeter de artar. Yüce İslâm dini mezhepçilik, tarikatçilik, cemaatçilik, hizipçilik, fırkacılık yapmayı yasaklıyor. Kur’ân-ı azimüşşan
buyuruyor. İslâm’da üstünlük şu veya bu mezhebe, tarikata, hizbe mensubiyetle değil; ilimle, irfanla, akılla, takvayla, ahlâk ve faziletledir.
DEDİ: Bizim hiç hatâmız yoktur, yüzde yüz bütün hatâ bizim karşımızda olanlardadır.
DEDİM: Sende kuş kadar akıl, böcek kadar iz’an ve irfan olsaydı böyle konuşmazdın. Peygamberan-ı izam hazeratı dışında hiç kimse
sıfatıyla sıfatlı değildir. Akaid kitaplarımız, Peygamberden bile zelle sâdır olabileceğini bize haber veriyor. Siz kendinizi Peygamberler gibi mi görüyorsunuz?
DEDİ: Ben iyiyim, başkaları kötü…
DEDİM: Ne kadar kötü bir lâf ettin. Kimin kötü olduğunu anlamak istiyorsan aynaya bakmanı tavsiye ederim.
DEDİ: Ben geceleri teheccüde kalkıyorum, her hafta pazartesi ve perşembe günleri nafile oruç tutuyorum…
DEDİM: Muhammedî ahlâkta nafile ibadetleriyle öğünmek ve böbürlenmek yasaktır. Farz ibadetler dışındaki nafile ibadetler gizlidir. Akıllı ve edebli bir Müslüman, nafile oruç tuttuğunu göstermemek için, gerekirse orucunu bozar, fakat kesinlikle oruçlu olduğunu söylemez.
DEDİ: Benim şeyhim her şeyi bilir…
DEDİM: Ağzından çıkan söze dikkat et. Her şeyi bilmek Allahü Teâlâ hazretlerine mahsustur. Gerçek şeyhler, kâmil mürşidler ancak ve ancak Allah’ın kendilerine bildirdiği, nasip ettiği kadar bilirler, keşifte bulunurlar. Her şeyi bilir demek küfür sözüdür. İmanını ve nikâhını tazelesen iyi edersin.
DEDİ: İslâm dini yüksek bir dindir, binaenaleyh camilerdeki hoparlörlerin de sesi yüksek, en yüksek olmalıdır…
DEDİM: Ahmaklık öyle bir hastalıktır ki tedavisi yoktur.
DEDİ: Türkiye Müslümanları bugünkü kötü idareye layık değildir.
DEDİM: Sen bu iddianla Resulûllah Efendimizi dolaylı şekilde tekzib ettiğinin farkında mısın? O ne buyuruyor: “Siz ne haldeyseniz öyle idare edilirsiniz” demiyor mu? Biz bugünkü idareden daha kötüsüne layıkız ama Yüce Allah rahmetiyle bizi daha hafifiyle imtihan ediyor, cezalandırıyor.
DEDİ: Parası ve serveti müsait olan bir Müslüman en pahalı Mercedes’i satın alıp ona kurularak gezebilir. Bu bir nevi tahdis-i nimettir…
DEDİM: Yok canım! Kur’ân bize “Resulûllah’ta sizin için en güzel bir model ve örnek vardır” buyurmaktadır. Efendimiz (Salat ve selam olsun O’na) mütevâzı yaşamış, lüks evlerde oturmamış, israflı ve gösterişli bir hayat sürmemiştir. İsraf, gösteriş, kibirlenme, lüks evler, lüks binitler, lüks giyim kuşam ile gururlanma Müslümana yakışmaz. Bunlar Nemrud, Firavun, Neron ahlâkıdır. Allah kibirlenenleri, gururlananları, saçıp savuranları, Nemrud ve Firavun’lara özenenleri sevmez.
DEDİ: Her biri beşer, onar, onbeşer ciltlik birkaç tefsir, birkaç hadîs külliyatı aldım, dinimi onlardan öğreneceğim…
DEDİM: Din ilmi tahsil etmemiş, müctehid derecesine çıkmamış mukallid bir Müslüman dinini tefsirlerden, hadîs külliyatından değil; ilmihal, fıkıh, ahlâk kitaplarından öğrenir. Sen merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslâm İlmihali adlı mübarek kitabından başlasan çok iyi edersin.
DEDİ: Din düşmanları dinimize saldırıyor…
DEDİM: Evet maalesef saldırıyor. Lâkin düşmanların saldırılarından önce, içimizdeki din sömürücülerinin tahribatı üzerinde durmak gerek. Din düşmanlarıyla başetmek kolaydır. Öncelikle din sömürücüsü, mukaddesat bezirgânı haydut ve eşkıya ile mücadele edilmelidir.
DEDİ: Müslümanların gazeteleri, din düşmanlarının gazeteleri kadar satılmıyor, okunmuyor, tesirli olmuyor…
DEDİM: Tabiî olmaz. Çünkü Müslümanlar medya sahasında adam gibi çalışmıyor. Taşıma suyla değirmen dönmez. Önce kaliteli, güçlü, üstün, cazip gazeteler çıkaracaksın, ondan sonra okuyucu isteyeceksin, tesir bekleyeceksin.
DEDİ: Filanca zat yakîn derecesine vasıl olduğu için artık namaz kılmıyormuş…
DEDİM: Peygamberimiz ölünceye kadar namaz kılmaya devam ettiler. Kur’ân’da “Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadet et” ayetindeki yakînin mânâsı ölüm gelinceye kadar demektir. Aqil ve bâliğ hiçbir Müslümanın üzerinden, ömrü ölümüne bitişinceye kadar namaz farzı sâkıt olmaz. Aksini iddia eden sapıtmıştır!
DEDİ: Bu devirde doğruları söylemek caiz değildir, çünkü fitne ve fesada sebebiyet verir.
DEDİM: En büyük fitne ve fesat doğruları söylememektir. Bazen, bazı doğruları yüksek sesle söylemek mümkün olmayabilir ama bu istisnadır. Kaide, doğruların en uygun şekilde söylenmesi, yazılması, bildirilmesi, ilân ve tebliğ edilmesidir. 04 Şubat 2003