Çarşamba

 

Bir seks skandalı yüzünden yer yerinden oynadı, Türkiye hop oturup hop kalktı. Herkes merakından çatladı. Ülkeyi bir uçtan öbür uca yoğun dedikodu bulutları kapladı. Üzülen de sevinen de oldu ama çoğunlukta olanlar meraklılardı.

Müslüman halktan çok meraklanan oldu. Dedikodular, rivayetler, fısıltılar kulaktan kulağa ulaştı. Ne olmuş, niçin olmuş, bu işi kim kurcalamış, şimdi ne olacak, cak cak cak?.. Herkes kendi ayıbını görmekten ve ona üzülmekten, başkalarını görememiş olsaydı da keşke bu hadise bu kadar büyütülmeseydi.

Mevlana’ya böyle bir dedikodu haberi getirilmiş olsaydı ne yapardı? Dinlemezdi, ilgilenmezdi, israr ederlerse kulaklarını tıkardı. Müslümanların bu kadar dertleri, sıkıntıları, meseleleri varken bu gibi skandallarla, dedikodularla uğraşmalarına üzülüyorum.

Dünyanın bütün dedikodularını bir araya getirseniz, mizanda gayr-i müekked iki rekat namaz kadar ağırlığı olmaz. İnsanı mahv eden lisan âfetlerinden biri de dedikoduculuktur. Dedikodu yapmak, dedikodu dinlemek, dedikoduya meraklı olmak.

Aman ne olmuş? Yahu söylesene işin içyüzü, mahiyeti nedir? Yaaa öyle mi? He he, hele sen bir deyiver bir kere meselenin aslı nedir? Demek öyle olmuş. Yuh be nasıl olmuş? Peki bundan sonra ne olacak?.. Daha anlat, daha anlat… Çatlayacağım çabuk anlat… Hah hah hah…

Sofunun biri namaz kılarken kaç rekat kıldığını şaşırmış. Meraklı karı dolmayı ocakta unutmuş, yemek yanmış, tencerenin dibini kalın bir zift tabakası kaplamış. Evin berbat bir şekilde kokması da caba.

Profesör Nimbus, “Bu iş CIA’nın ve de KGB’nin işidir, biraz da MOSSAD’ın tuzu biberi vardır; stratejiktir, morfolojiktir, tektonik ve jeolojiktir…” diye dehşetli bir analiz-sentez yapmış, dinleyenler hayran kalmış.

Bayan Devrimsever haberleri dinlerken küçük bebeğe bakamamış, yavrucak hem altını doldurmuş, hem de ağlamaktan katılıp kalmış.

Havada laflar uçuşuyor kelebekler gibi. Seks siyaset skandal kim patlattı bu bombayı bundan sonra ne olacak ne meraktan çatlıyoruz. Müslüman meraklı gavur meraklı… Kadın meraklı erkek meraklı… Büyük meraklı küçük meraklı… Meraklı şoför hem haberleri dinliyor, hem araba sürüyor, bir an yolunu şaşırmış, Ataköy’e gideceğine Atakent’e gitmiş. Hoş ikisi de aynı yer sayılır.

Hikmet beyi merak ettim, telefonla sordum: Skandal hakkındaki fikir ve görüşleriniz nedir?.. Ne skandalı, haberim yok benim bundan, öğrenmek de istemem dedi. Aferin, hezar ahsente Hikmet bey…

Vakit akşama yaklaşıyor, aşağıda aç kediler bekleşiyordur, inip onlara yemek vereyim… Kumru banyonun açık kapısından girmiş içeriye yuva yapmış, kuluçkaya yatmış, onu ürkütmeyeyim… Dört yetimiyle beş parasız kalmış güneydoğulu kadının acaba yiyeceği, harçlığı var mı?.. Tezelden ona biraz yardım yapmalı… Vakti geçmeden namazı kılmalı, ölüm gelip çatmadan tövbe etmeli… Ne zaman öleceğiz? Ömrümüz ölümümüze iman ile bitişir inşaallah… Bugün ne gibi iyilikler yaptım? Yarın ne gibi salih ameller, yararlı işler işleyebilirim?

Kulaklarımızı dünyanın boş dedikodularına tıkayabilsek ne iyi olur. Başkalarının ne olmuşu önemli değil. Önemli olan kendi ne olacağımız. Dedikodu dünyası, boş dünya, aldatıcı dünya… Fanilikler. Hoş olmayan boş meraklar.

Bundan 3 bin yüz yıl önce Firavunlar Mısırında vezir Emenatop-hop’un da başına böyle bir şey gelmişti. Bundan haberiniz olmuş muydu? Haberiniz yok mu, hayret doğrusu, o tarihte bütün Teb şehri halkı hop oturup hop kalkarak bu skandalı konuşmuştu. Onlar eski Mısırca konuşurlardı. Yazılarını hiyeroglif yazısıyla yazarlardı. Dedikoduyu da çok ama çok severlerdi. Yerlerinde yeller esiyor. Emenatop-hop’u görmek isterseniz, Kahire arkeoloji müzesinin deposundadır mumyası. Müdür izin verirse inip bakabilirsiniz ona. Bir şey sormayın sakın; ne Türkçe, ne İngilizce, ne de Kıbtî dilinde konuşamıyor artık o.

Önemli olan şudur: Vezir ve meraklılar Musa’dan yana mıydı, Firavun’dan yana mı? Bunu biz bilmeyiz ama

“defterlerinde”

yazılıdır.

(İkinci yazı) Bir Şey Yemeden, İçmeden, Tuvalete Gitmeden Yaşayan Hintli

Bütün gazeteler ve internet haber siteleri yazdı:

Hindistan’da 83 yaşındaki bir yogi 70 seneden beri hiç bir şey yemiyor, içmiyor ve tuvalete gitmiyormuş.

Hindistan’ın Ahmedabad şehrindeki bir hastanede, ismi

Prahlad Jani

olan bu yogiyi, onbeş gün kameralı kontrol altında tutan 30 kişilik nörolog heyeti onun gerçekten yemediğini, içmediğini ve tuvalete gitmediğini kesin şekilde tesbit etmiş.

Tabiî ki, bu vak’a, olağanüstü bir vak’adır. Böyle bir şey mümkün müdür? Mümkündür. Niçin? Çünkü her şey şu üç kategoriden birine girer:

1. Ya vâcibtir, yani mutlaka olması gereken bir şeydir.

2. Ya mümteni ve muhaldir, yani böyle bir şey kesinlikle olamaz.

3. Yahut mümkündür, yani olabilir de, olmayabilir de…

Örnekler:

a. Bir çocuk, babasından büyük olamaz. Yani (diyelim) baba 30 yaşında, oğul 40 yaşında… Böyle bir şey muhaldir, olamaz.

b. Bir şeyin parçası, bütünden büyük olamaz.

c. İki kere iki 27 olamaz, dört olur…

ç. Bir adam veya kadın yemeden, içmeden, tuvalete gitmeden yaşayabilir mi? Böyle bir şey kurallara aykırıdır ama o kuralların nadir bir istisnası olarak mümkündür, olabilir…

1898 ile 1962 yılları arasında Almanya’da yaşamış olan Therese Neumann adındaki Katolik kadın da ömrünün son 39 yılında, günde bir adet kutsanmış ekmek lokması (hostie) dışında hiçbir şey yemeden yaşamıştır, geceleri de sadece iki saat uyuyordu.

Böyle hadiseler milyarda bir olur ama ille de olmaz diye bir şart yoktur. Positivistler, materyalistler bunları kabul etmiyorlarmış… Olabilir, etmeyebilirler, bu onların inancıdır. Lakin ilmî ve kesin bir hüküm değildir.

Bir kişinin yemeden içmeden tuvalete gitmeden yaşayabilmesi onun dininin hak olduğuna delil olmaz. İslâm tarihinde ve dünyasında da böyle hadiseler var mıdır? Gayet nadir olarak vardır. 20 Mayıs 2010