Demokrasi ve İnsan Haklarını Destekleme Kurultayı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Pazar
Temmuzda yapılması kararlaştırılan genel seçimler
Yahut yapılır da acayip oyunlar oynanır, işe hile karıştırılır, dolaplar çevrilir, tek kelime ile seçimler manipüle edilebilir. Ülkemizde demokrasi tehlikededir. İnsan hakları tehlikededir…
Bütün namuslu, haysiyetli, temiz, ahlaklı, faziletli, vatansever aydınların, seçkinlerin, düşünürlerin harekete geçmeleri; yasalara, etiğe uygun çareler, çözümler, tedbirler aramaları gerekir. Benim teklifim şudur:
toplansın. En az 50, en fazla 100 üye veya temsilci bir araya gelsin.
Ülkedeki bütün unsurlar ve çeşitlilikler burada temsil edilsin. Demokrasiye ve insan haklarına aykırı işler yapanlar çağrılmasın. Sağcısı da solcusu da… Dinsizi de dindarı da… Sünnîsi de Alevîsi de… Türkü de Kürdü de… Hepsi bir araya gelsin…
* Evrensel insan hakları
* Âdil hukuk
* Demokrasi
Türkiye halkı, sağcı veya solcu, bütün faşizmlere karşı uyarılsın. Bu Kurultaya katılacak üyeler ve temsilciler
kabul etsinler ve bunları korumaya and içsinler. Egemen azınlıkların, derin güçlerin çoğunluğun temel hak ve hürriyetlerini ihlâl etmeleri kararlı bir şekilde kınansın. Türkiye’nin, 1992’de Cezayir’de oynanan oyunlara benzer rezaletlere ve zulümlere tahammülü olmadığı ilan edilsin.
Türkiye’nin homojen bir yapıya sahip olmadığı, binaenaleyh birliği, bütünlüğü korumak şartıyla müsbet/yapıcı, zenginlik kazandırıcı çoğulculuğun yaşatılması,
Düşünce, görüş beyan etme, eleştirme; din, inanç, vicdan ve inandığı gibi yaşamak hürriyetlerinin asla kısıtlanamayacağı,
Vesâyet demokrasisinin kabul edilemeyeceği,
Türkiye’nin bütünlüğünün, selâmetinin, güçlenmesinin ve yücelmesinin çeşitlilik ve çoğulculuk içinde sağlam ve sarsılmaz bir birlikle sağlanabileceği,
Milli eğitimdeki, üniversitelerdeki, diğer temel kurumlardaki ideolojik tekelciliğe, baskılara son verilmesi gerektiği,
En büyük sosyal, siyasal, kültürel güç olan büyük medyanın kartelleşmesinin Türkiye’nin dengesini bozan, geleceğini tehdit eden büyük bir tehlike olduğu,
Milli gelirin son derece adaletsiz ve haksız bir şekilde paylaşılmasının; % 1 veya 2 bir azınlığın gelirin % 60’ını almasının; halkın % 98 veya 99’unun, % 40 gelir ile haysiyetli bir şekilde yaşamasının mümkün olmadığı; bu adaletsiz düzenin ilâ nihaye süremeyeceği,
Bu Kurultay’da, hukuk kurumlarının vazifesinin
Devletle düzen veya sistemin ayrı ayrı şeyler olduğu…
Mevcut 1982 Anayasası’nın bugünkü krizlerin kaynağı olduğu, binaenaleyh bu Anayasanın dinî ve dogmatik bir metin gibi korunmasının istenemeyeceği; böyle bir Anayasanın mutlaka değiştirilmesi, onun yerine milletimizin sosyal, kültürel, tarihî yapısına uygun; millî kimliğe set çekmeyen, liberal, demokrat ve sivil bir anayasa hazırlanması
İnsanların en tabiî ve temel hakkı olan din ve inanç hürriyetinin kısıtlanmaması…
Dindar çoğunluğun bir tehlike ve tehdit olarak görülmemesi…
laikçiliğin demokrasiye ve insan haklarına ters düştüğü ve ülke, halk ve devlet olarak Türkiye’ye ayak bağı olduğu…
Toplandığı takdirde kaç gün sürer?.. Sona erdikten sonra mutlaka halkımıza ve insanlığa hitaben bir bildiri yayınlanmalıdır. Öyle bir bildiri ki, tarihe geçsin…
Birtakım derin güçler,
kendi azınlık haklarını, rantlarını, hakimiyet ve saltanatlarını korumak için Makyevel’i bile şaşırtacak düzen, tertip ve planlar hazırlıyorlar.
Ülkemizin parçalanmasına, devletimizin sarsılmasına, halkımızın perişan olmasına yol açacak mâceraların peşindeler.
Henüz konuşmak ve yazmak hürriyeti var…
Toplanmak hürriyeti var…
Uyarmak hürriyeti var…
Bildiri hazırlayıp yayınlamak hürriyeti var…
Hangi görüşten ve inançtan olurlarsa olsunlar bütün namuslu, şerefli, vatansever, sağduyulu, aklı başında, aydın ve seçkinler bugünkü ortamda susmamalı, pasif kalmamalı, seyirci olmakla yetinmemelidir.
1930’lu yıllardaki İspanya fâciasını biliyoruz. 1992’deki Cezayir fâciasını da… Yakın ve uzak tarih böyle korkunç fâcialarla doludur.
Devletimizi, ülkemizi, halkımızı böyle bir faciadan korumak için, yasal sınırlar içinde, bütün gücümüzle çalışalım, vazifelerimizi yapalım.
bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi inanmayan vatandaşlarımıza düşman, tehdit, tehlike olarak bakmak sapıklığına düşmeyelim.
Nasıl herkesi tehdit, ikrah ve icbar ile bir dine bağlanmaya zorlamıyorsak, herhangi bir ideolojiye inanmaya ve bağlamaya da zorlamayalım.
Bu yazımdaki teklifler herkesedir. Şahsen hiçbir iddiam, isteğim ve beklentim yoktur. Böyle bir Kurultay toplanırsa beni de çağırsınlar demiyorum. 30’lu yıllarda İspanya’da, 90’lı yıllarda Cezayir’de yaşanan ve sergilenen çılgınlıklar ülkemde yaşansın istemiyorum.
Hürriyet, eşitlik, adalet, ahlâk, fazilet, kardeşlik, anlayış, sosyal barış, milli mutabakat olsun istiyorum. Sağda veya solda, çağdaş veya dindar kesimde kokuşma, talan, soygun, kara ve kirli servet, ihalelere fesat karıştırmak, saçı bitmedik yetimlerin haklarını yemek, yolsuzluk, emanete hıyanet, partizanlık istemiyorum.
Her kesime mensup aydınların, içinde bulundukları câmiayı tenkit etmelerini, özeleştiri yapmalarını istiyorum.
Türkiye’nin bir daha 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 bataklıklarına düşmesini istemiyorum.
Acaba yukarıdaki yazıyı yazmakla suç mu işledim?.. Büyük ve derin ağabeylerimizi üzecek bir şey mi yaptım?.. Sürç-i lisan eyledimse affetsinler…
Ben de bu ülkenin çocuğuyum, askerlik hizmetimi yaptım, vergi ödüyorum, daha başka özelliklerim de var: Türkiye’yi gerçekten seviyorum ve ne doğrudan doğruya, ne de dolaylı şekilde Devletimi, milletimi, vatanımı soymuyorum… 28 Mayıs 2007