Demokrasi ve Tesettür
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
Pazartesi
Fransa’da resmî devlet okullarında başörtüsü yasaklandı diye bizdeki birtakım aşırılar neredeyse zil takıp oynayacaklardı sevinçlerinden. Evet orada, insan haklarına aykırı olarak devlet okullarında başörtüsüne yasak getirilmiştir ama başta Katolik okulları olmak üzere özel okullarda, üniversitelerde tesettür kıyafetiyle okumak serbesttir. Bizimkiler işin bu tarafı üzerinde hiç durmazlar. Niçin? İşlerine gelmez.
Bu yazımda http://www.laliberte.com sitesinden okuduğum üç konuyu sizlere sunmak istiyorum. Birincisi İsveç’te başörtülü bir Müslüman hanımın televizyonda spikerlik yapmasıdır. “İsveç Televizyonunda İlk Çarşaflı Hanım” başlıklı yazının özeti şudur:
“İSVEÇ -02/07/03- Şimdiye kadar hiç görülmeyen bir hâdise meydana geldi: İsveç’te tesettürlü bir Müslüman kadın spiker olarak ekrana çıktı ve milyonlarca seyirci önünde başında bir örtü olduğu halde göründü. Herhangi bir ayırımcılığa ve tâcize mâruz kalmadan çeşitli yayınları sundu. İsveç’te bütün kültürlere, bütün dinlere saygı gösterilmektedir. İsveç hukuku herkesin din hürriyetini garanti altına almıştır. İsveç televizyon idaresi de bu hürriyete uygun resmî bir karar alarak başıörtülü Müslüman hanımı spiker olarak çalıştırmıştır.
Bu davranışı ile İsveç televizyonu, tesettürlü bir İslâm hanımının Hıristiyan bir seyirci kütlesine, onların diliyle spikerlik yapmasına ilk defa imkân tanımış olmaktadır. Şu hususu da belirtmek gerekir ki, İsveç resmî televizyonu birkaç İslâm ülkesi televizyonlarından daha muhafazakârdır. Pornografik ve müstehcen filmler gösterilmez, alkollü içki reklâmına yer verilmez.
İsveç’te her çeşit çalışma mekânlarında ve kamu alanlarında tesettürlü hanımlara rastlamak mümkündür: Postahaneler, hastahaneler, okullar ve saire… Filistin kökenli bir İsveç vatandaşı olan Bayan Nadia Gabriel o ülkenin televizyonunda “Mosaïque” ekibi içinde çalışmıştı. Başörtülü olduğu için birtakım tenkitlere ve saldırılara mâruz kalan bu hanım, haklarını korumak için mücadele etmiş ve sonunda İsveç televizyon idaresi Nadia’nın başörtülü çalışmak hakkını kabul etmişti.
İslâmonline.net’te yapılan bir röportajda Nadia sonuçtan memnun ve mutlu olduğunu beyan etmiş ve başörtüsüne sâdık ve bağlı kalacağını söylemiştir. İsveç gibi son derece liberal bir ülkede başörtüsünün medyatik hizmetleri aksatmadığına da dikkati çekmiştir.
İsveç hukukuna göre, başörtüsü ve tesettür kıyafeti yüzünden iş hayatında herhangi bir ırkî ve dinî ayırımcılığa mâruz kalan bir kimse, işvereni mahkemeye verebilmekte ve hakkını arayabilmektedir. İsveç uyruklu genç bir Müslüman hanım oradaki büyük mağazalardan birinde çalışıyordu ve işine son verilmişti. Bu hanım işveren firmayı mahkemeye verdi, mahkeme onu haklı buldu ve işine tekrar alındı.
İsveç’te hüviyet kartlarında başörtülü fotoğraf bulunan Müslüman kadınlara hiçbir güçlük çıkartılmamakta ve baskı yapılmamaktadır. Bütün resmî daireler Müslüman hanımların başlarını örtmelerine karşı hiçbir olumsuz tepki göstermemektedir.
İllinois -09/07/2002- Müslüman bir kadın polis memurunun hizmet esnasında hicab (tesettür) kıyafeti taşımasına izin verildi. Bu ülkede bazıları islâmî tesettüre şiddetle ve vahşilikle karşı iken, diğer bir zümre de kadınların başörtüsü takma hak ve hürriyetlerini sonuna kadar müdafaaya azimli görünüyor. Illinois eyaletinde Komiserlik bölgesinde yardımcı komiser olan bir hanım memur 2002 yılının Ocak ayında Müslüman olmuştu. Yeni kabul ettiği dinin gereği olan başörtüsünü taktığı için âmirleri tarafından dışlanan Müslüman kadın, Amerikan İslâmî Münasebetler Konseyi tarafından tertiplenen bir medya kampanyası sonunda dinî inançlarına uygun bir kıyafetle çalışma hakkına kavuşmuş bulunmaktadır.
Washington -23/01/02- Büyük bir havayolları şirketi, başörtülü genç bir kızdan resmen özür dilemiştir. 17 yaşında tesettürlü bir kız yolcu olarak uçağa bineceği sırada, kendisinden başındaki örtüyü açması istenmiş, “Niçin?” diye soracağı sırada silâhlı güvenlik personeli silâhlarının namlularını ona doğru yöneltince korkusundan ne yapacağını şaşırmış ve başını açmak zorunda kalmıştır.
Birçok Amerikan medya organı ki, bunların başında CNN vardır, bu hadiseyi ekranlarına ve sayfalarına taşımışlar, bunun üzerine Delta Airlines Şirketi Başkanı Frederic Rid rahatsız edilen kız yolcuya bir özür mektubu göndermek zorunda kalmıştır. Ayrıca kıza telefon etmiş ve başına gelenlerden dolayı gerçekten samimî bir şekilde üzüldüğünü bildirmiştir.
Biz Türkiye Müslümanları bu gibi haberleri okumaktan ve duymaktan elbette ki, memnun oluyoruz. Bizdeki bazı İslâm karşıtları örnek olarak hep Fransa’yı gösteriyor, üstelik orada özel okullarda ve üniversitelerde başörtüsü yasağı bulunmadığı gerçeğini de dile getirmiyorlar.
Başörtüsünü resmî okullarda yasaklayan Fransa bir istisnâdır. Mantığın bir kuralı vardır: İstisnalar kaide (kural) değildir. İşin kuralı ABD, İngiltere, Fransa dışındaki Batı Avrupa ülkeleridir. Başörtüsünün serbest bırakılmasının lâiklikle çelişen bir tarafı yoktur. Lâiklik din hürriyetini kısıtlamak için bahane olarak kullanılamaz.
Bizde Özal zamanında başörtüsü yüzde doksan serbest gibiydi. 28 Şubat’tan sonra ağır baskılar yapıldı, iş o raddeye vardırıldı ki, İmam-Hatip Liselerinde ve İlâhiyat Fakültelerinde okuyan Müslüman kızların başörtüsü takmaları bile yasaklandı.
Başörtüsü yasağı, insanların en tabiî ve temel haklarından biri olan okumak, tahsil görmek hakkını engellemektedir. “Okumak istiyorsan başını aç!” Öyle demeye hiçbir şahsın ve makamın hakkı ve selâhiyeti yoktur. Çünkü bu, hukuka, insan haklarına, millî kimliğe aykırıdır. Hindistan’da bir kanun çıkartılsa ve o ülke kadınlarının “sari“ denilen millî elbiseyi giymeleri yasaklansa, böyle bir yasak hukukî, haklı, âdil, insaflı olur mu? Elbette olmaz.
Bizdeki başörtüsü yasağı bir hukuk işi değil, bir real-politik baskısıdır.
Başörtüsü meselesinin kangrenleşmesinde birtakım İslâmcıların da olumsuz tesiri olmuştur.
Batı modasına göre giyinen kültürlü ve zarif bir hanım milletvekili seçiliyor ve başında şık ve güzel bir eşarp olduğu için Millet Meclisi’ne alınıyor, (fakat Yemin töreni sırasında) bir sürü yaygara kopartılıyor ve sonunda vatandaşlıktan da atılıyor. Böyle bir toleranssızlık hangi demokratik ülkede olabilir?
AB’ye girsek (ki bizi alacaklarını hiç sanmıyorum) başörtüsü meselesi bir dereceye kadar halledilecektir
ama madalyonun arka tarafında da Türkiye’nin parçalanması, bölünmesi ve batması tehlikesi vardır. Velhasıl iki ateş arasında kalmış vaziyetteyiz.
Konu ile ilgili temel bir gerçeği tekrarlayayım: Müslümanlar bugünkü varoş, gecekondu, kırsal kesim, bedevî, göçebe kültür ve zihniyeti ile haklarını gereği gibi arayamazlar. 20 Nisan 2004