Cuma

Dengesiz ve sağlıksız toplumlar için zenginlik, fakirlikten daha fazla sakınca ve kötülük getirir. Almanya zengin, kalkınmış bir ülkedir. Kendi işçileri yetişmediği için dışarıdan milyonlarca yabancı işçi getirmiştir. Almanya dünyaca mâruf Mercedes otomobillerini üretmektedir. Bunlar lüks ve pahalı binitlerdir. Bizim hem nüfusumuz, hem de zenginliğimiz Almanya’nın altındadır. Hattâ bize zengin bir ülke bile denilemez, fakirizdir. Lâkin bizdeki lüks ve pahalı Mercedes’lerin sayısı Almanya’dakilerden daha fazladır. Sadece şu tesbit bile bizim dengesiz, hasta, sağlıksız bir yapıya sahip olduğumuzu göstermeye yeter de artar.

Tarih boyunca hiçbir topluluk ve kavim kanaatten, tasarruflu yaşamaktan, perhizkârlıktan dolayı batmamıştır. Buna mukabil, zenginliğin getirdiği aşırı lüks, aşırı tüketim, aşırı konfor, sefalet, azgınlık, ahlâksızlık yüzünden batan nice toplum vardır. Roma fakirlikten batmamıştı.

Fert ve toplum olarak zenginliğin mutlaka kontrol edilmesi gerekir. Adamın veya zümrenin serveti, zenginliği çok büyük; buna karşılık aklı, ilmi, vicdanı, sağduyusu, ahlâkı, fazileti yetersiz. O kişi ve grup azar, çok yanlış işler yapar; mensubu bulunduğu millete, ülkeye zarar verir, devletini çökertmek için bir sürü kötülük ve hainlik eder.

Her şeyin çeşitleri olduğu gibi kapitalizmin de bir sürü türü bulunmaktadır.

19’uncu asırda Amerikan kapitalizminde Protestan püritanizminin büyük tesiri olmuştur. Püritanizm ahlâk, zühd, kendi kendini kontrol demektir.

Biz Anadolu coğrafyasında ancak bin yıldan beri varız ve bu bin yıllık varlığımız esnasında iktisadî, ticarî, sınaî faaliyetlerde İslâm dininin ve medeniyetinin değerleri ışık tutmuş, yol göstermiş, kontrol etmiştir.

Dinsiz, imansız, ahlâksız, faziletsiz, kontrolsüz iktisadî, ticarî, malî (finansla, para ile ilgili) bir kapitalizm vahşileşir, canavarlaşır.

Osmanlıyı yücelten değerler ve kurumlar içinde ahîlik kurumu, fütüvvet ahlâkı, dine ve tarikatlara dayalı lonca teşkilâtı vardı.

Bugün Türkiye’de loncalara, fütüvvet ve ahîliğe benzeyen kurumlar ve değerler olsaydı ülke iktisadî, ticarî, mâlî bakımdan bugünkü kaosa sürüklenmemiş olurdu.

Bir iki hafta önce Ahmet Cevdet Paşa’nın Tezâkir’inden aldığım ve Saray-Bosna’da 19’uncu asırda ticaret ahlâkını gösteren satırlara bu sütunda yer vermiştim. Merkezdeki büyük tâcir, taşra tacirlerine senetsiz, sepetsiz, şahitsiz veresiye mal veriyor, sadece malın listesi yapılıp bir sureti satın alana veriliyor. Alacağın yüzde yüzü ödeniyor. Taşra tacirlerinden biri ölürse, elindeki pusulaya bakarak varisleri borcu kapatıyor…Yine o asırda oradaki Müslümanlar ve Hıristiyanlar birbirlerine faizle borç vermiyorlar, “Böyle bir muamele Yahudilere mahsustur. Biz faiz alıp vermeyiz” diyorlar.

Ticaret sadece kanunla, muhasebe ile yürümez. Ticaretin gelişmesi için mutlaka ahlâk, fazilet ve güven gerekir.

Taşradaki tacir İstanbul’daki toptancıya veya fabrika idaresine bir faks gönderecek, istediği malları bildirecek. Mallar gönderilecek, listesi de yollanacak ve bunları alan adam borcunu zamanında ödeyecek… Şimdi böyle bir şeyi düşünmek, tasavvur etmek mümkün müdür?

Siz istediğiniz kadar çek alın, bono alın, noterden mukavele yapın; şayet yüksek ahlâk, yüksek fazilet, yüksek karakter yoksa o muamele yürümez. Bir sürü sıkıntı, başağrısı, üzüntü çekersiniz. Bazen alacağınızı hiç alamazsınız.

Genç nesillere mavallar, masallar, balığın tırmandığı kavak hikâyeleri anlatmak kolaydır da, yüksek bir ahlâk ve karakter terbiyesi vermek o kadar kolay değildir.

Biz bu vatandaki bin yıllık varlığımızı İslâm’a borçluyuz. Varlığımız İslâm’la özdeşleşmiştir.İslâmî bağlar zayıflayınca, İslâm’a cephe alınınca, toplum sekülerleşince çürüme, kokuşma, dağılma, çöküş başlar. Bu ülkede, bu toplumda hiçbir değer, ideoloji İslâm’ın yerini tutamaz.

İslâm deyince şu hususu da hatırlatmakta yarar vardır. Birtakım sahte dindarlar, Müslüman karikatür ve müsveddeleri İslâm’ı temsil etmezler.Onlara bakıp da hüküm vermek son derece yanlış ve haksız olur.

Hakikî, örnek, olgun Müslümanlardan müteşekkil bir toplumda, evlerin ve dükkanların kapıları kilitlenmez. Benim çocukluğumda küçük taşra şehirlerinde ezan okununca dükkancı kapının önüne bir sandalyeyi yan yatırarak koyar ve camiye giderdi. Malına hiç bir şey olmazdı. Küçük yerlerde ev kapılarının öyle ahım şahım kilitleri yoktu. Bazen kapıların iki kanadındaki iki çiviye bir sicim bağlanır ve ev terk edilirdi. Yine hırsızlık olmazdı. Şimdi öyle mi? Türkiye’nin en gelişmiş sanayii birkaç kilitli çelik kapı üretimidir. Hırsızlar yine de bir yol bulup içeriye giriyor.

Hırsızlığın kanunla önlenebileceğini sananların aklına şaşarım. Hırsızlık ahlâkla, faziletle, terbiye ile önlenir. On binde bir yapan olursa kanun onu cezalandırır.

Para din imanın yerine geçtiği, putlaştığı zaman toplum temellerinden çatlamaya, sosyal yapı çökmeye başlar.

Hedonist felsefeye bağlı bir toplum zenginleştikçe kudurur, azar. Sonunda Sodom Gomore’nin, Pompei ve Herculanum’un, Roma’nın, Bizans’ın akibetine uğrar, yerin dibine batar.

İsveç, Norveç, İsviçre, Danimarka gibi ülkelerdeki zenginler bizdeki bazı türedi, ne oldum delisi, dengesiz zenginler gibi delilikler yapmaz. Japonya’da Toyota firmasının başındaki zat Tokyo’da altmış beş metrekarelik bir dairede oturuyormuş. Bizim Japonya, Güney Kore gibi millî ve yerli bir otomotiv sanayiimiz yok ama montajcılarımız saraylarda oturuyor. Neron’u gölgede bırakan zengin ve israflı hayatlar sürüyorlar.

Kaliteli, kültürlü, ruh asaletine sahip zenginler servetleriyle kültür, sanat, hayır faaliyetleri yapar. Beyinsizler ise Nemrud ve Firavun gibi hayat sürer.

İsviçre’nin, nüfusu kırk binin altında olan Friburg şehrinde bir buçuk milyon kitaplık bir kütüphane bulunmaktadır.Bizim onbeş milyonluk İstanbul’umuzdaki en büyük kütüphane olan Bayezid Devlet Kütüphanesi’ndeki bütün kitapların, mikrofilmlerin sayısı 450 bindir. Bu memleketin zenginleri kaliteli zengin olsaydılar, İstanbul da çoktan İskenderiye’de yeni yapılan kütüphâne gibi beş milyon kitaplık büyük ve ihtişamlı bir kütüphâneye kavuşmuş olurdu.

Velhasıl Almanya’dakinden daha fazla lüks Mercedes’e sahip olmakla iş bitmiyor. Mercedes’lerin yanına yeterli miktarda ilim, irfan, ahlâk, fazilet, vicdan, akıl, sağduyu, hikmet, vatanseverlik, karakter de koyulması gerekiyor. 10 Ağustos 2002