Deprem Kapıda
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Çarşamba
Bayramın üçüncü günüydü. Saat beş (on yedi) misafirlerle oturuyoruz.Birden bina sallanmaya başladı. Sarsıntı kaç saniye sürdü hatırlamıyorum. Büyük İstanbul depremi haber veriyor, geliyorum diyordu.
Marmara denizinde ve bölgesinde endişe verici kıpırdanmalar var. “Yalova’nın altı kaynıyor” (internet haber). Sahile yakın bir yerde deniz köpürmeye başlamış. Bazıları metan gazı demiş, doğrusu radon gazıymış. İster metan, ister radon olsun, netice değişmez. Büyük zelzele geliyorum diyor.
Ne zaman gelecek? Saati, günü belli mi? Değil ama yakında geleceği söyleniyor. Kimler söylüyor? İşin uzmanları, ilim adamları. Mesela Ulusal Deprem Konseyi üyesi Prof. Dr. Sucuoğlu “İstanbul için süre doldu” diyor (Zaman 31/10/2006)
Kültür Bakanlığı 17 Ağustos büyük depremi hakkında bir kitap çıkartmıştı. Bir Japon ile İstanbul Teknik Üniversitesi mensuplarının hazırladığı bir eser. Depremden önce ne gibi haberci hadiselerin olduğunu anlatıyordu. Kitapta, vatandaşların el yazılarıyla birtakım belgeler vardı:
* Depremden kısa bir müddet önce bazı saksı çiçekleri soluyor, yere yatıyor, sanki bayılıyormuş.
* Kafesteki kuşlar, kediler ve diğer evcil hayvanlar çırpınıyor, telaş sergiliyormuş.
* Denizden gaz çıkıyormuş, sular köpürüyormuş.
* Deniz çekiliyormuş.
* Durgun deniz âniden dalgalanıyor, hareketleniyormuş.
* Masa saatleri abuk sabuk çalışmaya başlıyormuş.
Yukarıda bahsini ettiğim kitabı alıp okumuştum. Nereye koyduğumu bulamadım (Ev kitap dolu), KültürBakanlığı kitaplarının satış yerine gitsem, bitti diyeceklerini biliyorum.
Son büyük depremde İstanbul’da, Bursa’da birtakım olağanüstü manevî ve ruhanî hadiseler de görüldü. Bunları herkes göremez. Yanyana duran iki kişiden biri görebilir, ötekisi hiçbir şey görmez.
Büyük deprem gecesi İstanbul’da Eyüp Sultan Cami-i şerifinde, Bursa’da EmirSultan’da solgun yeşilimtrak ışıklar içinde nuranî şahsiyetler görülmüş. Başlarında taylasanlı sarıklar, tarikat taçları, cübbeler içinde…
Bu yazdıklarıma materyalistler, rasyonalistler, ateistler, inançsızlar inanmaz… Onlar inanmıyor diye böyle şeylerin vuku bulmadığı söylenemez.
Son büyük depremden bu yana bir şey yapılmadı. Sadece bol bol deprem edebiyatı yapıldı. Bir ara yüzbinlerce ceset torbası satın alındı. Hangi müteahhitlerden?.. Onlar da çürümüştür veya hangi depoda saklandıkları bilinmemektedir. Deprem toplantıları yapıldı, tartışıldı. Lakin tedbir alınmadı.
İstanbul’daki çürük binalar tesbit edilip tahliye edilmedi, yerlerine sağlam binalar yapılmadı. Avcılar’daki hikayeyi biliyorsunuz. Belediye depremde her yeri çatlamış ve mutlaka yıkılması gereken büyük bir bina için yıkım kararı aldı. Binanın sahipleri adliyeye müracaat ettiler. Mahkeme bir bilirkişi heyeti seçti ve onlar binayı incelediler, “sağlamdır, yıkılması gerekmez” raporu verdiler. Sonra ne oldu? Bir gece o sağlam raporu verilen bina âniden büyük bir gürültü ile çöktü. Çok şükür can kaybı olmadı. Henüz mühürleri sökülmemiş, içine insan yerleştirilmemişti. Ya, bilirkişi raporuna istinaden (dayanılarak) iskâna açılmış olsaydı? Konya’daki Zümrüt apartımanı gibi bir facia olacaktı.
17 Ağustos büyük depreminden bu yana yedi yıl geçti. Siyasî iktidarlar, valiler, belediye başkanları, medya, bütün sorumlular büyük bir vebal altındadır. Vazifelerini yapmadılar. Hâlâ bir yığın (…..) deprem rantı peşinde koşuyor. Deprem rantı ne demektir? Ne siz sorun, ne ben söyliyeyim. Evet deniz köpürüyor ve radon gazı fışkırıyor. Evet, ön sarsıntılar büyük zelzeleyi haber veriyor. Gökte, yerde alametler var: Deprem geliyor deprem geliyor…
Halkın moralini bozmamak için muhtemel (olası) ölü rakamını çok düşük gösteriyorlar. Teknik Üniversite’nin raporuna göre İstanbul’da kırk küsur bin bina çökecek, yassı kadayıf gibi olacakmış. Ölü sayısı da 40 bin tahmin ediliyormuş.
Yahu bu adamlar deli midir? Kırk bin bina çökecek, yassı kadayıf gibi olacak ve sadece kırk bin kişi ölecek. Beş katlı, sekiz katlı dev binalarda birer kişi mi oturuyor? Hayır efendiler hayır… Kırk bin bina yassı kadayıf gibi çökerse (Allah saklasın) maalesef yarım milyon, hatta bir milyon vatandaş ölebilir. Felaket kapımızda ve hâlâ halkı uyutmaya, afyonlamaya, uyuşturmaya, çalışıyorlar.
Bir aile düşünün, yaklaşan deprem karşısında dehşete kapılıyor ve radikal bir karar vererek (mesela) Erzincan’daki köylerine göç etmeye karar veriyor. Bin zahmet ve zorluk içinde yola çıkıyorlar, köylerine dönüyorlar. Büyük şehirdeki işlerinin tasfiyesi, çocukların okulu, iş ve ticaret… Köye gidiyorlar ve şehirdekine göre hayli düşük bir hayat sürüyorlar. Aradan bir müddet geçiyor, korkulan oluyor, İstanbul çöküyor, Erzincan’a göç eden ailenin oturduğu apartıman yıkılıyor, komşuları sizlere ömür… Soruyorum size: İstanbul’da kalmak mı yeğdir, yoksa bin zahmet çekerek köye veya Anadolu’daki bir şehre göçmek mi?
Soru: Peki ya İstanbul’da beklenen deprem olmazsa?.. Cevap: Bütün uzmanlar olacak diyor… Ne zaman olacak? “Vakit doldu, her an olabilir…” deniliyor. Büyük İstanbul zelzelesinin yükünü Türkiye çekemez. İstanbul çökerse Türkiye de çöker.
Deprem sonrasını kara kara düşünenler de var: Zelzeleden sonra büyük bir irtica olacakmış. Halk Allah diye feryat edecek, günahlarına tevbe edecek, namaza başlayacak, camilere koşacakmış. Aman Allahım ne büyük tehlike. Laiklik için ne büyük tehdit… Başka senaryolar da var: Yardım bahanesiyle güçlü ve acımasız bir devlet İstanbul’u ve Marmara bölgesini işgal edecektir.
Büyük medyaya bakınız: Şarkıcı Mayhoşses manken Fıkırdak ile şakalaştı… Futbolcu Güçlübacak sevgilisi Nazendeyi terk etti… Büyük bir zat en büyük tehlike irticadır diye bağırdı… Gurmelere müjde, Afalonya restoranda nefis bir böf ala stronogofu sadece 56 liraya yiyebilirsiniz… Bağdat caddesinde zengin veletleri lüks otomobilleri ile yarış ederken yaya kaldırımındaki masum bir vatandaşı ezip parçaladı… Öküz gibi yiyenlere muştu: Soygun kliniğinde haftada beş kilo verdiren zayıflama kürleri. Seansı bin YTL. Hem yiyin hem zayıflayın…
Birkaç gündür şiddetli bir soğuk algınlığından yataktayım. İyileşir iyileşmez İstanbul civarında zelzelenin az sarsacağı bir yere göç etmek üzere dolaşmaya ve araştırmaya başlayacağım. Büyük şehre en fazla üç saat uzaklıkta olmalı. İcabında işlerimi takip için gelip gidebilmeliyim. 02 Kasım 2006