Pazartesi

 

1999 Büyük Marmara deprem felaketinden bu yana tam 8 sene geçti. Bu 8 sene içinde beklenen büyük İstanbul depremi için ne yapıldı? Havanda su dövüldü…

Hangisi gerçek, hangisi değil, bilinmez,

düzinelerle sismolog, depremolog, sarsıntı bilim uzmanları ortaya çıktı;

beyanat üzerine beyanat, toplantı üzerine toplantı…

Resmî makamlar kararlar aldılar. Ne kararları? Depremden sonra yapılacak işler. Bir ara

onbinlerce ceset torbası satın alındı.

Nereye koydular acaba onları? Yerleri biliniyorsa ve duruyorlarsa inşaallah çürümemişlerdir. Birkaç torbacı bu işlerden üç-beş kuruş kazanmıştır. Bunda hiç şüphe yok. Analarının

AK

sütü gibi helal olsun.

Bir ara İstanbul’da Zeytinburnu ilçesinde bütün binaları taradılar, beklenen depremde yıkılacakları belirlediler ve

yıkacağız bunları

dediler. Yıktılar mı?

Yıkmadılar

. Adı geçen ilçede

Zümrüt apartmanı isimli heyula durup dururken gümbür gümbür yıkıldı, yassı kadayıf gibi çöktü.

Bir yığın vatandaş öldü. Allah saklasın, büyük depremde kimbilir kaç Zümrüt apartmanı, Yakut hanı yassı kadayıf olacak. Yıkılacağı tespit edilen binaların hemen boşaltılması, mühürlenmesi, ilk fırsatta yıktırılması gerekmez miydi? Ama bu zor bir iş. Ceset torbası depolamak daha kolay.

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, depreme karşı hiç tedbir almadı değil… Fazla insafsız olmayalım.

Şehzadebaşı’ndaki o gudubet binayı büyük masraflar yaparak depreme dayanıklı hale getirdiler.

Ben eminim belediye büyüklerinin evleri de sağlamlaştırılmıştır. Önce can, sonra cânan… 8 sene içinde, zaman israf edilmemiş ve hemen harekete geçilmiş olsaydı, İstanbul’daki çürük binalar yıkılır, yerlerine sağlamları yapılabilirdi. Yapmadılar. Sorumlular, vazifeliler yapmadıkları hizmetler dolayısı ile de vebal altındadırlar.

Bir ara, sahtekârları dehşetli bir hırs sarmıştı. Halka açıklanmayan deprem haritalarını elde edecekler; hangi ilçeler, hangi semtler sağlam zemin üzerinde ve depremden az tesir görecek; hangileri çürük zeminler üzerindedir ve sarsıntıda hurdahaş olacak…

Rant meselesi!..

Aman ya Rabbi! Bu geçen 8 sene içinde ne kadar çok deprem toplantısı yapıldı. Kesin konuşmayayım ama bunların bir kısmı yemekli olmuştur. Önce, kışın nefis bir çorba, yazın bir “Giriş”, sonra ağzınıza layık zeytinyağlılar, börekler, daha sonra işkembelere bayram yaptıran bir ana yemek… Salata… En son leziz bir tatlı… Beyler nerede kalmıştık?

Cumhurbaşkanı seçimi…

Geceyarısı muhtırası…

Feryadlı, nümayişli, bayraklı, öfkeli mitingler… Ankara’da Anafartalar çarşısında kanlar döken, camlar kıran bombalar…

Bunları PKK mı attı sanıyorsunuz?.. Çok aldanıyorsunuz…

Ümraniye’de gecekonduda bulunan bombalar, patlayıcı maddeler, silahlar…

Dışişleri Bakanı’nın kızı başörtüsü ile diploma almış, aman ne felaket ne felaket…

Yaklaşan seçimler yapılacak mı yapılmayacak mı?.. İlgililer, çokbilmişler, büyük medya, televizyonlar, sunucular, munucular ve sayın halkımız, bu çok önemli meselelerle uğraşırken kaderin çarkları dönüyor. Saniyeler, dakikalar, günler, haftalar, aylar… Deprem olacak da tam tarihi belli değil.

İstanbul’da kimilerine göre 40 bin, kimilerine göre 70 veya 100 bin bina yıkılacakmış.

Bazıları 50 bin kişi ölecek diyor.

Bunlar galiba okulda hesap okumamışlar. İstanbul’da öyle binalar var ki, içlerinde yüzlerce vatandaş barınıyor. Sayın ilgililer, bilgililer, sorumlular, vazifeliler, sevgili halkı üzmek istemiyorlar herhalde.

Büyük paralar vererek depremi önceden haber verecek uyarı/alarm sistemleri kuracaklarmış…

6 saniye önce deprem sirenleri çalacakmış…

Diyelim vatandaş, “Zebercet” apartmanının 6’ncı katında oturuyor, her katta 4 daire var, gece saat 3’te deprem sirenleri acı acı, korkunç korkunç uluyacak, vatandaş uyanacak, karısını, çocuklarını, kundaktaki bebeğini alacak ve hemen kaçacak. Asansörler yeterli olur mu?.. 6 saniye…

Tık tık tık tık tık tık zaman hemen geçecek. Olan olacak…

Depremi önceden haber verme organizasyonu ve şirketi malı götürecek. Peki, o 6 saniye içinde onlar nasıl kaçıp kurtulacaklar?

“Sen de ne kadar huzursuzluk verici, tâciz edici yazılar yazıyorsun… Şimdi bunların zamanı mı? Bak Erdoğan ne diyor? Baykal ne diyor? Bahçeli ne diyor?

Be adam,

Amerika’da Hudson toplantıları yapılıyor,

yer yerinden oynuyor, birkaç

“Türkiye uzmanı”

yüksek ücretler alıyor, sen kalkmışsın deprem diye sayıklıyorsun…”

İki hafta önce Balıkesir’den bir zat telefonla aradı,

“Önümüzdeki 3 Temmuz’da deprem olma ihtimali var”

dedi. Bendeniz sıradan bir vatandaşım, bunu bana söyleyeceğine, ulaşabilirse İstanbul valisine, İstanbul Belediye Başkanı’na, İstanbul milletvekillerine, İstanbul kodamanlarına haber vermesi daha uygun olmaz mı?

Hem 3 Temmuz’da zelzele olacağını nereden öğrenmiş? Ona “mâlum” mu olmuş?

İslâm Dini, Büyüklerin Putlaştırılmasını Kabul Etmez

Ondört asırlık İslam tarihinde çok az sayıda mutlak müctehid çıkmıştır.

Onlar bile muhtelefün fih mesailde yanılmış olabilirler. Muttefakun aleyh olan mesailde yanılmamışlardır. İlimleri onları böyle bir yanılmadan –biiznillah- korumuştur.

Kitab’ı, Sünnet’i, icma-i ümmeti temel kabul eden hiçbir fakih, hiçbir şeyh, hiçbir din âlimi İslam’ın esaslarında yanılmaz. Mesela

“Namaz beş vakit değildir, üç vakittir”

demez. Din konusunda hata etmezlik Peygamber Efendimize mahsustur. Çünkü o Allah tarafından korunmuştur, onda ismet sıfatı vardır.

Zamanımızda bazı dinî cemaatler, başlarındaki zatın hiç hata yapmadığını, ne söylüyorsa doğru söylediğini, ne yaparsa isabetli yaptığını iddia ediyorlar.

Böyle bir düşünce Ehl-i Sünnet İslamlığı ile uyuşmaz. Hazret-i İbrahim’in Yahudi veya Nasrani olduğu iddiası büyük bir hatadır. Kur’an bu konuda “İbrahim Yahudi ve Nasranî değildi, o hanif ve müslimdi” buyuruyor.

Ehl-i Kitab ile Müslümanların âmentüde ittifak halinde oldukları iddiası da böyledir.
Tevhid ile Teslis nasıl bir olabilir?

Ehl-i kitab bütün Peygamberlere iman etmiyor, Müslümanlar ise HEPSİNE birden (istisnasız) iman ediyor. Nasıl olur da Hz. İsa’yı inkâr edenlerle, Hz. Muhammed’e yalancı diyenlerle Müslümanlar

“Peygamberlere iman”

konusunda ittifak halinde olabilirler mi? Ehl-i kitab Kur’an’ı kabul etmiyor. İlahî kitaplar konusunda onlarla aramızda ittifak olabilir mi?

Bu gibi bozuk inançlara ve görüşlere sahip kişiler ne din âlimi sayılır, ne kâmil mürşid. Bağlılarının onu yanılmaz kabul etmeleri bir kuruntudan ibarettir. Böyle kişileri tenkit etmek vaciptir. Bu uyarıcı tenkitleri yapanları zındıklıkla suçlamak çok çirkin bir harekettir. Güçleri, ilmî ehliyetleri varsa tenkitleri edep dairesinde çürütsünler. Zındıklıkla gerekçesiz olarak suçlamak acizliktir.

Hatemülenbiya Efendimizin risâletini, dâvetini, tebligatını, dinini inkâr ve tekzib edenleri cennete sokmak isteyenler de gerçek din alimi değildir, mürşid değildir. Evet, Cennet, Müslümanların tekelinde değildir ama onların da tekelinde değildir. Cennet Allah’ın mülküdür, dilediğini oraya koyar. Kimleri koyacağını da Kur’an’da beyan etmiştir. Kur’an’ı Peygamber açıklamıştır. Bu konuda icma-i ümmet vardır.

Yüce kitabımız, bir kısım ruhbanlarını (din ulularını) tanrılaştıran, putlaştıran, erbab haline getiren Ehl-i kitabı yermektedir. Bazı Müslümanların bu duruma düşmeleri çok üzücüdür. Din büyükleri sevilir, onlara saygı beslenir ama kesinlikle bu zevat putlaştırılamaz. Dinimizdeki büyük günahlardan biri de, Müslümanların paralarını toplayıp, o paraları İslam dininin öngördüğü şekilde harcamamaktır.

Gerçek din uluları, din âlimleri, tarikat şeyhleri, kâmil mürşidler, fisebilillah mücâhidler, Rabbanî rehberler; Resul-i Kibriya Efendimizin ahlâkı ile ahlâklıdır. Onlarda benlik, nefsaniyet, ene/ego yoktur. Ben ben ben ben diyenler büyük değil, küçüktür.

Bir kimsede dünya ve riyaset şehveti, hırsı ve muhabbeti varsa o kişi maneviyat bakımından mahv olmuş demektir. Şayet, İslam’ın ve Müslümanların azılı, harbî, militan, fanatik düşmanları islamî bir tâifeyi ve onun başındaki zatı destekliyor ve koruyorlarsa

bu durum son derece şüphe vericidir.

26.06.2007