Çarşamba

 

İnternet haberinde resmi de vardı, sakallı bir zat, beklenen İstanbul depremi hakkında bir kitap yazmış, kendisi profesörmüş, konunun uzmanı imiş, “Önümüzdeki büyük depremde Topkapı Sarayı da yıkılacak, yağmacılar oradaki altın eşyayı, mücevherleri, elmasları, yakutları, zümrütleri talan edecekler, bir daha yerine konamayacak” diyor ve ilave ediyor, “Depremde İstanbul’da kaç evin yıkılacağı biliniyor, lakin ilgililer bu çürük binaları boşaltmıyor. İstanbul’da büyük sayıda can telef olacaktır. Geriye kalan yaralıların, evsiz barksızların durumu feci olacaktır…” Evet böyle konuşuyor uzman profesör. (Kitabı alıp okuyacağım, o zaman yazarın ismini veririm, daha fazla bilgi aktarırım.)

Bugünkü sorumlular yaklaşan, beklenen, geleceği bilinen büyük faciaya karşı gereken tedbirleri almıyor, üzerine düşen vazifeleri yapmıyor. Depremde yassı kadayıf gibi olacak 50 bin binanın içinde vatandaşları boşaltmayan idareciler ve sorumlular, bu binaların enkazı altında feci şekilde can verecek bir milyon vatandaşın katili olacaklardır. Şehir felaketten sonra susuz ve ekmeksiz kalacaktır. Yaralılara bakılamayacaktır. Korkunç bir yağma ve talan başlayacaktır. Salgın hastalıklar, yangınlar, tıkanan yollar ve daha neler neler…

Daha kötüsü de var: Yabancı bir devlet depremi bahane ederek, yardıma geliyorum diyerek ülkeyi işgal edebilir. Birtakım maceraperestler darbe yapmaya kalkabilir. Depremden sonra halk “Allah…” diye feryad edip camilere koşup, günahlarına tevbe edince “Eyvah, imdat! İrtica var…” diyerek birtakım fırsatçılar ortalığı velveleye verecekler ve bu arada tabiî malı götüreceklerdir.

1999 Gölcük zelzelesinden bu yana şehirdeki 50 bin çürük bina tahliye edilebilirdi. Edilmedi… O tarihlerde, zelzelede ölecek vatandaşların cesetlerini içine koymak için büyük sayıda naylon çöp torbası alınmıştı. Birtakım müteahhitlere para kazandırılmıştı. O çöp yahut ceset torbaları da çoktan çürümüştür… İster misiniz, benim bu yazıma karşı “Halkın moralini bozuyorsun, toplumu paniğe veriyorsun…” diyerek tepki göstersinler ve benim TCK 312’nci (216) maddeden yargılanmamı talep etsinler. Biliyorsunuz, büyük Gölcük zelzelesinden sonra “Bu Allah’ın bir cezasıdır” diye makale yazan bir gazeteci hapse mahkum edilmişti…

Bendeniz artık İstanbul’da rahat ve huzurlu bir ömür süremiyorum. Şehirde güvenlik ve âsayiş kalmadı. Dış kuvvetler ve onların içteki yardakçıları iktidarı devirmek için harekete geçmiş bulunuyorlar. Kokuşma bütün dehşeti ile devam etmektedir. Partizanlık son haddine varmıştır.

Anarşi okullara girmiştir, gayr-i reşid (ergin olmayan) yavrular kamalarla birbirini öldürüyor. Milyarlarca dolar kazanan uyuşturucu ve silah-cephane kaçakçılığı cehennemî bir şekilde devam etmektedir.

Kars’ta, Urfa’da, vatanın birçok yerlerinde yabancılar, emperyalist emellerle toprak satın almaktadır. Güneyde bir ilimizde yabancı uyruklu iki bin Yahudi kadını hastahanelerde doğum yaparak, dünyaya getirdikleri çocukların Türk vatandaşı olmasını sağlamıştır.

İhalelere fesat karıştırma, haram rant yeme işi durmuş değildir, aksine hızlanmıştır. Haram yiyicilik, yamukluk bütün toplumu sarmıştır. Namussuzlar, hırsızlar, eşkiya, talancılar, haydutlar, mafyacılar; namuslu, dürüst, doğru vatandaşlardan daha cesur, daha gözükaradır.

Çeteler ülkenin temel kurumlarına sızmaya çalışmaktadır. Misyonerlik ve Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü hareketi ülkenin bağımsızlığını tehdit eder bir hale gelmiştir.

Türkiye’yi yıkmak, parçalamak, perişan etmek, sömürge haline getirmek için milyonlarca dolar dağıtıldığı söylenmektedir. Öyle ya, hiç kimse bedavaya vatan hainliği yapmaz.

Ben yaşını başını almış sade ve mütevâzı bir vatandaşım. Üstelik dindar olduğum için kara listedeyim, fişlenmişim, sabıkalıyım. Bu şartlar altında İstanbul’da güven içinde yaşamam çok zordur. Havalar biraz ısınınca nüfusu beş binin altında ve sapa bir yerde küçük bir ilçeye veya beldeye taşınmak istiyorum. İstanbul ile ilişkimi büsbütün kesecek değilim. Arada bir büyük şehre geleceğim. Bu yaştan sonra İstanbul’dan büsbütün kopamam. Lakin bu cadı kazanında da sürekli yaşayamam. Bir ayağım tenha bir yerde olmalı.

Deniz kenarına gitmeyeceğim. Deniz sahilindeki yerlerde yaz aylarında içki, fuhşiyat, çıplaklık, bin türlü fenalık ve günah sergileniyor. Anayolların kenarında da olsun istemem gideceğim yer. İstanbul’a üç-dört saat uzaklıkta çok tenha, çok ihmal edilmiş, çağdaşlara göre çok geri kalmış şehirler var. Bakarsınız onların birinde başımı sokacak bir yer bulurum. Oralarda kapkaççılık olmaz, zilzurna alenen içki içilmez, sokaklarda tümen tümen fahişe gezmez. Geri yerlerdir oralar. Oh gerilik ne güzel…

Diyelim bir hafta orada oturdun, sonra canın sıkıldı, binersin sabah otobüsüne İstanbul’a gidersin; kitapçıları dolaşır biraz kitap alırsın, biraz eski veya antika eser, yemekleri lezzetli fiyatları makul bir lokantada karnını doyurursun, bir yerde çayını kahveni içersin ve akşam otobüsü ile beldene geri dönersin. Dönemezsen bir gece İstanbul’da kalırsın…

Biz duymuyoruz, çünkü kulaklarımız tıkanmıştır, münâdiler her gün dünya semasından bize nida ediyor:

– Büyük şehir çok kötü hale geldi. Azgınlık çok arttı. Bina, zina, haram yeme, faiz riba, gurur kibir, nifak şikak, fitne fesat, adam öldürme, sarhoşluk, uyuşturucu kullanma, aldatma şehri boğacak, yıkacak, yakacak hale geldi. Ey aklı ve parası olanlar!.. Kaçın kaçın kaçın…

Bir vakıf mı olur, bir dernek mi olur, güçlü bir sivil kuruluş, bir afiş hazırlatsa, onbinlercesini sokaklara astırsa. Bu afişte, beklenen depreme karşı halk uyarılsa, sorumlu idareciler vazifeye davet edilse, yıkılacak 50 bin binanın hemen boşaltılması istense… ne iyi olur. Kim yapacak bu hizmeti?

Çürük binalarda oturanlar!.. Gafleti bırakın, uyanın uyanın uyanın… Ey şar idarecileri ve sorumluları!… Vazifelerinizi yapın. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş beyefendi ziyaretçiden başını kaşıyamıyor. Etrafını metin bir kale gibi sarmış bir rantçılar ordusu var. Eshab-ı mesâlih (işi olanlar) elbette başkanı ziyaret edip dertlerini anlatacaklar. Ben onları kasd etmiyorum. İhale kapmak için, menfaat temin etmek için başkanın bürosunu muhasara eden, gittiği her yerde onu takip eden birilerini kasd ediyorum. Başkan ne yapıp yapmalı ve bunları etrafından uzaklaştırmalıdır.

Böyle yaparsa beklenen İstanbul zelzelesine karşı tedbir almak, çare ve çözüm bulmak, ölümleri ve yıkımları asgarîye indirmek için vakit bulabilir. Onları uzaklaştırmak çok zordur. Siz hiç at sineği gördünüz mü? Ben çocukluğumda kırsal kesimde yaşadım, bilirim. At sineği kovmakla uzaklaştırılmaz. Kovdukça daha beter insanın üzerine gelir.

Rantçılar, yağlı kemik yalayıcıları at sineğinden bin kat beterdir. 13 Nisan 2006