Derin Saçmalıklar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Ülkemiz son zamanlarda maalesef bir saçmalıklar, gariplikler, acayiplikler, çelişkiler, mantıksızlıklar diyarı haline geldi. Bunlardan bazılarını aşağıda gözler önüne sermek istiyorum:
Kadınlar hayata atılsınlar, erkekler gibi çeşitli hizmetler versinler; kadından hakim, savcı, doktor, mühendis, avukat, öğretmen, profesör olsun diyorlar. Sonra da, üniversitelere kaydolup uzmanlık öğrenmek, meslek edinmek isteyen bir kısım genç kızları içeriye almıyorlar. Neymiş efendim, bunların başları örtülüymüş… Üniversiteler kamusal alanmış, binaenaleyh başı örtülü olarak oralara girilemezmiş. Bu yasağı medeniyet adına, laiklik adına koyuyorlar. Medeniyet sadece Türkiye’ye ait bir haslet değil ki… Dünyanın yetmiş iki medeni ülkesinin devleti Müslüman kızların tesettürlü olarak okumalarına imkan tanıyor. Nitekim Türkiye’de, başları örtülü olduğu için üniversitelere alınmayan iki yüz kızımız şu anda Viyana’da yüksek tahsil yapmaktadır. Sen hem kızlar okusun, hayata atılsın diyorsun, sonra da başa örtülen bir kumaş parçasını bahane ederek onları okutmuyorsun. Buna saçmalık değil, derin saçmalık derler.
İmam-Hatip okulları, devlet ve cumhuriyet için büyük bir tehlike ve tehdit oluşturuyorlar diyorlar. Peki bu okullar kimin okullarıdır? Özel okullar mıdır? Hayır… Türkiye Cumhuriyeti devletinin okullarıdır. Allah Allah! Devletin kurduğu, devletin çalıştırdığı, devletin kontrol ettiği, devlete ait okullar nasıl oluyor da, o devlet için tehlike ve tehdit oluşturuyor. Hani bilgi, ilim irfan, kültür aydınlık demekti. Bu okulların ders programını devlet tanzim etmemiş midir? Hayır, bu eğitim kurumları devletimiz ve cumhuriyetimiz için kesinlikle tehdit ve tehlike oluşturmaz. Aksine onları güçlendirir. Devletin ve cumhuriyetin İmam-hatip okullarından korkmasını, tedirgin olmasını haklı gösterecek hiçbir sebep ve gerekçe yoktur. Olsa olsa, bunlardan din düşmanları rahatsız olabilir.
Hem demokrasi var diyorlar, hem egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusa aittir diyorlar; sonra da serbest seçimler neticesinde halk bir partiyi ve zihniyeti iktidara getirince “işte bu olmaz!” diyorlar. Onların demokrasisi şudur: Halkın tercihi kendi tercihlerine paralel olursa bu demokrasidir, paralel olmazsa değildir. Böyle bir düşünce mantık dışıdır, ilkelliktir.
Anayasaya göre, cumhuriyetin temel nitelikleri vardır. Bunlar tartışılamaz, değiştirilemez diyorlar. Peki, seksen yıllık cumhuriyet tarihinde kaç kere anayasa değişmiştir. Bu değişikliği kimler yapmıştır? Kendi canları istediği vakit anayasa değişir, çoğunluk istediği vakit karşı çıkılır. Bir ara TC anayasasında CHP’nin altı oku, altı umdesi yer alıyordu, sonra bunlardan sadece laiklik bırakıldı, diğerleri kaldırıldı. insanların yaptığı kanun metinleri, kutsal yazıtlar gibi değildir, eskirler, miadlarını doldururlar, değiştirilmeleri gerekir. Hükümlerinde değişiklik yapılması mümkün olmayan İslâm dininde reform ve yenilik yapılmasını isteyenlerin, kul yapısı anayasayı aynen devam ettirmek istemelerine şaşmamak mümkün müdür?
Türkiye, uluslararası insan hakları sözleşmelerine, beyannamelerine, metinlerine imza koymuştur. Ülkemizde azınlıkların din ve kültür hürriyeti vardır. Rumlar Grek yazısıyla, Ermeniler Ermeni alfabesiyle, Yahudiler ibrani harfleriyle, Gürcüler Gürcü yazısıyla gazete, dergi, kitap çıkartabiliyorlar. Bazı yayınevleri yabancı turistler için Japonca kitap bile bastırabiliyor. Ben bir yayıncı olarak istersem Çince kitap bile bastırabilirim. Dünyada çeşit çeşit alfabeler, yazı sistemleri bulunmaktadır. Bunların hepsinin kullanılması serbesttir. Hatta bir vatandaşın canı isterse, Grek yazısıyla, Ermeni yazısıyla, İbrani yazısıyla Türkçe gazete, dergi ve kitap bile çıkartabilir. Nitekim vaktiyle Karaman Rumları Grek yazısıyla, Osmanlı Ermenileri Ermeni alfabesiyle, Kırım’daki Musevi Türkler ibrani yazısıyla yayın yapmışlardır. Türkiye’deki alfabe ve yazı hürriyetinin bir tek yasağı vardır: O da Türklerin bin yıldan fazla kullanmış oldukları İslâm-Kur’an yazısıyla Türkçe yayın yasağıdır.
Ülkemizde tarikatlar, dergahlar, tekkeler, zaviyeler bundan yetmiş küsur yıl önce yasaklandı. İslam tarikatlarının yasaklanmasından on sene kadar sonra da Mason locaları kapattırıldı, “uykuya yatırıldı”. Mason localarının kapatılması tarikatların yasaklanması gibi bir Atatürk devrimidir. Zamanımızdaki Atatürkçüler her nedense, Atalarının bu devriminin ayaklar altına alınmış olmasından dolayı hiç de üzgün değildir. Atatürk’ün ölümünden sonra “Milli Şef unvanıyla devlet başkanı olan İsmet Paşa, Mason localarını açtırtmıştır. Ben bir Müslüman olarak tarikatlar tekrar açılsın, onların kapalı tutulması insan haklarına, din ve inanç hürriyetine aykırıdır desem, bazıları kızılca kıyamet kopartır, “Atatürk devrimleri tehlike altındadır” diye bağrışırlar. Peki, Mason locaları konusunda niçin bu Kemalistlerden ses ve tıs çıkmıyor?
Hem Atatürkçülük yapıyorlar, hem Nazımcılık. Peki bu iki zıddın bir arada olması mümkün müdür? Nazım, Atatürk zamanında, onun direktifiyle tutuklanmış, muhakeme edilmiş, ağır hapse çarptırılmış değil midir? Hem Atatürk’e sadık olduklarını iddia ediyorlar, hem de Atatürk’ün muhakeme ettirip hapse attırdığı Nazım’ı, yere göğe koyamıyorlar. Bu meselede bir samimiyetsizlik olduğu besbellidir.
Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, zevcesi (kısa bir birliktelikten sonra tatlik edilmiştir) Uşakizade Latife Hanım başörtülü, tesettürlü kadınlardı. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün tesettür lehinde bir konuşması olmuştur. Kız kardeşi Makbule Hanım da başını örten bir kadındı. Çağımızdaki Jakoben Atatürkçüler niçin bu tarihi gerçekleri görmezlikten geliyorlar?
Türkiye’yi parçalayacak vahim kışkırtmalardan biri de, Sünnilerle Alevilerin birbirlerine düşman, hasım, rakip kesimler, kamplar, kutuplar haline getirilmek istenmesidir. Ülkesini, halkını, devletini seven, Türkiye’nin yükselmesini, güçlenmesini, üstün olmasını arzu eden hiçbir vatansever, halkı Türk Kürt, Sünni Alevi, dinci laik, sağcı solcu, şucu bucu diye düşman kamplara ayırmak için çalışmaz. Aksine çeşitli alt kimliklerin, etnik grupların barış, uzlaşma içinde kaynaşmaları; çeşitliliğin bir zenginlik kaynağı olması için çalışırlar. Türkiye’yi daha kolay idare etmek, saltanat ve hakimiyetlerini devamlı ve güçlü kılmak, rant ve soygunlarını bollaştırmak için halkı birbirine düşman kamplara ayıranlar Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapmaktadır. 06 Kasım 2003