Dernekler ve Zeka
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 24 Aralık 2018
Kendisini mutlak müctehid ilan etmiş bir ilâhiyatçı (kerameti kendinden menkul) “Derneklere, vakıflara zekat verilir” demiş. Onun bu ictihadı veya fetvası doğru mudur, geçerli midir? Kesinlikle doğru ve geçerli değildir. Çünkü:
1. O bir müctehid değildir.
2. O bir müftü değildir.
3. Onun geçersiz ictihadlarının ve fetvalarının, dört mezhebin fıkhına bağlı Sünnî Müslümanlar katında zerrece değeri yoktur, onlara kulak asılmaz.
Ehl-i Sünnet Müslümanları, bütün dinî-fıkhî konularda olduğu gibi zekât konusunda da icazetli gerçek Ehl-i Sünnet eimme, ulemâ ve fukahasına dönüktür. Onların ictihad ve fetvalarına göre amel edilir.
Sünnî Müslümanlar, mezhepsizleri dinlemez ve onlardan fetva almaz.
Telfik-i mezahib taraftarları da dinlenilmez.
Kendisini dev aynasında müctehid görenlerin ictihad ve fetvalarına karnımız toktur.
İcazeti olmayan kimseler dinî fıkhî konularda fetva veremez.
Geçerli, kulak asılacak fetvaları sadece icazetli, ehliyetli, liyakatli, takvalı din âlimleri verebilir.
Şeriat-ı garra-i Ahmediyyenin, fıkh-ı celil-i islâmiyenin zekât hakkındaki bazı hükümleri şunlardır:
1. Zekat Kur’ân’da açıkça zikr edilen hakikî şahıslara temlik suretiyle verilir.
2. Hükmî şahsiyetlere, yani tüzel kişilere (Derneklere, cemiyetlere, cemaatlere, tarikatlara, hiziplere, fırkalara, vakıflara vs) zekât verilemez.
3. Zekât parasıyla cami, köprü, hastahane, yurt gibi hayır işleri yapılamaz.
4. Zekât öncelikle Müslüman fakirlere ve miskinlere verilir.
5. Koyun sürüsüne sahip bir kişi, bir koyunu zekât olarak ayırsa, bunu koyun olarak vermesi gerekir. O koyunu kesip etinden yemek yapıp yedirse zekât yerine geçmez.
Peki, cami ve diğer hayır işleri yapılmasın mı? Böyle diyen yok. Zekât parasıyla yapılmaz, başka parayla yapılır. Nitekim yapılıyor.
Bir dernek zekât toplayacak, bu zekâtlar derneğin bütçesinde (havuzunda) birikecek. Bunlarla memur maaşları ödenecek, dernek başkanının Ankara’ya uçak bileti, otel ve yemek masrafı ödenecek, kışın dernek binasının ısınması, boya badana işleri, elektrik ve su makbuzları… böyle zekât olmaz.
Bir cemaat Afrika’da Fildişi Sahili’nde okul açmış, o okulun masrafları için zekât verilebilir mi? Verilemez.
Böyle hayır işleri yapılmasın mı?.. Lütfen safsata yapmayalım. Elbette her çeşit hayır işi yapılacaktır ama zekât paralarıyla değil.
Kur’ân zekâtın kimlere verileceğini açıkça, hiç şüphe bırakmayacak şekilde beyan etmiştir.
Sünnet’te de bu konuda açıklayıcı aydınlatıcı bilgiler vardır.
Ulemâ ve fukaha efendilerimiz fıkıh ve fetva kitaplarında bu meselenin bütün inceliklerini beyan etmişlerdir.
Bu ülkede milyonlarca Müslüman fakir ve miskin sefalet içinde yaşıyor.
Dullar, yetimler, kimsesiz ihtiyarlar… İşsizler, borca batmışlar…
Perişan baba hanımına mutfak masrafı veremiyor, çocuğuna meyve alamıyor.
Dul kadın, askerdeki oğluna harçlık gönderemiyor.
Ameliyat olması lazım, parası yok.
Zekât öncelikle bunlara verilecektir.
İslâm devleti olmadığına göre zekât âmili de yoktur.
Hiç kimse, hiç bir dernek kendisini Halife veya Hilafet-i İslâmiye yerine koyup keyfe mâ yeşâ zekât toplamasın.
Bir yere posta ile 250 TL. zekât gönderecekseniz, o paradan posta masrafını bile kesmeyeceksiniz.
Müellefe-i kulüb yoktur.
Azad edilecek köle yoktur. (Gerçi köle çoktur ama onlar sözde kölelerdir.)
Her Müslüman öğrenciye zekât verilemez. Talebe-i ulûm olması gerekir.
Çocuk Müslüman ama üniversitede tiyatroculuk veya iletişim okuyor. Ona öğrenci olarak zekât düşmez. Fakir Müslüman olarak zekât düşer.
Zekât konusunda Kur’ân’a, Sünnete, mezahib-i erbaaya, fıkha, Şeriata aykırı bütün naylon ictihadlar, bütün sahte fetvalar geçersizdir, keen lem yekûndür.
Vaktiyle Ramazan’da bütün evlere zekât ve fitre zarfları dağıtılırdı. İsimlerini vermeyeceğim üç dernek adına…Sonra bu paraların bir kısmı ile resmî bayramlarda balolar tertiplenir, danslar edilir, içkiler içilirdi.
Milyonlarca Müslüman fakir ve miskin, dul ve yetim, işsiz ve borçlu, kimsesiz, yaşlı, düşkün Müslüman sefalet içinde yaşarken, bin sıkıntıyla pençeleşirken, sosyal adaletsizlik ülke çapında kol gezerken; birtakım derneklerin zekât paralarını fıkha ve şeriata aykırı olarak toplamaları büyük bir faciadır.
Derneklere zekât verilebileceğine dair ictihad ve fetvalar şazdır. Hükümsüzdür.
Ümmet-i Muhammed’in vazifesi bu memlekette zekât ve sadakalarla sosyal adaleti temin etmektir.
Diğer bütün hayırlar, hasenat, hizmetler, dinî faaliyetler de yapılacaktır. Lakin zekât parasıyla ve malıyla değil. Hepimiz için söylüyorum: Allah’tan korkalım, zekâtlarımızı doğru dürüst, yerli yerinde, hakkeden hakikî şahıslara temlik suretiyle verelim.
Türkiye’de milyonlarca fakir ve miskin Müslüman sefalet içinde sürünürken, dünyanın öbür ucundaki cemaat hizmetleri için zekât toplamak doğru mudur?
Yalan mı yazıyorum?.. İftira mı ediyorum?.. İsabetsiz ve yersiz şeyler mi söylüyorum?..
Ya Rabbi ne günlere kaldık…
Cemaat asabiyeti için, para için ne boyalara girdik…
(İkinci yazı
HEPSİNE SELÂM VE DUALAR OLSUN!..
KUR’ÂN’A, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde hayırlı hizmetler yapan bütün cemaatlere, tarikatlara, gruplara hürmetim ve minnetim vardır.Allah hizmetlerini artırsın ve keremiyle onları bol bol mükafatlandırsın.
Risale-i nur talebelerine,
Her çeşit tasavvuf tarikatlarına,
Faydalı dernek ve cemiyetlere,
Yine böyle olan vakıflara,
Cemaatlere… Evet hepsine selâmlar, saygılar, dualar olsun.
Onlardan bazısı beni sevmeseler de bendeniz onları severim.
Uzak olduğum şahıs ve kurumlara gelince:
* Din sömürüsü, mukaddesat bezirgânlığı yapanlar.
* Cemaatini, hizbini, fırkasını İslâm’ın üzerinde görenler veya İslâm ile özdeşleştirenler.
* Başlarındaki zatı rableştiren, putlaştıranlar.
* Kur’ân’a, Sünnete, icmâ-i ümmete aykırı fikirleri, görüşleri olanlar.
* Allah’ın kitabını kendi re’y ve hevalarıyla yorumlayanlar.
* Dinimizde reform, yenilik, değişim yapmak isteyenler.
* Fıkh-ı Celil-i İslâmiyeyi inkâr edenler.
* Müctehid olmalarından geçtim, müftü derecesinde fakih olmadıkları halde ictihad yapmaya yeltenen dall ve mudiller.
* Ehl-i Kıble, ehl-i Tevhid, ehl-i salâh ve ehl-i salât Müslümanları müşrik ve kâfir ilan edenler.
Evet bunlardan berîyim.
Bazısına şahsen yetiştiğim, ellerini öpmekle şeref kazandığım, bazısından dolaylı şekilde istifade ettiğim bütün ulemâya, fukahaya, meşâyihe, hâdim-i ümmet, hâdim-i fukara olan büyüklere rahmet ediyorum. Hz.Ali kerremallahu vecheh ve radiyallahu anh efendimiz “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” buyurmuşlar. Onlardan bir harf değil, ebedî hayatımızı kurtarmaya medar ve vesile olacak nice bilgiler öğrendik. Nur içinde yatsınlar.
Birkaçının isimlerini vereyim:
Dersiamdan Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen, Bekir Haki, Ali Himmet Berki, Seydişehirli Hasan Fehmi, Alasonyalı Cemal Efendi, Beykozlu/Medineli Osman Efendi, Gönenli Mehmed Efendi, Medine’de Saatçi Osman Efendi, Medine’de Erzurumlu Mustafa Necatüddin Efendi, Şeyh Süleyman Hilmi Efendi, ŞeyhMuhammed Zahid Efendi, Şeyh Adanalı Mahmud Sami Efendi, Ezherî Ahmed Davud Hoca, Hüseyin Hilmi Işık Hazretleri, Şeyh Muzaffer Cerrahî Efendi…Hasseten Bediüzzaman Said Nursî… Seyyid Abdülhakim Arvasî… Medine kadısı zâde Mahir İz üstadımız…
Allah hepsinden ve diğer Hâdim-i Kur’ân, Hâdim-i Sünnet, hâdim-i Şeriat, hadîm-i fukara şeyhlerden, hocaefendilerden razı olsun. Bendeniz hiçbirine layık talebe olamadım.
O büyüklerin yolundan gidenlere selâm olsun, dua olsun. İhlâslılara selâm olsun… Takva ve salah sahiplerine selâm olsun… Ücretlerini mahlûkattan değil Haliq’tan isteyenlere selâm olsun… Sâdıklara selâm olsun… Âmirine bi’l-mâruf ve nâhine ‘ani’l-münker olanlara selâm olsun… İnsanlara ebedî saadeti kazandıracak ilim ve irfan öğretenlere selâm olsun…
Bir harf öğretenin kölesi olunurmuş, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olurmuş. Ömrümüz oldukça ulemâya, fukahaya, meşâyihe, kâmil mürşidlere, ârifi billah kişilere minnet borcumuz devam edecektir.
Onlar Allah’ı, Resulünü, Kur’ân’ı, Sünneti, Şeriatı, Fıkhı seviyorlardı. Biz de onları seviyoruz. Duaları makbul olanların ed’iyesi üzerimize sâyeban olsun. Âmin. 21 Ekim 2009