Derviş
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Çarşamba
Bir adamcağız gördüm, bir toplulukta yanındaki kişiye soruyordu:
Bu adamın tarikatla tasavvufla ilgisi yoktur. O, gerçek tarikatli olmuş olsaydı böyle aptalca sorular yöneltmezdi.
Böyle konuşan heriflerin de tasavvufla ilgileri olamaz. Tarikat ve tasavvuf
Bunlar zâhire ait şekillerdir. Tasavvuf içtedir, gönüldedir. Bir adam ki, tarikat diye bir topluluğa dahil olmuş, şeyh denilen bir zata intisap etmiş; girerken odun girmiş, aradan beş sene gemiş, hâlâ kereste gibi yontulmamış şekilde duruyor; işte o da derviş merviş değildir. Tarikat, tasavvuf öyle bir ocaktır ki, oraya ham giren pişer, nâkıs giren kemal bulur.
Şeriatsız kesinlikle tarikat olmaz. Mürid, derviş mutlaka namaz kılacaktır. Hattâ dervişlerin abdestsiz yere basmaları bile caiz değildir.
Paraya düşkün olan heriften de derviş olmaz. Benliğine put gibi tapan adamın Müslümanlığından bile şüphe edilir, nerede kaldı ki, derviş olsun.
Derviş döğene elsiz, söğene dilsiz gerektir…
Derviş o kimsedir ki, bütün dünya onun aleyhinde olmakta onu kötülemekte birleşseler bile, onun kendi nefsini kötülediği kadar kötüleyemezler.
Derviş, kendi kusurlarını görüp onlara üzülmekten dolayı başkalarının kusurlarını ve günahlarını göremez.
Derviş, bulursa hamd eder, bulduğunu dağıtır, bulamazsa şükreder.
Derviş büyük mücahiddir, çünkü o nefs denilen canavarla cihad eder.
Derviş, bırakınız başka meşreb ve zevklerdeki Müslüman kardeşlerini dışlamak, üzmek, onlara hor bakmak; Hıristiyanlara ve Yahudilere bile eza vermez.
Pinti adamdan derviş olmaz. Derviş, ihtiyaç sahiplerini arar ve nafakasını onlarla paylaşır.
Derviş lükse, israfa, aşırı tüketime, dünya malına, rahata, konfora rağbet etmez.
Derviş lüks meskenlerde oturmaz, pahalı ve gösterişli binitlere binmez.
Derviş futbol hooliganları gibi tarikat asabiyeti gütmez. Dervişin bir tarikatı vardır ama onun gözünde bütün tarikatlar birdir, hepsi birer “Tarikat-ı Muhammediye”dir.
Derviş, Allah katında üstünlüğün sebebinin takva, ilim, hayırlı ve yararlı amel, ibadet, ihlâs, istikamet, cihad, feraizi eda, Peygamber’e ittiba olduğunu bilir. Bunlar olmaksızın kendi tarikat ihvanını üstün kabul etmez.
Derviş çok konuşmaz. Derviş çok uyumaz. Derviş çok yemez. Derviş halkla çok ihtilât etmez.
Derviş firaset sahibidir, bir delikten çıkan tarafından iki kere sokulmaz.
Derviş yalan söylemez, emanete hıyanet etmez, sözünden dönmez.
Derviş fitne ve fesatlardan uzak durur.
Derviş zalim olmaktansa mazlum olmayı tercih eder.
Derviş ayna gibidir, ona bakan İslâm’ın güzelliklerini ve parıltılarını görür.
Derviş toprak gibidir, tevazu ve alçakgönüllükten bir an için bile ayrılmaz. Dervişte kibir, gurur, benlik, enaniyet olmaz.
Derviş Nemrud ve Fir’avun’lar gibi “Ben… ben… ben…” demez. Biz der.
Velhasıl gerçek tasavvuf ehli, tarikatlı Müslüman, derviş, hakikî mürid mübarek bir insandır. Onlara selâm olsun. Ellerinden, eteklerinden öperiz, ayaklarının tozlarına yüzümüzü süreriz.
Bizde bir normal ve meşru politika çalışmaları vardır; bir de politikacılık yapar görünerek, talan, hortumlama, vurgun, yağma mafyacılığı vardır.
Büyük politika babalarından birinin ağabeyi şu sıralarda borsada büyük bir vurgun vurmak üzere hummalı bir çalışma içindedir. Alavere dalavere trilyonlar götüreceklerdir. Bunlar paraya doymaz. Helâl, temiz, bereketli para kazanamayan bu adamların işi gücü devleti soymak, bütçeyi hortumlamak, yolsuzluk yaparak büyük miktarlar götürmektir.
Katrilyonlara sahip öyle herifler vardır ki, karunî servetlerini daha da çoğaltmak için kudurmuşçasına çalışır. Lâkin Allah bu uğursuz herifleri cezalandırmıştır. Servetlerini sefa içinde yiyemezler. Gece gündüz, “Daha ne yapsak da bir şeyler götürsek” diye düşünmekten dolayı onlarda ne huzur, ne rahat vardır. Zırhlı arabalarla gezerler, bir sürü gorilleri, korumaları bulunur. Biraz yerler içerler ama onlarınki hayat mıdır? Yedi sülâlelerine yetecek servet yığmışlardır ama bunları yemeye, harcamaya vakitleri yoktur. Zaten bunlar kültürsüz, vicdansız, sanatsız, kalitesiz heriflerdir. Harcamak isteseler de harcayamazlar.
Bir gün gelir, vâdeleri dolar, geberir giderler. Çelenkler melenkler, yüksek tabakanın gömüldüğü bir kabristanda lüks bir mezar. Cesetleri çürür, kokar, böceklerin istilâsına uğrar. Geride kalan varisler o efsanevî serveti paylaşmak için köpek gibi hırlaşır.
Başka ülkelerin zenginleri fabrikalar kuruyor, bin çeşit mal üretiyor, ihraç ediyor. Bizdeki bir kısım haşarat ise devletin ve belediyelerin bütçelerini hortumlayarak, borsada gayr-i meşru dolaplar çevirerek, hayalî ihracat primleri alarak, zelzelede yıkılan çürük çarık bloklar ve siteler inşa ederek zengin oluyor. Türkiye’yi bugünkü perişan hale getiren namussuzlar işte bunlardır.
Çarpışmada yaralanan adamların kimisi ölmüştü, kimisi can çekişiyordu. Onların yanına gitti, henüz ölmeyenlerin beyinlerine birer kurşun sıktı ve sonra ceplerini araştırmaya başladı. Türk parası, dolar, mark ne bulduysa topladı, bunları kendi ceplerine, koynuna koydu. Paraların bir kısmı kana bulaşmıştı.
Bu yolla epey kanlı haram para toplamıştı. Bunlarla yedi içti, çeşitli fuhşiyat yaptı, lüks otomobil aldı, paravan şahıslar üzerine bir de dükkan açtı. Lâkin bu paralar uğursuzdu, bereketsizdi, haramdı. Hayrını görmedi, hepsi elinden gitti, sonunda bir sürü borç yükü altında beş parasız kaldı. Beter olsun! 02 Mart 2000