Perşembe.

Birinci dünya savaşında

Almanya’dan Türkiye’ye gönderilen yük vagonlarının üzerine

“Enverland”

(Enveristan)

yazarlarmış. Şimdi de Türkiye’de öyle yoğun Derviş rüzgarları estiriliyor ki, Türkiye neredeyse

“Dervişistan”

olacak.

Kimdir bu bay Derviş? Annesi Almanmış, hanımı ise Polonya asıllı bir Amerikan Yahudisi.

Kendisinin de esrarengiz bir cemaate mensup olduğu söyleniyor.

Bu kadar çok bahsedilmesi, şişirilmesi, büyük bir şöhrete kavuşturulması için hazretin ne gibi faziletleri vardır? Şimdiye kadar devlet, ülke ve halk olarak Türkiye’ye ne gibi hizmetleri dokunmuştur? Mâzisine bakıyorum da bu gibi hizmetler göremiyorum.

Derviş vazifelidir. Kendisine hangi güçler vazife vermişlerdir?

Elde kesin bilgiler ve belgeler yok ama

onu Amerika’nın, IMF’nin, Bilderberg heyetinin, uluslararası Sanhedrin’in, bizdeki bazı güçlü mihrak ve şebekelerin vazifelendirdiği

anlaşılıyor.

Ona verilen vazife nedir?

Türkiye’nin başına geçmek ve ülkeyi zabt u rabt altına almaktır.

Acaba Derviş bu misyonu başarıyla yürütebilecek midir? Şimdiden ne konuşsak boştur, bunu zaman gösterecektir.

Türkiye dünyanın kilittaşıdır.

Yerinden oynarsa bütün cihan muvazenesi

(dengesi)

bozulacaktır. Bu yüzdendir ki,

ABD, İsrail, AB

ülkemizin, kendi istedikleri halde ve çizgide bulunmasını istiyor ve bunun için planlı, stratejili, dikkatli bir şekilde çalışıyor.

Türkiye, imkân ve potansiyel olarak dünyanın on ileri, zengin, güçlü, vasıflı ülkesi listesinde yer almaya namzettir.

Bizi kontrol altında tutmak istiyen güçler böyle bir şeyi istemiyor.

Meselâ otomobil sanayiinde, bizden daha imkânsız olan

Güney Kore

dünya çapında çok büyük bir başarı kazanmıştır. Lakin Türkiye’nin yüzde yüz yerli ve millî güçlü bir otomotiv sanayii kurmasına izin verilmemiştir. Bugün dünyanın bütün ileri, zengin, kalkınmış, medenî ülkelerinin sokakları, caddeleri, meydanları Güney Kore otomobilleri ile doludur ama oralarda bir tek Türk otomobili göremezsiniz. Bizi, gizli bir sömürge olarak idare etmek isteyen dış güçler tek başına böyle bir sabotajı, engellemeyi, kösteklemeyi gerçekleştirebilirler miydi? Hayır, tek başlarına bunu yapamazlardı. İçeriden birtakım hainler kendilerine yardımcı olmuştur. Türkiye elbette kendi yüzde yüz millî ve yerli mükemmel otomobillerini yapabilir ve bunları dünyanın her yerinde iftiharla satabilirdi ama birtakım adamlar ve zümreler kendi şahsî ve zümrevî menfaatleri uğrunda ülkenin, milletin, devletin yüksek menfaatlerini baltalamışlar; Türkiye’yi yabancıların geri modelli, çapsız, taklit, çirkin, ihraç etmeye müsait olmayan, uluslararası piyasalarda başka markalarla rekabet edemeyecek montaj otomobilleriyle doldurmuşlardır.

Hainlerin baltalamaları ve sabotajları neticesinde Türkiye’nin tarımı çökmüştür,

hayvancılığı çökmüştür, sanayii darbelenmiş ve büyük ölçüde çökertilmiştir.

Avrupa devletlerinden fazla toprağı olan ülkemiz yiyeceği buğdayı, pirinci, eti, nebatî yağları, daha nice besin ve tüketim maddesini dışarıdan ithal etmek durumuna düşürülmüştür.

Ülkemiz borç batağına ve tuzağına yuvarlanmıştır. On milyondan fazla vatandaşımız işsiz bırakılmıştır. Bütün bunlar kasıtsız bir şekilde mi oldu; yoksa kasıtlı, planlı, programlı bir şekilde mi yapıldı? Bu sorunun cevabını vicdanlarınızdan alınız.

Uzun yıllardan beri Eminönü’nde

Yemiş İskelesi civarındaki Ahî Çelebi Camii tâmir edilmiyor,

yıkılmaya terkedilmiş bir şekilde duruyor. Hiçbir Hıristiyan nüfusu barındırmayan nice şehrimizde ise

eski kilise harabeleri tamir ediliyor

. Siz, Ahî Çelebi camiinin ihmal ve vurdumduymazlık yüzünden tamir ve restore edilmediğini mi sanıyorsunuz?

Hayır, bu işler planlı bir şekilde yapılıyor.

Geçenlerde bir gazetede okudum,

güneydoğu vilayetlerimizden birinin merkezinde

beş on tarikat mensubu

bir evde toplanmışlar, tesbihat yapıyor, Allah’ı zikr ediyorlarmış. Kolluk kuvvetleri orayı basmış, zavallı dindar vatandaşları caniler gibi yakalamış ve götürmüş…

Müslümanlara böyle muamele edilirken

misyonerler ülkemizde cirit atıyor.

Protestanların son birkaç sene içinde otuz bin vatandaşımızı kendi dinlerine sokmuş olduklarını defalarca yazdım.

Zikir yapan Müslümanlar göz altına alınırken, misyonerlere niçin engel olunmuyor?

Din hürriyeti mi var? Peki o hürriyetten Müslümanların nasibi yok mu?

Türkiye’deki İslâmî hareketin içine ajanlar, casuslar, provokatörler, manipülatörler sokulmuştur. Gerektiğinde, kıskıvrak bağlanmış, kontrol altına alınmış güdümlü ve kukla bir sözde islâmî iktidar kurulacaktır. İpler, perdenin arkasındaki Bilderberg’cilerin, dış güçlerin elinde olacaktır.

Birtakım şâibeli adamlar hakkında yüzlerce

“dosya”

şu anda derin dondurucularda, buzdolaplarında bekletiliyor. Hele kendi kafalarına göre iş yapmak istesinler, dosyalar hemen ortaya çıkartılacaktır. Türkiye’de dehşetli oyunlar oynanıyor. Büyük medya bunlardan hiç mi hiç bahsetmiyor. Büyük gazeteleri ve televizyonları takip edenler Türkiye’nin gerçek gündemini asla öğrenemez.

Siyonistler, Sabataistler, Bilderberg’ciler, uluslararası güçler bazı İslâmî cemaatlerin de içine girmişler ve onları manipüle etmektedirler. Çok zengin güçlü bir Sabataycı, bir cemaate her ay on bin dolar yardım yapıyormuş, bunun hikmeti nedir? Birtakım Müslümanlar İsraille, Sabataycılarla, Siyonistlerle, Katoliklerle sıkı işbirliği içindedir. Bu nasıl oluyor? Kim kimi kullanıyor?

Helâl ve meşru olmayan yollardan bazılarının milyarlarca dolar biriktirdiği hakkında yoğun söylentiler, rivayetler vardır. Birtakım adamlar, kodamanlar su gibi dolar harcıyor. Bu değirmenin suyu nereden geliyor?

Bundan iki yıl önce Sabataycılarla ilgili kitabım çıktığı ve konu ülke gündemine girdiği vakit birtakım İslâmcılar bundan son derece rahatsız olmuşlar ve

“Adamlar Müslümanız diyorlarsa elbette Müslümandırlar, hüsn-i zan etmemiz gerekir…”

şeklinde beyanlarda bulunmuşlardı. Birtakım İslâmcılar niçin Sabataycıların gündeme gelmesinden rahatsız ve tedirgin olmuştur?

Prof. Yalçın Küçük

‘ün,

“Onlar Tel-Aviv Washington çizgisine tam oturdular”

dediği

İslâmî zümre

kimlerdir?

Kendi şahsî menfaatleri, şahsî nüfuz ve ikballeri, riyasetleri, ihtirasları uğrunda en azılı din düşmanlarıyla ittifak yapan, onların dümen suyuna giren İslâmcılar kimlerdir? Sanırım seçimlerden kısa bir müddet önce ortaya birtakım dosyalar çıkartılacak, birtakım atom bombaları atılacak; ülke çapında büyük gürültüler kopacak, ortalık tozduman olacaktır. 30 Ağustos 2002