Cuma

 

Merhum Özal hükümet ve devlet başkanı iken başörtülü İmam-Hatip öğrencileri ile yine başörtülü üniversite öğrencileri serbestçe tahsil yapabiliyorlardı. Bazı engellemeler oluyordu ama bunlar ârizî idi, hukuk yoluyla, idarenin anlayışı ile hallediliyordu.

Ya 1979’da, ya 1980’de Galatasaray Lisesi’nden beş başörtülü kız diploma alıp mezun olmuşlardı. Hattâ törende bulunan bir dostum, kızların, kendilerine diplomalarını veren müdürün ve yardımcılarının ellerini sıkmamış olduklarını söylemişti.

Bugün bütün medenî, ileri, hukuklu, kalkınmış, sağlıklı bir yapıya sahip, insan haklarına bağlı, din ve inanç hürriyetini kabul etmiş Batı ülkelerinde kalabalık islâmî azınlıklar vardır ve onlara mensup Müslüman kızların başörtüsüyle okullara ve üniversitelere devam etmelerine izin verilmektedir. İngiltere, Hollanda ve daha nice medenî ve demokrat ülkede Müslüman küçük kızlar ilkokula bile başörtüsüyle gidebilmektedir.

Bizde 28 Şubat’tan sonra bu konuda bir sertleşme oldu. Başörtüsü konusunda yasak getirildi. Hattâ din okulları ve din fakültelerine bile başı örtülü olarak gitmek yasaklandı. Bu yasağın dozu ve şiddeti arttırıldıkça arttırıldı.

Bu yasağın hukuk, demokrasi, insan hakları bakımından birçok vahim sakıncası bulunmaktadır:

1. Bu yasakla, insanların en temel hakkı olan tahsil yapma hakkı kısıtlanmış ve yasaklanmış oluyor.

2. Bu yasak; din, inanç, inandığı gibi yaşamak temel hürriyetine aykırıdır.

3. Başörtüsü yasağı demokrasiye aykırıdır.

4. Lâiklik adına konulan bu yasak lâikliğe aykırıdır.

Okullarda, üniversitelerde, resmî dairelerde kılık kıyafet ile ilgili nizamlar, kurallar varmış. Tabiî vardır ve olacaktır. Böyle kurallar ve nizamlar bütün medenî ülkelerde vardır. Vardır da, oralarda dindar oldukları için başlarını örten kız öğrencilere güçlük çıkartılmamakta, tahsil hakları çiğnenmemektedir.

Hiçbir medenî, demokrat, hukuklu, gerçekten lâik ülkede katolik rahibesi yetiştiren seminerlerde (din okullarında) rahibe adaylarına, rahibe öğretmenlere başlarınızı açacaksınız denilmemekte, bu konuda zorlama ve baskı yapılmamaktadır. Doğru olan da budur.

Peki bizdeki başörtüsü yasağı bir devlet politikası mıdır? Kesinlikle değildir. Devletimiz medenî bir devlettir. Siyasî rejimimiz bir cumhuriyettir, cumhuriyetin temel prensibi fazilettir. Devletimiz halkına karşı şefkatli, anlayışlı, merhametlidir. Devlet halkın efendisi değil, hizmetkârıdır. Halkını daha güvenli, daha mutlu, daha huzurlu yaşatmakla mükelleftir. Devletin hem kendi anayasasında, hem de imza koymuş olduğu uluslararası metin, beyanname ve sözleşmelerde din, vicdan, fikir, inanç, inandığı gibi yaşamak konusunda açık ve kesin maddeler vardır. Devletimiz bu konuda baskı yapmaz, haksızlık yapmaz.

Başörtüsü konusundaki sertlik, antidemokratiklik, kısıtlayıcılık devletin işi değildir; kendilerini devletle özdeşleştiren birtakım kişi ve zümrelerin işidir. Onlar “Devlet biziz” demektedir.

Türkiye Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını sahiplenmiş ve çeşitliliklerle dolu bir ülkedir. Etnik köken çeşitliliği, dil çeşitliliği, alt-kimlik çeşitliliği mevcuttur. Ancak halkımızın tamamı Türkiyelidir. Hakim ve dominant faktör Türkiyeliliktir.

Ülke bölünmesin, halk birbirinden kopuk kamplara ve kutuplara ayrılmasın, millî birlik ve beraberlik zedelenmesin. Ancak, bu çok haklı istekler ve endişeler başka şeydir, çeşitliliği kabul etmemek başka şeydir. Çeşitlilikler bir millet, bir ülke, bir toplum için zenginlik ve güç kaynağıdır.

Bir halkın tamamı, vaktiyle kızıl diktatör Mao’nun Çin’de yapmak istediği gibi aynı renge boyanamaz, aynı üniformayla gezdirilemez, aynı kafa yapısına sahip kılınamaz. Nitekim Mao öldükten sonra Çin’deki baskılar da azalmış ve oraya da çeşitlilik gelmiştir.

Demokratik bir hukuk sisteminde, şayet bazı aileler küçük kızlarının okullara başörtüsü ile gitmesini istiyorlarsa devlet buna müsaade eder. Hele üniversitelerde başörtüsüne hiç karışmaz. Önemli olan okumaktır. Disiplini bozmamak şartıyla erkek öğrencilerin sakallarına, kız öğrencilerin başörtülerine karışılmaz.

Kadınların ve ergenlik yaşına girmiş kızların başlarını örtmeleri, vücut hatlarını belli etmeyen bol elbiseler giymeleri İslâm dininin temel ve kesin emirlerindendir. Bu konuda Kur’ân’da âyet vardır. Sahih hadîsler vardır, ondört asırlık bir icmâ-i ümmet vardır. İngiltere hükümeti ve idarî sistemi Müslümanların bu dinî haklarına ve hürriyetlerine nasıl karışmıyorsa, bizdekilerin de karışmaması, saygı göstermesi gerekir.

Bütün medenî, demokratik, hukuklu Batı ülkelerinde dinsizlik ve ateistlik hürriyeti de vardır ama dinsizlik ve ateizm, din gibi bir değer ve kurum değildir. Paralarının, pullarının üzerinde “Tanrı’ya güveniyoruz” yazan ABD’de ateist dernekleri vardır, dinsizlik propagandası yapmaktadırlar. Lâkin dinsizlik ve ateizm ancak ve ancak sabık Sovyetler Birliği gibi diktatörlüklerde, ideolojik yapıya sahip rejim ve sistemlerde devletin felsefesi olmuştur.

Açık konuşuyorum:

– Bizde başörtüsü konusunda yapılan demokrasiye, hukuka, temel insan haklarına aykırı baskılar ve zorlamalar devletimizden kaynaklanmamaktadır.

– Bu işler kötü yönetimin fiilleridir. Sorumluluğu devlete değil, onlara aittir.

– Bazı militan, fanatik, mutaassıp, aşırı kişilerin yanlış icraatı yüzünden devletimize gölge düşürülmesine fırsat verilmemelidir.

– Türkiye bir Cumhuriyettir, demokratik bir sisteme sahiptir. Bir hukuk devletidir. Temel ve evrensel insan haklarını ve hürriyetlerini kabul etmiştir. Şahıslar, zümreler, ideolojiler kendilerini Türkiye ile, Türkiye devleti ile, Türkiye Cumhuriyeti ile özdeşleştiremez. Böyle bir özdeşleştirmenin kabulü mümkün değildir.

– Başörtüsü yasağında bir yetki sınırını aşma mevzuubahistir.

– Devlet ve Cumhuriyet; şahısların, ideolojilerin, kliklerin, zümrelerin üzerinde tutulmalıdır.

Kötü yönetimi, kötü icraatı, yanlışlıkları, demokrasiye ve hukuka aykırı işleri, temel insan hakları ihlallerini tenkit ediyorum. Bu netameli işi, devletimi, ülkemi, milletimi sevdiğim için yapıyorum. Bu gibi tenkitler hiçbir zaman TCK’nın 312’nci maddesini ihlâl olarak görülemez ve yapanlar suçlanamaz. Bizdeki başörtüsü yasağı akla, mantığa, vicdana, bilgeliğe, sağduyaya, hukuka, demokrasiye, millî ve sosyal barışa aykırıdır. Bu yasak Rahşan hanımın, Bay Alemdaroğlu’nun ve onlar gibilerinin işidir. Gerekirse halkoylamasına gidilmeli, yahut Millet Meclisi tarafından millî kimliğimize uygun, hukuka ve demokrasiye mutabık kesin bir çözüm bulunmalıdır. Batı ülkelerindeki durum ve uygulama meydandadır. Güneş balçıkla sıvanmaz. 13 Temmuz 2002